2011 Uludere katliamı: 29 Aralık 2011. http://yalnizdegilsinvan.wordpress.com

20 Haziran 2012 Çarşamba

Zamanlama Masalı

Zana'nın ılımlı açıklamalarından ve Karayılan'ın röportajından sonra gerçekleşen sınır karakolu saldırısı, beklendiği gibi medyanın "zamanlama manidar" refleksini tetikledi. Üzerine Demirtaş'ın "PKK silah bıraksın, devlet operasyonları durdursun" açıklaması, sanki Demirtaş'ın ağzından ilk defa böyle bir söz çıkıyormuşçasına bir havada lanse edildi (tabii vurgu cümlenin ilk kısmınaydı)

Bu "zamanlama" masalının ardından çığırılan türkü de "birileri düğmeye bastı". Yani aslında barış yolunda her şey çok güzel gidiyordu, hiç çatışma falan yoktu, birden zart diye bir saldırı yapıldı ve bütün süreç alt üst oldu. Bu saflık - ikiyüzlülük dolu analizlerin anaakım medyanın her tarafında yer bulması, arkasından "PKK kayıtsız silah bırakmalı" argümanının "evet evet" nidalarıyla desteklenmesi, çözüm için olumlu bir şeyler söyledğini sanıp sadece vicdan paklanmasından başka bir işe yaramıyor.

Öncelikle şu "ah ne güzel güllük gülistanlıktı her şey" pervasızlığını irdeleyelim. Son 3 ayda Milliyet gazetesinde "şehit" kelimesi arandığında çıkan sonuçlar şunlar:

Mart 2012: Cudi Dağı'nda 3 gün süren çatışmada 6 Özel Harekatçı, 7 PKKlı öldü.
24 Mart 2012: Bitlis'teki mağara baskınında 15 kadın PKKlı öldürüldü.
5 Nisan 2012: Hakkari'deki çatışmada 1 üsteğmen öldü.
10 Nisan 2012: Amasya'da bombalı saldırıda 1 asker öldü.
12 Nisan 2012: Uludere'deki çatışmada 2 asker öldü.
14 Nisan 2012: Samsun'da 2 PKKlı öldürüldü.
16 Nisan 2012: Bitlis'e yapılan operasyonlarda PKK sığınakları bulundu.
21 Nisan 2012: Uludere'de mayına basan asker öldü.
25 Nisan 2012: Bingöl'de çatışmada 3 asker, 4 PKKlı öldü.
5 Mayıs 2012: Tunceli'de saldırıda 3 asker öldü.
9 Mayıs 2012: Tunceli'de çatışmada 1 asker öldü.
17 Mayıs 2012: Hakkari'de sınır taburuna saldırıda 1 asker öldü.
18 Mayıs 2012: Hatay'daki saldırıda 3 asker öldü.
21 Mayıs 2012: Diyarbakır'da çıkan çatışmada bir Özel Harekatçı, 4 PKKlı öldü.
24 Mayıs 2012: Muş'ta astsubay öldürüldü.
25 Mayıs 2012: Kayseri'de canlı bomba saldırısı gerçekleşti.
28 Mayıs 2012: Şırnak'ta çıkan çatışmada 1 teğmen öldü.
1 Haziran 2012: Muş'ta PKK sığınakları imha edildi, 5 PKKlı öldürüldü.
5 Haziran 2012: Lice'de mayınlı saldırıda 2 asker öldü.
9 Haziran 2012: Yüksekova'da çıkan çatışmada bir asker, bir PKKlı öldü.
13 Haziran 2012: Şırnak kırsalında devam eden operasyonlar sırasında iki ayrı yerde iki ayrı mayın infılak etti. 2 asker öldü, 2 yaralı.

Şimdi soru şu: Bunların hangisinin zamanlaması manidardı? Hangisinde düğmeye basılmıştı? 4 günde bir çatışma-saldırı-operasyon haberinin çıktığı bir ortamda, hangi işgüzarlık bir baskını "manidar" bulabilir? Bu post hoc ergo propter hoc'çuluğun membası nerededir?

Gelelim buradan yola çıkılarak dillendirilen "PKK silah bırakmadan müzakere olmaz" hikayesine. Daha önce uzun uzun anlatmıştım neden bu argümanın saçma olduğunu. Ortada apaçık süren bir savaş var, bu savaşın iki tarafı var. Bu taraflar birbirlerine güvenmiyorlar, bu güvenin tazelenmesi için adımlara ihtiyaç var. Ulus devlet kafası sürdükçe, Kürtlerin hakları tanınmadıkça, bu yönde sinyaller verilmedikçe, devlet operasyonları bırakmadıkça PKK silah falan bırakmaz. Aynı bakış açısı devlet için de geçerli. Bu yüzden "silah bırakılsın, şiddet olmasın" çağrısı ile ancak güzel bir duş alırsınız, çözüm için hiçbir halta yaramazsınız. Hele ki "PKK silah bıraksın" cümlesini "ama devlet operasyon yapacak tabii" ile sürdürüyorsanız karşı tarafın nezdinde hiç ama hiç ciddiye alınmazsınız.

Daha önce defalarca yazdığım şeyleri tekrar tekrar yazmak ne kadar anlamlı bilmiyorum, o yüzden hasılı kelam eyleyeyim. Siz de zamanlama ezberini bırakın artık bir zahmet, biraz gazete neyin okuyun, gazetecisiniz siz.

19 Haziran 2012 Salı

Arşivden: Cezaevleri Genelgesi (23 Ağustos 1996)

(90'lı yılların ikinci yarısı büyük ölçekte cezaevi eylemlerine sahne olmuştu. Bu eylemlere müdahaleler, "Hayata Dönüş Operasyonu" ile son bulacak ve akıllara kazınacak kadar sert idi. Eylemler sürerken Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın verdiği "erkekler kadın koğuşuna girmiş ondan", "açlık grevi yapmıyorlar, gizli gizli yiyorlar" gibi demeçleri, cezaevi eylemlerinin medyada eksik ve yanlı yansımaları vs. akıllarda kalmıştı. Bu süreçte "devlet aklı"nın nasıl çalıştığını gösterecek bir genelgeyi buraya alıntılıyorum. Bu genelge Aydınlık tarafından 13 Ekim 1996 tarihinde haber yapılmış, Google taramalarıa göre 1998 yılında -yani 2 yıl sonra- Nazım Alpman tarafından Milliyet Pazar'a konu edilmiş, daha da imaresine rastlanamıyor arşivlerde. Devlet, nasıl propaganda yapılacağından medyanın nasıl kontrol edileceğine dair oldukça kapsamlı bir mücadeleye girişmiş, bu anlaşılıyor. Kimi uygulamalar ise bugün dahi hiç yabancı değil.)


Cezaevlerindeki Eylemlere Karşı Uygulanacak Faaliyet Programı



İcra Edilecek Faaliyetler


Acil Tedbirler

1. Cezaevlerindeki eylemler ve bu eylemler ile ilgili son durum hakkındaki resmi açıklamaların yapılması;
    a. Cezaevlerindeki eylemlerin gerçek yüzünü ortaya koyan basın açıklamaları yapılmasına devam edilmesi, bu meyanda;
    (1) Türkiye'yi içeride ve dışarıda güç durumda bırakmak istedikleri,
    (2) Cezaevindeki eylemlere adli suçluların katılmadığı, ölüm orucu eylemlerinin insani istekler değil, ideolojik amaçlı olduğu ve terör merkezi haline gelen cezaevlerinin bugünkü halinin muhafaza edilmesi amacıyla terör örgütleri tarafından organize edildiği,
    (3) Terör örgütlerinin cezalandırmak istediği militanları ölüm orucuna başatarak cezalandırdığı hususlarının açıklanması,
    b. Cezaevlerindeki örgütlü isyan ve ölüm orucu gibi eylemlere karşı diğer ülkelerin aldığı tedbirlerin açıklanması.
    c. Terör örgütlerine taviz verilmemesi ve aksi halde arkasından karşılanması mümkün olmayacak isteklerinin geleceğinin belirtilmesi,
    d. Bayrampaşa ve Diyarbakır Cezaevlerinin terör örgütleri için ideolojik bir eğitim merkezi haline getirilmiş olduğunun ifade edilrek buralarda devlet hakimiyeti sağlanacağının ve cezaevlerinde görevli personelin arasında terör suçlarına iştirak edenlerin tespit edilerek, haklarında yasal işlemlerin başlatılacağı hususunun vurgulanması,
    e. Bu eylemlere karşı Devletin kararlı bir şekilde mücadeleye devam edeceğinin açıklanması,
    f. Eylemler sebebiyle terör suçlularına genel af gibi bir tavizin verilmeyeceğinin vurgulanması,
    g. Cezaevlerinde bu eylemlere girişenlerin siyasi veya düşünce suçlusu olmadığı, polis-asker ve masum vatandaşları katleden terörist olduklarının unutturulmak istendiğinin açıklanması,
    h. Cezaevlerindeki açlık grevi ve ölüm orucu gibi eylemlerde bulunan tutuklu ve hülümlülere, Sağlık Bakanlığı'nın da gerekli tıbbi müdahelede bulunmaya hazır olunduğunun açıklanması. (Faaliyet Zamanı: İvedi, İcracı Makam: Adalet Bakanlığı, Koordine Makamı: MGK Gen. Sek. İçişleri Bakanlığı, Düşünceler: Bu açıklamaların TRT'den sağlanacak Sinevizyon görüntüleri ile desteklenmesi)

2. Avrupa ülkelerindeki cezaevlerinde devlet kontrolü ve iç denetimin nasıl sağandığını, ayrıca toplu isyan, açlık grevi ve ölüm orucu gibi eylemlere karşı alınan tedbirler ve yapılan uygulamaları gösteren bir TV programının hazırlanması. (Faaliyet Zamanı: İvedi, İcracı Makam: TRT Kurumu Gn. Md.lüğü, Koordine Makamı: Adalet Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı)

3. Öncelikle eylem yapılan cezaevlerinde devlet kontrolünün mutlaka sağlanması, Adalet, İçişleri ve Sağlık Bakanlığı arasında gerekli koordinenin yapılarak, cezaevi iç denetimiyle ilgili mevzuat düzenlemesinin sağlanması ve diğer fiziki tedbirlerin alınması. (Faaliyet Zamanı: İvedi, İcracı Makam: Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Koordine Makamı: MGK Gen. Sek.liği, Düşünceler: Gerekli mevzuat düzenlemelerine gidileceği ve fiziki tedbirkerin alınacağı hususlarının kamuoyuna açıklanması.)

4. Terörle mücadelede görülen yasal boşlukları gidermek amacıyla hazırlanan ve TBMM'ne sevk edilen 1774 sayılı Kimlik Bildirme Kanunu, 3419 Sayılı Bazı Suç Failleri Hakkında Uygulanacak Hükümlere Dair Kanun (Pişmanlık Yasası), 2886 Sayılı Devlet İhale Kanunu ve 3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nda değişiklik öngören kanun tekliflerinin bir an önce çıkarlması. (Faaliyet Zamanı: İvedi, İcracı Makam: Adalet Bakanlığı, Koordine Makam: İçişleri Bakanlığı, Düşünceler: Adalet Bakanlığı'nca konunun Sn. Başbakan'a iletilerek sözkonusu kanun tekliflerinin Meclis gündemine alınmasının sağlanması.

5. Cezaevlerinde benzer eylemlerin tekrarlanması ihtimali dikkate alınarak, Bayrampaşa Cezaevi başta olmak üzere terör örgütlerinin kontrolünde bulunan cezaevlerinde, lider konumunda olan suçluların bu cezaevlerinden alınarak Eskişehir Cezaevi gibi müsait olan cezaevlerine nakillerinin sağlanması. (Faaliyet Zamanı: Gerektiğinde, İcracı Makam: Adalet Bakanlığı, Koordine Makamı: İçişleri Bakanlığı, MİT Müsteşarlığı)

6. Ölüm orucu eylemlerine yeniden başlanması halinde, durumu ağırlaşanların tıbbi müdahale amacıyla cezaevlerinden uzaklaştırılması. (Faaliyet Zamanı: Gerektiğinde, İcracı Makam: Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Düşünceler: Sağlık Bakanlığı'nca tıbbi müdahale yetkisi konusunda -Tokyo ve Malta Bildirimler çerçevesinde- kamuoyuna açıklamalarda bulunulması.)

7. Cezaevlerinde eylemlere katılan suçlular ve ölüm orucu gibi eylemlerle militanların ölümlerine sebebiyet veren lider konumundaki teröristler ile, dışarıda izinsiz gösteri yapanlar hakkında yasal işlemlerin yapılması. (Faaliyet Zamanı: İvedi, İcracı Makam: Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Koordine Makamı: MİT Müsteşarlığı)

8. Cezaevlerinde yürütülen örgütlü eylemler ve ölüm orucu gibi menfi propagandaların medyada (TV, Radyo, Gazete ve Dergilerde) kontrolsüz bir şekilde haber konusu yapılmasının önlenmesi amacıyla, mevcut yasaların (RTÜK Yasası dahil) ihtiyaca cevap verir hale getirilmesi. (Faaliyet Zamanı: İvedi, İcracı Makam: Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, BYGM.lüğü, TRT Kurumu Gen. Md.lüğü, Koordine Makamı: Dışişleri Bakanlığı, Düşünceler: Konuya ilişkin olarak ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, İspanya, İtalya vs. ülkelerde uygulanan Radyo-TV ve basın yasalarının incelenmesi.)

9. Cezaevlerindeki eylemler ve muhtemel gelişmeler hakkında iç ve dış kamuoyunu doğru bilgilendirecek basın bürolarının ilgili Bakanlıklar bünyesinde kurulması, ya da kuruluşu bulunan basın bürolarının işler hale getirilmesi. (Faaliyet Zamanı: İvedi, İcracı Makam: Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Koordine Makamı: Dışişleri Bakanlığı)

10. Cezaevlerinde bulunan terör suçlularının eylemlerinden zarar gören mağdur ailelerin ve bu amaçla kurln Dernek, Cemiyet ve Vakıf gibi organizasyonların, yürütülen eylemler ve bunlara destek vere odaklara karşı bir tepki olmaküzere gösteri yapmalarının (Uluslararası kuruluşların Türkiye temsilcilikleri önünde vb.) sağlanması. (Faaliyet Zamanı: Gerektiğinde, İcracı Makam: İçişleri Bakanlığı, MİT Müsteşarlığı, BYGM.lüğü, TRT Kurumu Gn. Md.lüğü, A.A.Gn.Md.lüğü, Düşünceler: Muhtemel çatışmaları ve kutuplaşmaları engelleyecek tarzda hazırlanacak uygun bir plan çerçevesinde; mümkün olduğu ölçüde şehit aileleri, muharip gaziler ve adli suçlu ailelerinin birlikte yönlendirilmesinin sağlanması.)

11. Cezaevlerindeki eylemler sebebiyle suçlu aileleri ve diğer örgütler marifetiyle yapılan gösteriler esnasında cezaevlerine ve çevreye verdirilen zararın kamuoyuna gösterilmesi. (Faaliyet Zamanı: İvedi, İcracı Makam: Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, TRT Kurumu Gn.Md.lüğü, Düşünceler: Konuya ilişkin hazırlanacak programda; Belediye Başkanları, Bölge sakinleri ve meslek kuruluşlarının temsilcileriyle röportajlar yapılarak, eylemlerin İnsan Haklarına ve kamu düzenine aykırı olduğu hususunun vurgulanması. Yapılan röportajların spot filmler haline getirilmesi.)

12. TRT ve Özel TV kanallarında; eylemlere katılan suçluların psikolojik yapılarını ve eylemlerin Psiko-Sosyal açıdan değerlendirmesini yapabilecek uzmanlar ile (Psikolog, Sosyolog, Hukukçu) ikili programların yapılması. (Faaliyet Zamanı: İvedi, İcracı Makam: TRT Kurumu Gn.Md.lüğü, Koordine Makamı: Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Düşünceler: Program içerisinde aynı zamanda; terörle mücadelede görev alan güvenlik güçlerinin karşılaştığı zorluklar -basın yayın organlarının maksatlı baskıları, göstericiler tarafından yapılan saldırılar, hakaret ve suçlamalar vb.- ve bu zorluklar karşısındaki psikolojik etkilenmelerinin de dile getirilmesi.)

13. Toplumsal olaylara müdahaleye yetkili polis ve jandarmanın, görev azmini ve yetkilerini zedelemek maksadıyla yürütülen menfi propagandanın, etkisini kıracak ve güvelik güçlerini onore edecek açıklamalarda bulunulması. (Faaliyet Zamanı: Gerektiğinde, İcracı Makam: İçişleri Bakanlığı)

14. Cezaevlerindeki örgütlü eylemler ve eylemcilerin asıl amaçlarını kamuoyuna yansıtacak özel Televizyon Programlarının yapılması ve bu meyanda;
     a. Açlık grevi ve ölüm orucu gibi eylemlere katılan ve bilahare bu eylemlerinden vazgeçerek Devletten yardım isteyen (Gebze Cezaevindeki gibi) teröristlerle röportaj yapılması ve özellikle terör örgütünün cezalandırma şeklini ortaya koyan itirafların kamuoyuna yanısıtılması,
     b. Eylemler sonrasında elde edilen delil ve görüntülerin yayınlanması,
     c. Açlık grevi ve ölüm orucuna katılanlardan hastaneye sevk edilen tutuklu ve hükümlülerin; tıbbi tahlilleri neticesinde, açlık grevinde olmayanların tespiti halinde konunun kamuoyuna açıklanması,
     d. Cezaevlerindeki örgüt hakimiyetinin nasıl meydana getirildiğinin kamuoyuna yansıtılması,
     e. Cezaevlerindeki terörist eylemleri çarpıtarak örgütlerin bir nevi propagandasında alet olan bazı basın-yayınn organlarının olumsuz tutumlarını ortaya koyan yayınlar yapılması,
     f. Eskişehir E Tipi Kapalı Cezaevi'nin çağdaş bir yapıya sahip olduğunu belirtecek yayınlara öncelik verilmesi,
     g. Cezaevlerindeki eylemlerin gerçek yüzünü ortaya koyan devlet yetkilileri ve görevlilerin (Adalet Bakanı, İçişleri Bakanı, Emniyet Genel Müdürü, İstanbul Valisi, İstanbul Emniyet Müdürü, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı, İstanbul Belediye Başkanı ve Cezaevi Müdürleri gibi) beyanlarının kamuoyuna yanısıtılması,
     h. Cezaevlerindeki terörist eylemlere karşı Adalet Bakanı ve diğer Devlet görevlilerinin kararlılığını destekleyen siyasi parti ve diğer teşekküllerin temsilcilerinin beyanatlarını yayınlanması. (Faaliyet Zamanı: İvedi, İcracı Makam: TRT Kurumu Gn.Md.lüğü, Koordine Makamı: Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, MİT Müsteşarlığı, Düşünceler: TRT Kurumu Genel Müdürlüğü'nün yapacağı bu programlara ilave olarak 8. maddede belirtilen spot programların da yayınlanması. Eskişehir Cezaevinde TRT'nin yapacağı özel TV çekimleri için Adalet Bakanlığı'nca gerekli imkan ve fırsatın tanınması.)

15. Cezaevlerinde yürütülen organize terör eylemlerinin asıl amaçlarını açıklayan yazı, makale, haber ve yorumların yapılmasını sağlamak amacıyla sağduyulu köşe yazarları ve özel TV yetkililerinin teşvik edilmesi. (Faaliyet Zamanı: İvedi, İcracı Makam: Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, BYGM.lüğü, A.A.Gn.Md.lüğü, Koordine Makamı: MGK Gen.Sek.liği)

16. Cezaevlerindeki eylemler sebebiyle dış kamuoyundan Türkiye'ye yöneltilen/yöneltilebilecek eleştiriler ve tepkilere karşı gerekli açıklamaların yapılması. (Faaliyet Zamanı: Gerektiğinde, İcracı Makam: Dışişleri Bk.lığı, Koordine Makamı: Adalet Bakanlığı, Düşünceler: Dış temsilciliklerimizin konuyla ilgili olarak bilgilendirilmesi ve Bakanlığın haftalık basın toplantısında gerekli açıklamaların yapılması. Bu maksada yönelik olarak Adalet ve İçişleri Bakanlığı'nca, Dışişleri Bakanlığı'na sürekli bilgi akışının sağlanması)

Uzun Vadeli Tedbirler


1. İhtiyaca cevap verecek yeni tip cezaevlerinin inşaa edilmesi ve bunun için gerekli kaynağın sağlanması. (İcracı Makam: Adalet Bakanlığı, Koordine Makam: İçişleri Bakanlığı)


2. Cezaevlerinde iç denetimin yapılmasını sağlayacak yasal düzenlemelerin yapılması. (İcracı Makam: Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Koordine Makamı: MGK Gen.Sek.liği)

3. Cezaevlerinde personel ihtiyacının karşılanması ve personelin özlük haklarının iyileştirilmesi. (İcracı Makam: Adalet Bakanlığı, Koordine Makamı: İçişleri Bakanlığı, MİT Müsteşarlığı)

4. Özel TV ve basın-yayın organlarının Devlet aleyhinde olan konuların istismarını önleyecek yasal düzenlemenin yapılması. (İcracı Makam: Adalet Bakanlığı, Koordine Makamı: İçişleri Bakanlığı)

Adnan Yılmaz
Pl. Bşmüşv.V. 

2 Haziran 2012 Cumartesi

Kürtaj/Sezaryen Poker

Tamam, erkekegemen toplumuz, tamam, kadın doğurdukça makbul gözümüzde. Bunların hepsini biliyorduk, muhafazakâr değer yargılarının enteresan inanışlarla beraber geldiğini de biliyorduk da, sağanak yağmur formunda boşalması fazla garip oldu hakikaten. Aşağıda çeşitli AKP milletvekillerinin, köşe yazarlarının yaratımı şaheserler var, birbirlerinin restini görüyor ve sürekli arttırıyorlar, durduramıyoruz.

Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan: "[Sezaryenle doğumun] bu ülke nüfusunun artmaması için atılan adımlar olduğunu biliyorum, bunların planlı olduğunu biliyorum. Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum. Her kürtaj bir Uludere'dir."

Recep Akdağ, Sağlık Bakanı: "Bazen, 'Annenin başına kötü bir şey gelmişse ne olacak?' deniyor. Gerekirse öyle bir durumda çocuğa devlet bakar." (mealen, tecavüze/enseste uğrayan doğursun, çocuğu devlete versin)

Ayhan Üstün, İnsan Hakları Komisyonu Başkanı: "Tecavüze uğrayan da kürtaj yaptırmamalı. Bosna'da kadınlar tecavüze uğradı ama doğurdular."

Ayhan Üstün, gene: "Kürtaj bir insanlık suçudur."

Zeynep Karahan Uslu, AKP milletvekili (konuk sanatçı): "Yüreği yeten kürtajı izlesin." (Yüreğimizin izlemeye yetmediği tüm ameliyatları yasaklayalım, doğum da dahil?)

Muhittin Yıldırım, SP Genel Başkanı: "Zinanın serbest bırakılması kürtajın temel sebebi."

Recep Akdağ: "Kürtaj bu ülkede 12 Eylül'ün ardından oldu bittiye getirilerek serbest bırakılmıştır. Toplumun haberi olmadan, tartışılmadan alınan bir karardır ve sağlıklı değildir." (Doğru şimdiki yasa tasarısını çok demokratik bir platformda tartıştık.)


Ayhan Üstün: "Kadın da insandır." ve akabindeki müthiş monolog.


Cevdet Erdöl: "...mevzuatınızdaki çocuk tanımı kapsamının genişletilerek, 0-18 yerine eksi 1 ila 18 yaş aralığını içine alacak şekilde yeniden tarif edilmesinin gerekli olduğuna inanmaktayım." (UNICEF başvurusundan)

Mehmet Ali Bulut, yazar: "Sezaryenle doğan çocuklar anne katili oluyor" ve daha fazlası.

Melih Gökçek, gülen adam: "Zina yapınca çocuğun kabahati ne? Anası kendisini öldürsün."

Kesin unuttuklarım vardır da, zaten bu kadarı bile yeterli sanırım. Çıktıkça yeni bir şeyler eklerim.

Ekleme: Seda Sezer, aile hekimi: "Tecavüze uğrayan kişi kürtaj yaptıracağına tecavüzü gerçekleştiren kişiyi öldürsün ikisi de cinayettir."


1 Haziran 2012 Cuma

Kürtaj Konusu

 

Başbakan, Uludere konusunda kendi tabanından dahi tepki görmeye başlayınca şapkadan bir tavşan çıkarmalıydı, o da kürtaj konusu oldu. Konu ilk ortaya atıldığında bunun klasik AKP pragmatizmi uyarınca ortaya atılmış ve biraz sular durulunca geri çekilecek bir demeç olduğunu sanmıştım (bu konuda akla ilk gelen  örnekler alkol yaşı kısıtlaması, idam cezası geri gelsin tartışması, zina vs.) lakin mevzu aldı başını yürüdü ve yasa taslağı olarak kapımıza dayandı. Tabii burada Başbakanın yıllardır sahip olduğu "daha çok nüfus, kadınlar, yemeyin içmeyin doğurun!" takıntısının da payı büyük.

Kürtaj konusu, mensubu olduğum düşünce ekolünü (insan hakları ve bireysel özgürlük temelli, kamu politikaları nezdinde kar-zarar analizini öngören) en çok zorlayan konulardan birisi. Çünkü insan hakları kısmında, temelden bir çelişki içerebiliyor farklı bakış açılarına göre. Kürtaj konusunu "haklılık/haksızlık" perspektifinden tartışmak o yüzden sakat, ve lakin tartışma platformu "yaşam hakkı/seçim hakkı", "cinayet" gibi tanımında uzlaşılmayacak/kesin tercih yapılamayacak eksenlerde şekilleniyor.

I. Tartışma Zemini


Bunu biraz açayım: Kürtaj konusunda, genelgeçer bir tutum almak sözkonusu değil. "Bebek benim karnımda, istediğimi yaparım" pozisyonuna "o fetüş bir canlı, cinayettir bu!" kontrası geliyor. Sonrasında tartışmalar fetüsün ne zaman canlı olarak kabul edilebileceğine bağlanıyor. Bu konuda her dinin ve hatta mezheplerin referansı farklı, o yüzden din temelli bir açıklamada dindaşların bile buluşması zor.* Seküler açıdan yaklaşıldığında da durum farklı değil. Mesela bir görüş, en erken prematüre doğumda hayatta kalmış bebeğin referans alınmasını öngörürken, diğer bir kesim bebeğin "hissetmeye" başladığı anı referans alıyor. Kimisi ilk kalp atışı diyor, kimisi doğum anını öngörüyor. Bu kadar karmaşık ve çok yönlü bir husus kesin karara bağlanamaz.

Bu durumda tartışmayı bu eksende yürütmenin faydası yok, çünkü bu pozisyonlarda tutarlılık da arz edilmiyor. Örneğin "fetüs canlıdır!" diyen bir insanın, düşük yapıldığında cenaze töreni düzenlediğini hatırlamıyorum. Ya da "devlet eliyle cinayet işlenemez" gibi aslında çok genel ve mantıklı bir pozisyonun, Türkiye devlet-vatandaşlık kontratında yeri olmadığı da aşikar: Devlet bizi gözaltında da öldürür, biber gazıyla da öldürür, askerde eğitim zaiyatı da sayar ve kimse ondan hesap soramaz. Ya da "bebek doğmadan, duygu-düşünce sahibi olmadan canlı sayılamaz" görüşünün, diğer canlı varlıklara ilişkin tartışmalarda tutarsızlık riski oluyor.

Bu bahsettiğim içkin çelişkiler yüzünden tartışma "kürtaj olursa ne olur, olmazsa ne olur" temelli bir "kar-zarar analizi" ile ele alınmalı diye düşünüyorum.

II. Kürtaj Neden Yasal Olmalı?


Kürtaj var, ve de yasadışı iken bile gerçekleştirilen bir yöntem. Düşük yapmaya çalışma, vajinaya çeşitli cisimler sokma gibi çok tehlikeli yöntemlerle, ya da yeraltında çalışan güvencesiz kliniklerle gerçekleştirilen bir operasyon bu.** Devletin bu konuda pozisyon alması, özellikle de "cinayet" temalı bir pozisyon alması bu yüzden sakat. Devlet, "cinayeti engelleyeceğim" diye dolaylı yoldan bir çok cinayetin ortağı olma riskiyle karşı karşıya. Bunun içine aile/çevre baskısı gibi normal, tecavüz vs. gibi ekstrem durumlar girdiğinde ortaya çıkabilecek hasarın haddi hesabı yok. Devletliler kürtaj serbest iken kimsenin hobi olarak haldır huldur kliniklere koşup fetüs aldırdığını sanıyor olabilirler, fakat kürtaj kolay bir operasyon değil psikolojik olarak. Bunun da yanısıra, kürtaj seçeneği olmadığı için bebeğini gizli gizli doğurup daha sonra öldürme vakalarının da olduğunu biliyoruz.

Tüm bu verileri ve gereksiz yere sıralamaya gerek duymadığım olumsuz koşulları alt alta dizdiğimizde, devletin etik sebeplerle kürtaj yasaklamasının aslında o sakınddığı etik sebepleri bizzat empoze etmesi gibi bir çelişkili durum ortaya çıkıyor.

III. Uygulama Nasıl Olmalı?


Kürtajın yasal olması demek, gene sanılanın aksine herkesin kürtaj yapmaya zorunlu bırakılması demek değil. Kürtaj özel bir sağlık hizmeti olarak sınıflandırılır ve her türlü güvence sağlanır, doktorlara kürtaj yapıp yapmama özgürlüğü tanınır (ki zaten böyle bir durum fiilen var), bireysel ilkeler çerçevesinde ele alınması gereken bir olay "doktor-hasta gizliliği" çerçevesinde değerlendirilir. Ne devlet, ne aile, ne de bir başkası bu düzenlemeye müdahil olur, pozisyon almak zorunda kalır.


IV. Bunu Neden Tartışıyoruz?


Türkiye özelinde fiilen gayet de düzgün bir şekilde işleyen, kimsenin de esasen şikayetçi olmadığı (senelerdir hiçbir seçim programında kürtajla ilgili bir madde görmedim, propaganda malzemesi olarak kürtajın bahsinin geçtiğini duymadım) sistemin birden bozulmasının iki sebebini yukarıda açıkladım zaten: Popülizm ve AKP politikalarındaki nüfus fetişi. Bu fetişin ima ettiği ve genel anlamda çok daha kötü bir yere giden ataerkil zihniyet de cabası tabii. İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkanı'nın TV programında "Kadınlar da insan" cümlesi kurabildiği bir zamandayız, muhafazakar/erkekegemen zihniyet Üsküdar'ı geçmeye çalışıyor. Kadınların işgücüne katılımının usülen bile teşvik edilmediği, "en az üç cocuk, hem çamaşır makineleri de var artık" gibi abuk beyanatların gündemi sarmaladığı bir zaman bu.***

Kürtajı bağımsız olarak değerlendirdiğimizde bile yasallık en mantıklı pozisyonken, bu çerçeveden baktığımızda, kullanma yanlısı olmadığım bir kelime olmasa da, "kürtaj hakkı" için direnmenin önemi ortaya çıkıyor.

V. Epilog


Bu konu daha dallanır budaklanır, ABD'deki "Roe v. Wade" başlıklı kürtajı yasadışı olmaktan çıkaran ama eyaletlere çevresel kısıtlama hakkı tanıyan karara, AKP'nin ABD'deki Cumhuriyetçi Parti ile politik partner haline gelmesine, Almanya ve Fransa'daki zamanında yapılmış "Ben de kürtaj yaptırdım" kampanyasına, "If These Walls Could Talk", "Revolutionary Road", "4 Months, 3 Weeks, 2 Days" gibi filmlere, George Carlin'in muhteşem skecine kadar gider aslında.

 * hkubra'nın konuyu İslami perspektiften ele aldığı şu güzel yazı okunabilir. 
**Bu konuda istatistiki bilgi isteyenler Emrah Göker'in blogunda kürtaj anahtar kelimesini aratabilirler.
***Bu da sosyalistfeministkollektif.org sitesinde yayınlanan, olaya kadın hakları perspektifinden bakan bir yazı. Bulan meltem'e teşekkürler.