Üniversitedeki ilk yılımda bir arkadaşım vardı, adını tam çıkartamıyorum. Sosyolojiye giriş dersi için hazırladığımız bir projede beraber çalışmıştık. O ilk yılın sonunda YÖK başörtülü öğrencilerin ODTÜ’ye alınmaması gerektiğini sert bir bildiriyle rektörlüğe ilettiğinden, bu arkadaşım okula gelemez oldu. Sonradan öğrendim ki bizim üniversiteyi bırakmış, Viyana’da okula başlamıs. Ailesi zengindi, gitti. Bir başka arkadaşımızın buna parası yetmedi, başörtüsünü çıkartmak zorunda kaldı. Devletin dayattığı başörtüsü ayrımcılığı başörtülü kızlar arasındaki sınıf farklarını da böylece gözler önüne serdi. Parası, bağlantısı olanlar yurtdışında, iyi üniversitelerde eğitim görürken, orta ve alt ekonomik sınıflardaki başörtülüler ya başörtülerinden ya eğitimlerinden vazgeçmek zorunda kalıyor.
Elif Çakır Taraf’taki yazısında başörtülü kızların yaşadığı bu haksızlığı alıyor, Brezilya dizilerinde bile zor bulunan bir melodram ile bezeyip, siyah beyaz bir film halinde sunuyor. Çakır’a göre Amerika ve Avrupa’nın en prestijli üniversitelerinde çocuk okutmak “Cumhuriyet elitinin” bir ayrıcalığı. Birbirlerinden aşağı kalmak istemeyen bu aristokratlar çocuklarını ayvi lig’lerde, Sorbon’larda okutmak için birbirleriyle yarışıyorlar. Özlerinde aptal, iş bilmez, cahil “Cadde” çocukları olan bu geleceğin cumhuriyet elitleri, okudukları okullarda da sadece “trendi” giyinip, bar bar gezmeyi öğreniyorlar. Bizim imam-hatip mezunu külkedilerinin elinden tutan bazı “wonder"lar da olmasa, yurtdışında okumak sadece bu jon jonların ayrıcalığı olacak.
Çakır’a birkaç soru sormak lazım. Kimdir acaba bu “Cumhuriyet elitleri”? Bu kavram o kadar genişletildi o kadar bulandırıldı ki, eğer zamanında bir anlam taşıyorduysa da şimdi hiçbir manası kalmadı. Askeri ve sivil bürokraside palazlanmış insanlardan mı bahsediyoruz? Devlet desteğiyle yaratılmış Türk burjuvazisinden mi? Serbest piyasa ekonomisinde ithalat-ihracat yoluyla 1980 sonrası ekonomik ortamında büyüyen Özal sermayesinden mi? Yoksa sadece Müslüman kimliğini öne çıkarmayan zengin Türklerden mi? Bu “Cumhuriyet eliti” kavramı her şeyi anlatmaya çalışırken hiçbir şeyi anlatamıyor.
Çakır’in üzerinde düşünmesi gereken daha önemli bir sorun, bu yazıda yansıttığı siyah-beyaz dünya görüşü. Yurt dışında okuyan Türklere bakarsanız içlerinde gerçekten çok zengin, elit ailelerden gelenlerin çok olduğunu görürsünüz. Acaba Çakır bu insanların kaç tanesiyle tanıştı? Bu grubun tümüyle aptal olduğu, cahil olduğu, yüzeysel zevkleri olan dikta yanlılarından oluştuğu kanısına varırken nasıl bir inceleme yaptı? Amerikan neo-con'larından duymaya alıştığımız bu siyah beyaz insan tezahürlerini bir bir sıralarken, tüm başörtülüleri gerici sanan zihniyetle aynı koltuğa oturduğunu farketmiyor mu?
Yine dönüp yurt dışında okuyan Türklere bakalım. Bu öğrencilerin hepsi gerçekten “Cumhuriyet eliti” çocukları mi? Kesinlikle hayır. Amerika’da burslu okuyan öğrenci sayısı oldukça yüksek. Özellikle master ve doktora programlarına baktığınızda orta sınıf ve işçi sınıfı ailelerden gelmiş Türklerin sayısının hiç de az olmadığını görebilirsiniz. Daha da önemlisi, Elif Çakır’in iddiasının tersine Fethullah Gülen hareketine dahil, Gülen’in sponsorluğunda kurulmuş okul ve yurtlarda eğitim almış “Külkedilerinin” bolluğu sizi şaşırtabilir. Gülen cemaatinin ağ kurma, organize olma konusundaki başarısının en önemli göstergelerinden biri de budur. Yurtdışında çok iyi okullarda okuyan, hocalık yapan cemaatlilerin olmadığını mı varsayıyor Çakır? Yoksa çizdiği siyah beyaz resme uymadığı için gözardı mı ediyor?
Tekrar başa dönersek, Türkiye’de Müslüman kimliğini ön plana çıkararak yaşamak isteyenler arasındaki sınıf ayrımlarına bakmamız gerekiyor. Bazıları yaşadıkları ayrımcılık karşında gerçekten çaresiz durumda kalırken, bazılarının ekonomik yetkinlikleri onları istedikleri yabancı üniversiteye sokabiliyor. Bazıları gerçekten üniversiteyi bırakmak zorunda kalırken, diğerleri içinde bulundukları cemaat ağının nimetlerinden de faydalanıp Amerika’nın en iyi okullarında kendilerine yer bulabiliyorlar. Bırakın jon jon’lar Cadde’lerinde takılmaya devam etsin. Onlar her zaman var olacak. Ama Müslüman kimliğiyle öne çıkanlar da bu grubu günah keçisi yapıp, kurban sendromuyla yaşamayı bir kenara bırakmalı. Bazısı zengin, bazısı çok iyi bağlantılı muhafazakâr Türklerin yurt içinde ve dışında, akademik olan ve olmayan çevrelerde hangi pozisyonlara gelebildiğini hepimiz görüyoruz. Bu yakınmalar da inandırıcılığını yitiriyor.
6 yorum:
Burada şairin seslendiği bayrağın, aile parasıyla Üsküdar Amerikan, İzmir Amerikan, St. Joseph, Robert vs. gibi liselere gönderilmiş, sonrasında da yurtdışına üniversite eğitimini tamamlamak için gönderilmiş "jon jon"(?)'lar olduğunu düşünüyorum.
Bu arkadaşların sayısı azımsanamayacak gibi değil. Avni Akyol'dan burslu mezun olmuş bir bodur olarak facebook listemdekilerin listesini veririm kahinat çalkalanır. Ki bunun sadece İzmir'inde Özel Türk Koleji, Amerikan Lisesi, Ege Lisesi gibi osu busu da boldur.
Ama Amerika'da okuyan burslu arkadaşların haklarının yenilmesi olmamış tabii ki. Fakat tespit doğru. Cumhuriyet eliti konusuna gelince, ben de orada bir kavram karmaşası olduğunu düşünüyorum. Ancak yazıda kimlerden bahsettiğini anlayabiliyorum, çünkü ben de içinde bulunduğum okuldan dolayı o insanlarla içli dışlı olmak mecburiyetinde kalmıştım. Bu insanlar taban olarak aynı değiller, davranış olarak "cumhuriyet mitingine giden adam" olarak isimlendirilmeleri de güç. O nedenle nasıl tanımlanırlar bilmiyorum. Orta derecede zengin elitist vatansever?
Her ne kadar Feryaz'ın söylediklerine katılsam ve yapılan stereotyping'in yanlış olduğunu düşünsem de, Feryaz'ın ilk başta verdiği örnek Taraf'taki yazıyı hafiften onaylıyor aslında. En başından beri Viyana'da okuma imkanı varken, ODTÜ'de okumayı tercih eden ve YÖK'ün keyfi yüzünden okulundan ayrılmak zorunda kalmış biri var. Kız zengin diye, imkanı var diye, okuldaki arkadaşlarıyla arasında sınıf farkı var diye, onun hakkı yenmemiş mi oluyor?
Bu ayrimciliga ugrayan herkesin hakkinin yendigi suphesiz. Yazida da bunu birkac kez soylemeye calistim zaten. Ama Elif Cakir ahmak oldugunu dusundugu insanlar soz konusu oldugunda aralarinda hic bir ayrim gozetmeden hepsini bir kefeye koyup assagilamaktan cekinmezken, Musluman kimligini on plana cikardigi icin ayrimciliga ugrayanlar arasindaki apacik sinif ve firsat farkliliklarini gormezden geliyor. Yurtdisinda okuyan her zengin aile cocugu moron olmadigi gibi, her imam-hatip mezunu ya da basortulu insan da "kulkedisi" degil. Nice "kulkedisinin" en ust duzey siyasi baglantilari, cemaat kaynakli sosyal sermayeleri ve azimsanmayacak servetleri var. Bir yandan haksizliga ugradiklari kesin, ama sistemin magdur ettigi tum ogrenciler icinde degerlendirecek olursak gayet iyi bir konumdalar.
Bu arada yorumuma bir duzeltme getireyim: son cumlede bahsettigim "sistemin magdur ettigi tum ogrenciler" derken yalnizca basortusu konusunda magdur olanlardan bahsetmiyorum. Egitimde firsat esitsizlikleri, devlet okullarindaki ogretmen yetersizlikleri (sayi ve kalite acisindan), uygulanan mufredatlarin eksiklikleri gibi bir cok sebepten oturu magdur olan yuzbinlerce ogrenciden bahsediyorum. Ulkemizin tek magdurlari basortululer degil tabi. Imam-hatipler apayri bir konu - orada yazara katilmamam icin bambaska sebepler var.
Valla Elif ÇAkır'ın yazısında haklıyken haksız konuma düşmenin en mü-kem-mel örneği gördüm. Yazarımız resmen Adana Baraj Yolu'ndaki Hasan Kolcuoğlu'nda yapılan kebabı betimlerken, kerevizi metafor olarak kullanmış. Başarılarının devamını diliyorum. Ayrıca 3 ay önce yazacağımı söylediğim türbanla ilgili yazıyı bu h.sonu yazmayı umut ederek esas konuyla ilgili görüşlerimi o yazıya bırakıyorum.
İlk cümlemde "örneği" değil, "örneğini" olacak. Lan Sokaktaki adam, yine tutturamadım bir kerede bak:)
Yorum Gönder