Zaman zaman akademisyenlerin, aydınların, fikir adamlarının ve gazetecilerin basılı ve görsel medyada gerek kendi köşelerinden gerekse sözlü açıklamalarla hararetli söz düellolarına, atışmalara ve hatta terbiye sınırını aşan ve giderek kişiselleşen bir üslupla yürütülen karşılıklı karalama kampanyalarına tanık oluyoruz. Tartışarak fikirleri çarpıştırmak insanların sağlıklı fikir oluşturabilmesi için muhakkak faydalıdır. Karşı görüşün sorgulayıcı testinden geçemeyen argümanların, tezlerin, iddiaların elenmesinde hiçbir sorun yok. Fakat çoğu zaman taraflardan birinin belden aşağı vurmasıyla tetiklenen atışma süreci bambaşka amaçlara hizmet ediyor. Bunlardan biri de dezenformasyon.
Türk medyasında "yandaş basın" ile "sözde bağımsız basın" arasında süregiden seviyesiz savaşlara paralel ama daha entelektüel(!) bir düzeyde ilerleyen bir mücadele daha var. Aydınlar ve akademisyenlerin -ki bir kısmının aydınlığı da bilim adamlığı da tartışılır- kendi aralarında ufak polemiklere girmesi ile alevlenen bu tarz mücadelelerin sonuncusuna Murat Bardakçı - Murat Belge kapışmasında tanık olduk. Mesele sözümona tarihsel bir bilgi hatasını düzeltmek gibi masum bir gayesi olan Bardakçı'nın yazısı ile başlayıp kaçınılmaz olarak iyi tarihçilik nedir kötü tarihçilik nasıl olur, kim iyi bilim adamı kim bir halta yaramaz eksenine doğru kayıyor.
Bana kalırsa Murat Bardakçı biraz şahsi ihtiraslarını ve egosunu tatmin etmek ve belki biraz da yazarı olduğu Habertürk'ün ve ulusalcı zevatın "şu entel liboşlara" günlerini gösterelim yollu gazına gelerek Murat Belge'ye alaycı bir üslupla "senin neyine tarih yazmak, Boğaz yalılarının tarihçesini anlatmak" mealinde sataşıyor. Taraf gazetesinden Murat Belge iki köşe yazısını (1 ve 2) Bardakçı'ya cevap vermeye ayırıyor. Hemen ardından Belge bu sefer de Habertürk ve diğer ulusalcı basının karşıt görüşlü aydınları ve yazarları linç etme, hedef gösterme kampanyası hakkında daha genel bir yazı yazıyor. Sonra meseleye Halil Berktay da katılıyor. Murat Bardakçı ve ona arka çıkan Habertürk gazetesinin kurucusu Fatih Altaylı'yı eleştiren bir yazı da o yazıyor. Bir süre sonra Bardakçı bir karşı yazı ile altta kalmaya niyetli olmadığını gösteriyor. Bunu Berktay'in birbirini takip eden iki yazısı izliyor (1 ve 2). Ben link vermekten yoruldum ama yazarlarımız atışmaktan yorulmuyorlar. Bardakçı hakaret dolu bir yazı ile seviyeyi en dibe indiriyor. Berktay da tonu iyice sertleştirip karşı atağa geçiyor. Mücadelede son yazılar 6 Haziran'a ait. İki taraf da aynı tarihte birer yazı daha (Bardakçı vs. Berktay) patlattılar ve böylece birbirlerine bir kez daha gözdağı vermiş oldular. Bu tarz atışmaların sona ermesi biraz zaman alır. Genelde açıkça dillendirilmeyen karşılıklı bir ateşkes ile sonlanır.
Peki ya sonra? Tüm bu söz düellosunu takip eden okurlar biraz da ideolojik eğilimlerine göre kendi kazananlarını belirlerler. Geride hiddetle ortaya saçılmış iftiralar, verilen yanlış bilgiler ve sadistçe bir zevkle ifşa edilen özel hayatlar kalır. Okur bu kapışmayı biraz da karşılıklı saldırıların o magazinel içeriğinden, o düşmanın mahremini deşen bilgi kırıntılarından aldığı gizli zevkle takip eder. Bunun bedeli, çoğu asılsız ve tutarsız bir takım iddialarla kafası daha da bulanmış olarak yoluna devam etmektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder