2011 Uludere katliamı: 29 Aralık 2011. http://yalnizdegilsinvan.wordpress.com

17 Haziran 2009 Çarşamba

Futboldan sonra sıra basketbola geldi

Efes Pilsen ile Fenerbahçe Ülker arasındaki final serisinin son iki maçını uzun zamandır tatmadığım ama gayet tanıdık bir hissiyatla bitirdim. Her iki takımın oyuncuları da serideki tüm maçları canlarını dişlerine takarak oynadılar. Sonuçta seyir zevki olarak çok üst kalite bir seri izlettiler bizlere. Tabi sahada basketbol oynandığı anlardan bahsediyorum. Bir de saha içinde ve tribünlerde şahsen midemi bulandıran meydan savaşlarının yaşandığı anlar vardı ki yazımın asıl konusu da bu. Yine de henüz haberi olmayanlar için söyleyelim. Efes son iki maçın ikisini de kazanarak kupayı aldı. Son iki galibiyetinin her ikisinde de maç sonrası sahaya yağan yabancı maddeler -ki bunlara insan suretindeki hayvanlar da dahil, barbarca sökülen sandalyeler ve savrulan küfürler oynanan güzel basketi gölgede bıraktı. Merak edenler okumaya devam etmeden önce NTVMSNBC'nin son maçla ilgili haberindeki video görüntülerini izleyebilir. Hiç öyle eyyamcı ve politik yorumlara, takım pohpohlamalara girmeyeceğim. Spikerlerin ve yorumcuların tercih ettiği "Fenerbahçe gibi güzide bir takımın taraftarlarına hiç yakışmadı" gibi dolambaçlı yollara da sapmayacağım. Yapılması gereken genel tahlil kanımca şudur:
  1. Basketbol maçlarında salonları dolduran ve üç büyükleri destekleyen seyircinin büyük bir kısmı ne basketten anlamaktadır ne de baskete gönül vermiştir. Bir çoğu artık kanıksadığımız fanatik futbol seyircisidir. Bir çoğunun arzusu tansiyonun yükselmesini fırsat bilip taşkınlık yapmak, adam dövmek ve ortalığı savaş alanına çevirip deşarj olmak. Belki de sistemdeki yerinden veya daha özel sebeplerden kaynaklanan öfke ve nefretini kusarak rahatlamak. Hakem kararlarını bahane ederek şiddeti kısmen de olsa mazur göstermek en hafifinden eyyamcılıktır.
  2. Bu kitlenin içinde muhakkak kışkırtıcı insanlar, başı çekenler mevcuttur. Bu elebaşları maalesef zaman zaman takımların yöneticileri tarafından kollanmakta, cesaretlendirilmekte veya en azından eylemlerine üstü kapalı olarak göz yumulmaktadır.
  3. Tabii en son Efes-Fenerbahçe maçında şahit olduğumuz bu toplu histeri sadece elebaşları ile açıklanamaz. Kışkırtma ne boyutta olursa olsun bu tarz şiddet eylemlerine katılıp katılmamak son kertede bireyin seçimidir. Yani maça gelen bireylerin önemli bir kısmında bu tarz hastalıklı eğilimler mevcut.
  4. En son Fenerbahçe'nin asbaşkanı Ali Koç örneğinde gördüğümüz gibi takım yöneticileri sık sık taşkınlık yapan taraftarlarını her şeye rağmen saygı gösterilmeyi hakeden, empati kurulabilecek ve telkinle sakinleştirilebilecek bireyler olarak algılamakta, sözde sağduyulu davranarak onlara laf anlatmaya çalışmakta ama netice değişmemektedir. Demek ki bu taraftarları daha fazla alttan almamak gerekir. Bu insanları muhatap almak anlaşılan o ki kendilerini bir şey zannetmelerine ve isyanlarında haklılık payı olduğunu düşünmelerine katkıda bulunmaktadır. Maçtan sonra Mirsad Türkcan'ın yaptığı gibi "Bence Fenerbahçe taraftarı dünyanın en iyi taraftarı" gibi gülünesi, popülist açıklamalar ile bir yere varmak imkansız. Gerçeklerle yüzleşmenin zamanı geldi de geçiyor.
  5. Bir önceki maçın bitmesine 13 saniye kala Ömer Onan kendisine çalınan bir faule isyan etti. Fenerbahçeli oyuncuların sinirlerine hakim olamayıp itirazlara devam etmeleri sonrası verilen iki teknik faul ile Fenerbahçe kazanma şansı olan bir maçı Efes'e ikram etti. Daha kötüsü ise bu isyan ve itirazların zaten patlamaya yer arayan seyirciyi iyice ayaklandırmasıydı. Açıkçası göz göre göre seyircinin eline koz veren ve onları taşkınlıkları için yüreklendiren basketbolculara akıl sır erdiremiyorum. Futbol sahalarında sık sık rastladığımız bir şeyin ortalamada daha eğitimli sporcular tarafından da yapılması çok düşündürücü. Neticede anonslara rağmen sahaya yağmaya devam eden pet şişeler yüzünden hakem maçı durdurdu ve canını soyunma odasına zor attı. Dakikalar sonra hakem biraz da zorla "ikna edilerek" maçı kaldığı yerden devam ettirdi. Sonuç: Fenerbahçe'den bir oyuncu hakem masasını yumrukladığı ve hakeme ana avrat düz gittiği için altı maç ceza alırken Fenerbahçe Kulübü'ne 12,500 TL para cezası verildi. Bu cezaların yeterli olmadığı tecrübeyle sabittir. Serinin son maçı sonrası çıkan olaylardan sonra Fenerbahçe'ye ligden ihraç veya ona yakın ağırlıkta bir ceza gelmesi gerekir ama bu konuda çok da umudum yok.
Benim vardığım sonuç şu: Türkiye'de futboldan sonra şimdi de basketbol fanatizmi ve şiddeti sıradanlaşmaya başlamıştır. Bu sorun sadece polis, kolluk güçleri veya özel güvenlik şirketleri ile çözümlenemez. Kulüplerin kendi taraftarlarını şiftiklemek yerine denetlemesi ve kontrol altında tutması için gerekli tüm önlemler alınmalıdır. Bu önlemler pek tabii basiretli ve namuslu federasyonlar ister. Takım ayrımı gözetmeksizin para cezaları artırılmalı, kulüplere maç cezasından tutun da kapatmaya kadar çok daha radikal cezalar verilmelidir. Bu cezalar "Şuna göz yumarsan veya bunu yaparsan sonuçları bunlar bunlar olur" şeklinde olabildiğince yoruma kapalı hale getirilmeli. Ancak bu şekilde tribünler gerçek sahiplerine, yani futbol ve basketbolu sahada oynanan oyun için seven, şiddet karşıtı, centilmen taraftarlara kalabilir. Taraftarlarından onca para kazanan bu takımlardan bu iç denetimi sağlayarak şiddeti önlemelerini istemek bilinçli taraftarın öncelikli görevi olmalı. Son olarak işin bir de sosyolojik boyutu var elbet. Sürü psikolojisi ve toplumsal şiddet üzerine Türkiye özelinde daha fazla kafa yormak lazım. Bu ülkede sosyal patlama olmaz diye ahkam kesenlerin tribünlere daha dikkatli bakması rica olunur.

1 yorum:

semioticus (shelbyl) dedi ki...

Bu olaylar sonunda, Turgay Demirel'in ne kadar bagimli, iradesiz ve yetersiz bir federasyon baskani oldugu ortaya cikmistir. 5. mactan sonra Fenerbahce yonetiminden Mahmut Uslu ve Murat Ozaydinli'nin "Sectirdigimiz gibi indirmesini de biliriz" aciklamalari; Turgay Demirel'in sirketlerinin vergi borcunun kapatilma katakullileri, ayni zamanda milli takim kocu olan Tanjevic'in sayesinde genc milli cogu oyuncunun direkt Fenerbahce'ye gitmesi (Ornek: Oguz Savas Besiktas'a gelmek istemesine karsin Fenerbahce'de karar kilivermisti vaktinde) falan filan. Saymakla bitmez, Google'dan arayin.

Hayir, kendisi Federasyon Baskani olmasina karsin Efes Pilsen'e kupayi vermeye tenezzul bile etmemis, bugun de Hurriyet Gazetesi'ne verdigi roportajda tam bir Fenerbahce yoneticisi gibi konusmustur:

http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=11895936

Turk sporu kirlidir; fanatizmi korukleyenler de, bu kirlilikten kar elde eden kulup baskanlari ve de federasyon yoneticileridir.

Holiganlik her ulkede var, ama holiganligin desteklendigi bir Italya, bir de biz variz.