2011 Uludere katliamı: 29 Aralık 2011. http://yalnizdegilsinvan.wordpress.com

29 Ocak 2013 Salı

Sedat Laçiner'in gözünden bambaşka bir Mali

Türkiye medyası, liberaller, muhafazakarlar, solcular vs. Mali'de çetin bir sınava tabi tutuldular gene. Zira Mali'de bir diktatörlük var, bağımsızlık mücadelesi veren Tuaregler var, radikal İslamcılar var, El Kaide var, "emperyalist" müdahale var, var oğlu var ve bunlar alışılagelmedik ittifaklar içindeler. Hal böyle olunca, aidiyetlerini prensipler değil de zümreler belirleyen ideolojiler, sakala mı bıyığa mı tüküreceğini bilemeyip gerçeği eğip bükmeye başlıyorlar. Bunun en nadide örneği ise 657'ye tabi köşeci Sedat Laçiner'den geldi. Kendisi Mali'yi öyle bir anlatmış ki, yıllar öncesinde Barış Manço'dan dinlediklerinize sadık kalsanız konuyu daha iyi anlarsınız. Bakalım:

"Suriye’de iki yıldır kan gövdeyi götürüyor olmasına rağmen Batı kaçak güreşmeye devam ediyor. Adeta iki tarafın da birbirini katletmesi için ortam hazırlanıyor."

Laçiner daha ilk cümleden yazısındaki komplocu tonu koyduruvermiş. Tabii uluslararası müdahalenin, hele ki bütün tarafların desteği alınmadan girişildiğinde nasıl fiyaskoyla sonuçlanabileceğini daha önce hiç görmediğimiz için (mesela Irak, Sudan, Afganistan falan cennet cennet) Batı'nın isteksizliği sadece ve sadece "iki tarafın birbirini katletmesi için ortam hazırlıyor" olması ile açıklanabilir.

"Diğer taraftan Fransa eski sömürgelerinden ve Batı Afrika ülkesi Mali’ye oldukça riskli ve pahalı bir operasyona girişti."

Her operasyon risklidir ve pahalıdır, fakat bu operasyona Fransa haldır huldur girmedi. Laçiner'in, yazının devamında da görmeyeceği gibi bir çok ülkeden ve uluslararası kurumdan destek alıyor. Bunun yanısıra, Fransa Afganistan'dan çekilerek yaratacağı fonları Mali'ye aktarmayı planlıyor.

"(...)Mali’ye yakından bakacak olursak bu ülkedeki çatışma görüntüde bir din çatışması değil. Ülke nüfusunun % 90’ı Müslüman. Hıristiyanların oranı ise sadece % 5."

Laçiner çok haklı, çünkü dünya üzerinde Müslümanlar hiç birbiriyle savaşmaz. Mezhep diye bir şey yoktur mesela. O yüzden Mali'de farklı İslami grupların olması da önemsiz. Bütün bu İslamî grupların Vahhabi olup, Mali'deki Müslümanların çoğunun Sufi olması, İslami grupların farklı bir İslamî devlet tahayyül etmesi de meselenin dinle alakasını göstermez.

"Çatışma daha çok kuzeyde yerleşik olan Tuaregler’in ve müttefik kabilelerin bağımsızlık mücadelesi gibi cereyan ediyor."

Meseleye yakında bakınca biraz fazla özet geçmiş Laçiner. Tuaregler'ın bağımsızlık mücadelesi on yıllardır var olan bir süreç, fakat Tuaregler radikal İslamcı hareketin silah gücüyle başa çıkamayacağını anlayınca piyasayı onlara devrediyor. Yani oradaki işbirliğine "ittifak" deyip geçmek, bu dinamikleri fazlaca basitleştirmek demek. İttifakın üyesi grupların, diğer gruplarla çatışması, onlar için ölüm listesi hazırlaması da enteresan cidden. Konunun çözülmesi için Mali hükümetine Tuareglerle ittifaka gitmesinin dahi önerilmesi de Batı'nın Laçiner'in vizyonuna sahip olamamasından ileri gelse gerek.

"Fransa ve Batı’nın iddiası ise savaşın El Kaide ve diğer İslamcılar ile ılımlı/laik Müslümanlar arasında olduğu yönünde. İşin içine ‘radikal İslamcılar’ ifadesi girince akan sular duruyor ve her türlü müdahale meşru hale geliyor. Hatta ortada dinci, İslamcı vs. yoksa bunlar da birileri tarafından üretilebiliyor."

Laçiner'in en başarılı gerçek bükümü burada. "Batı'nın iddiası böyle, ama gerçekte böyle değil çünkü ben diyorum, ekstra bilgi de vermeyeceğim. Yerseniz." Ayakta alkışlıyorum.

"Üstelik İslam dünyasında iktidarlarını devam ettirebilmek için bu üretim işini Batılı istihbarat birimlerine bırakmayacak kadar ‘düşünceli’ yönetimler de var. Bakınız Mali’nin bazı komşuları."

Halbuki bu komşular oradaki İslamcı grupların ve hatta Türkiye'nin çıkarlarını düşünmeliydi kendi çıkarları yerine. Ayıp ettiler.

"Suya düşen yılana sarılır misali, Mali’de çatışmalar hızla yayılınca Mali halkı da Hükümeti de Fransa’nın askeri müdahalesini tek çıkış yolu olarak gördü. Tüm Batı dünyası Fransa’nın arkasında."

Birincisi, hocam o suya değil, denize düşen olacak ama neyse, konumuz bu değil. Burada da Laçiner, yazının başından beri imal ettiği "bu hep Batı'nın oyunu" masalına devam ediyor da, mesela Afrika Birliği'nin "Mali'ye müdahalede geç kaldık" deyip Fransa'ya teşekkür etmesi, operasyon için 50 milyon dolar ayırması falan önemsiz ayrıntılar. Ama zaten Afrika Birliği ne ki, alt tarafı Fas hariç bütün Afrika ülkelerinin üyesi olduğu bir organizasyon.

"Şüphe yok ki Mali halkının huzuru ve mutluluğu Fransa’nın ve Batı’nın ilk önceliği değil. Geçmişte Afrika’ya kan kusturmuş bu ülkeler için 2 büyük tehlike var: 1) Çin, 2) Kıtada hızla yayılan İslam."

Evet hocam, şüphe yok ki bütün Afrika ülkeleri de müdahaleyi bu yüzden destekliyorlar.

"Çin, son 10 yılda tüm kıtayı ticaret ve mali yardımlarla adeta işgal ediyor. Çin, Batı’dan farklı olarak bölge yönetimlerine müdahale etmiyor, askeri darbeler düzenlemiyor, Afrikalıları küçük görmüyor vs. (...)"

Kadir kıymet bilmeyen Afrikalılar da Çinlilerden aldıkları parayı operasyon yapsınlar diye Fransa'ya veriyorlar!1!

"İkinci büyük tehlike ise Afrika’nın en hızlı yayılan dini olan İslam’ı sınırlandırabilmek, kontrol altına alabilmek. Kimi uzmanlara göre El Kaide benzeri yapılar Batı’nın bu tür bölgelere müdahale gerekçesi olarak önce hazırlanıyor, sonra kullanılıyor."

E hocam hani orada bağımsızlık mücadelesi veren masum köylüler vardı, El Kaide nereden çıktı şimdi? Bir de kim bu uzmanlar? Bizim bir uzman hekim Mustafa amca vardı, onun teorilerine benziyor ama bilemedim.

"Özellikle Çinli uzmanlar burada hedefin aslında İslamcılar değil, Çin olduğunu ifade ediyorlar."

Aynı Çinli uzmanlar Japonya'yla savaşı körüklüyorlar bugünlerde. Oldukça muteber insanlar.

"Başka bir deyişle Mali bahane, küresel paylaşım savaşları şahane."

Hocam en baştan şunu diyeydin, "biz de cihanşümul Türkiye için dezenformasyon yapıyoruz" diye not düşeydin de beni uğraştırmayaydın, olmaz mıydı?

Sevgiler, saygılar.

22 Ocak 2013 Salı

Fransız polisi Ömer Güney için ne dedi?

Fransa'da işlenen suikastlerden sonra her siyaset kurumu olayı kendince yorumladı. Hadi o eşyanın tabiatından olsun, Türk basını bir sınavdan daha kaldı. Eğer Fransız polisi her Türk gazetesini bilhassa arayıp farklı farklı açıklamalar yapmadıysa, konuya ilişkin ciddi bir saptırma söz konusu. DNS ayarlarınızı yapmadan giremeyeceğiniz Kürt medyasında ise olay bambaşka şekilde anlatılmakta zaten.

Bu yüzden, Le Monde'da dünkü açıklamalar üzerine yapılan haberin önemli noktalarını tercüme edip merak edene birinci elden bir kaynak sağlamak istedim. İnanmak istediğine inanacaklara zaten bir şey anlatmak namümkün, maksat bilgi kirliliğini temizleyelim.

- "Ömer Güney (30), 96 saat gözaltında tutulduktan sonra dün resmen cinayet ile suçlandı. Fakat soruşturma sonuçlanma noktasından çok uzakta."
- "Güney suçlamaları kabul etmedi, fakat kendisinin cinayet işlendiği sularda bölgede ve binada olduğu kesin." 
- [Saatlerle ilgili açıklamalar] Güney 12.11 ve 12.56 arasında apartmanda imiş. Polisler cinayetlerin 12.50'de işlendiğinden eminler. 12.45'te maktüllerden biri Bilgi İşlem Merkezi'ne bir şey sormuş. 13.21'de maktüllerden birisinin laptopu aranmış ve cevap verilmemiş.
- "Bu zamansal bağdan başka ciddi bulgular da var. Zanlının çantasında barut izi bulunmuş. Güney, o gün giydiği parkayı cinayetlerden kısa süre sonra yıkamış. Fakat bir sokette bulunan parmak izi çok kısmî olduğu için soruşturmada kullanılamıyor."
- [Burası medyada özellikle kafa karıştırıyor] "Türk zanlı 2 yıldır PKK üyesi olduğunu söylüyor. Garges-lès-Gonesse kültürel merkezinde çalışıyor ve bir arkadaşının evinde yaşıyor. Doğum yeri Şarkışla, Kürt değil. Paris'te zaman zaman PKK adına şoförlük yapıyor. Cinayetten önceki birkaç gün de Sakine Cansız'a şoförlük yapmış."
- "Güney, Fransa'ya gelmeden önce Almanya'da kalmış."
- [En önemli yer belki de burası]"Cinayetin sebebi PKK iç hesaplaşması mı? Kişisel anlaşmazlık mı? Kürt direniş hareketi içine sızmış aşırı Türk milliyetçileri mi? Soruşturmaya yakın bir kaynak "hiçbiri ihtimal dışı değil" dedi."

Yani bizim medya Güney'in kim olduğuna, geçmişine, geleceğine ve cinayet motivasyonuna çoktan karar vermiş olsa da, Fransız polisi Güney'i ciddi bir şüpheli olarak görüyor, fakat ne kesin bir delil var, ne bir itiraf. Hepsini geçtim, daha Güney'in PKK'lılık/Türk milliyetçiliği ekseninde nereye düştüğü belli değil.   

O yüzden bu konuda hemen "hani X'ti, Y'di?" diye atlamayın. Daha bu pilav su kaldıracak. 

2 Ocak 2013 Çarşamba

2012'nin Eski Sesleri

Geriye bakıp da postlar ve neolar ile teorize ettiğimiz tarihin nasıl yol aldığı uzun uzun tartışılası bir konu. Ama öyle gözüküyor ki, bazı zamanlar pratiklerin geçmişten nasıl kırıldığı değil de, geçmişi nasıl revize ettiği ile biliniyor.

2012 yılı indie müzik ortamı için kırılmacılıktan daha çok geriye bakıcı bır yıl oldu. En çok ses getiren müzisyenler arasında Lana Del Rey, Ariel Pink, ve Tame Impala gibi aslında bildiğimiz, alışık olduğumuz müzikleri yeni bir bağlamda bize sunanlar yer aldı.


Türkiye’de de geçmişe yeltenen benzer bir akım geçtiğimiz sene yayınlanan ve çok ilgi toplayan bazı müziklerde kendini gösteriyor. Aşağıdaki listede 2012 yılı içinde örnek teşkil eden bazı albüm ve sanatçılar kısaca inceliyorum. Bu geçtiğimiz yılın en iyi albümü ya da en iyi çıkış yapan grubu gibi bir listeden ziyade benim için eskiye rağbeti simgeleyen müziklerin kişisel ve bilimselliğe çok da yakın olmayan listesidir.






PORTECHO - MOTHERBOY
Türkiye’nin New York Times tasdikli elektronik müzik ikilisi Portecho, yeni albümü Motherboy ile büyük övgüler aldı. Bol bol analog synthesizerların, ikonik reverb ve delaylerin kullanıldığı albümde, Portecho’nun alışılagelmiş endüstriyel sound’u, belirgin bir şekilde New Order vari synth pop tarzına dönüşmüş. Büyük bir heves ile beklediğim bu albüm, doğrusu benim için bir hayal kırıklığı oldu ama seven de çok sevmiş.





REPLİKAS - BİZ BURADA YOK İKEN
Replikas, 4 yıl sonra tamamen 70’ler ve sonrası Anadolu rock cover’larıdan oluşan Biz Burada Yok İken albümünü yayınladı. Artık Türkiye’deki rock müziğin ağır abileri kıvamına gelen grupdan ustalara saygı, gençlere tarih dersi niteliğinde bir çalışma olmuş. Albüm lansman konseri için İngiltere’den Matthew Collin geldi, ve Wire dergisinde tam sayfa Replikas profili yayınladı. Ayrıca: Wire geçtiğimiz sene Türkiye’deki anadolu rock müziğinin tarihi hakkında bir yazı yayınlamıştı.






HAYKO CEPKİN - AŞKIN IZDIRABINI
Bu yıl Hayko Cepkin de Aşkın Izdırabını adlı bir albüm çıkarttı. Cayır cayır distortion gitarları ve piyano arpejleri arasından nağmelerle dolu vokalleri bir kilometre öteden duyan sağır sultan bile Hayko Cepkin’in stilini fark eder. Dinlemekten pek hoşlanmasam da bu kadar kişisel bir tarzın varlığı içimi ısıtmıyor değil. Nilüfer’in eski şarkılarının rock aranjmanlarından oluşan 2011 yılı albümünde Hayko Cepkin ile söylediği Aşk Kitabını parçasını, bu albümde Hayko Cepkin tek başına söylüyor.





MOR VE ÖTESİ - GÜNEŞİ BEKLERKEN
Arka arkaya albümü ertelemeleri nedeniyle Mor Ve Ötesi’nin Güneş’i Beklerken albümü yılın en çok beklenen albümü oldu. (uff...) Her dinleyenin çok beğendiği, hatta Masumiyetin Ziyan Olmaz’dan daha iyi olduğunu savunduğu bu albümde, Mor Ve Ötesi’nden daha önce duymadığımız "Eski Şarkısı" gibi 90’ların rock esintileri taşıyan parçalar yer alıyor. Albümde prodüktör olarak görev yapan eskinin duygusal gitar parçaları ustası Serdar Ateşer’in etkisi büyük olmalı. "Don’t Fear The Reaper" esintili gitar arpejlerinin, sentetik davul ve padlerin kullanıldığı parçalar Mor ve Ötesi’nden olmasa da gayet tanıdık geliyor.





GENÇ OSMAN - GÖKYÜZÜ MASMAVİ
Bence, ve başkalarınca da, bu yılın en başarılı çıkışları arasında Genç Osman’ın Gökyüzü Masmavi albümü yer alıyor. Bu listedeki diğer müziklerden farklı olarak, sanatçının duygusal, içe dönük ve eskimeyen soundundan ziyade, bizzat kendisi bana eskiyi anımsatıyor. Mavi Sakal’dan sonra adı neredeyse ortadan kaybolan şarkıcının sesini uzun süre sonra duymak yüzlerce hatırayı ve geçmişe özlemi beraberinde getiriyor. Genç Osman sesi ile ilk aşkımızı, ilk gitarımızı, EKO TV’yi, Güven Erkin Erkal’ın gençliğini hatırlıyoruz. Bakalım bir sonraki albüm ne zaman gelecek.




BÖBREK SOUNDSYSTEM
Bu senenin tartışmasız en büyük kültür patlaması Burç Tuncer’in örfstep projesi Böbrek Soundsystem oldu. Kafabindünya’nın kurucu üyesinin bu dubstep-Türk halk müziği anti-harman çalışması İstanbul'un über-underground ortamlarının aklını başından aldı. Geçtiğimiz sene dubstep prodüktörü Skrillex’in 5 Grammy ödülü almasıyla büyük popülarite, akabinde büyük karşı popülarite kazanan bas dropları ve synth growl’ları, türk halk müziği arşivlerinden bağlama ezgileri ile remixleniyor, ve ironik, ve öz bilinçli bir sonuç ortaya çıkıyor. Böbrek, fütursuzca A Perfect Circle ile Küçük Emrah’ı gibi kültürel simgeleri aynı potada tokuşturarak, doğu-batı sentezi klişesine anti-entellektüel bir yaklaşım sergiliyor.