2011 Uludere katliamı: 29 Aralık 2011. http://yalnizdegilsinvan.wordpress.com

20 Nisan 2009 Pazartesi

Toplumsal Ay(rım)rıklık Üzerine (Bölüm 1)

İngilizce'deki "segregation" kelimesinin ne gibi Türkçe karşılıkları olduğuna baktığımda karşıma şunlar çıktı: 1) ayırım, toplumsal ayırım veya ırk ayırımı 2) tefrik (bu Osmanlıca'da hukuki bir tabir. Adli boşanmayı ifade ediyor). Bu ve bunu takip edecek birkaç yazımın ana konusu bunlardan ilki ile ilgili olacak. Toplumsal ayırım, şu ara üzerine çalıştığım konu ile alakalı olduğu için biraz ekonomi literatüründen, biraz ekonomi dışı literatürden ve biraz da kendi düşüncelerimden harmanladığım yazılar olacak bunlar. Ayırım ile ne kastediyoruz? Önce buna biraz eğilelim. Verili bir coğrafı bölgede farklı etnik, dini sınıfsal veya ırksal gruba mensup bireylerin sosyal bağlar (social segregation), yaşadıkları mahalleler (residential segregation) veya vakit geçirdikleri mekanlar açısından (activity space segregation) belirgin şekilde kendi grup üyeleri içinde kümeleşmeleri olarak açıklayabiliriz"ayırım" (veya "segregation") kavramını. Bu tabi ki çok genel bir tanım. Bir bölgede iki grubun ne kadar "ayrı" olduğunu ölçmenin bir sürü değişik yolu var. Misal olarak zencileri ve beyazları ele alalım. Belirli bir coğrafı alandaki (örneğin istatistiki metropol (MSA)) "toplumsal ayrım" iki grubun üyelerinin yaşadıkları yer olarak birbirine ortalama uzaklığı veya diğer gruba nazaran kendi grup üyelerine yakınlığı ile ölçülürse farklı bir sonuc, o coğrafı bölgenin her bir alt birimindeki (örneğin "census tract" denen bölgeler) zencilerin mevcudunun bölgedeki toplam zenci nüfusuna oranı ile beyazların mevcudunun bölgedeki toplam beyaz nüfusuna oranı arasındaki farkları toplayıp (tüm alt coğrafı birimler için) ölçersek daha farklı bir sonuç elde edebiliriz. Tahmin edilebileceği gibi altbirimlerinizi ve ana coğrafı bölgenizi nasıl tanımladığınıza göre iki grubun ne kadar "ayrik" olduğuna dair bambaşka sonuçlar almak mümkün (maalesef). Buna literatürde "Modifiable Areal Unit Problem" deniyor. Bu ve benzeri konular başlı başına bir literatür doğurmuş durumda. Toplumsal ayırım her ülkede, çeşitli coğrafı ölçeklerde, farklı gruplar arasında farklı ölçülerde de olsa mevcut. Türkiye'de Kürtler ve Kürt olmayanlar, Almanya'da Türkler ve Almanlar. Amerika'da zenciler, Hispanikler ve beyazlar. Doğal olarak ayrımın derecesi gruplara göre değişiyor. Bazı gruplar birbirlerine daha yakınken diğerlerine çok daha uzak olabiliyor. Hollanda'dayı ele alırsak Hollandalılar'in Endonezyalılara hem fiziksel anlamda hem de kültürel olarak Türkler'den daha yakın olduğunu ve bunun sıradan bir Hollandalı vatandaşın Endonezyalılara Türklere nazaran daha az önyargı ile bakmasına sebep olduğunu tartışan çalışmalar var. Toplumsal ayrımın toplumların refahına birçok olumsuz etkisi olduğunu tartışan makaleler mevcut. "Peer effects" dedikleri ve bireylerin birarada bulundukları insanların (arkadaş, akraba, komşu vs.) tercih ve dünyaya bakışlarından etkilenmeleri olarak adlandırabileceğimiz olgu bunda rol oynayan etmenlerden sadece biri. Temel argüman, belirli alanlarda (eğitim, sosyal sermaye, saglik) diğer grupların gerisinde kalmış, veya bırakılmış toplulukların (örneğin Amerika'daki zenciler) aynı konularda daha ileride olan gruplardan "segregated" olmasının, zenciler arasında "negative peer effect"i güçlendirdiği ve zencilerin"positive peer effect"ten yararlanamaması. Bu konuda son zamanlardaki ampirik çalışmalar arasında benim çok çarpıcı bulduğum bir tanesi kısaca sunu yapıyor: Amerika'nin farklı şehirlerinde, ırksal kompozisyon olarak birbirinden farklı liselerdeki zenci, Hispanik ve beyaz öğrencilere kendi okullarından en çok sevdikleri, kendilerini yakın hissettikleri bir veya birkaç arkadaşın ismini söylemeleri isteniyor. Bu şekilde her okuldaki her öğrenci için kaç kişinin kendisini iyi arkadaş olarak gördüğüne göre bir popülerlik endeksi oluşturuyorlar. Bu endeksi ayrıca öğrencinin ismini sayan insanların etnik grubuna göre ayrı ayrı hesaplıyorlar. Sonra da bu endeksin üç farklı etnik grup için ayrı ayrı nelerden etkilendiğine bakıyorlar. Sonuç gösteriyor ki özellikle Hispanik öğrencilerin ve daha az ölçüde olsa da zenci öğrencilerin kendi grupları içindeki popülerlik endeksi not ortalamaları berlirli bir seviyenin üzerine çıktıkça belirgin şekilde düşüyor. Beyazlar arasında böyle bir azalma yok. Aksine, popülerlik GPA ile doğru orantılı artıyor. Bu çalışmanın bir nedensellık iddiası yok ama çarpıcı ve açıklanması gereken bir sonucu ortaya koyuyor. Savlardan biri bu sonucu "punishment for açtıng white" denilen fenomene bağlıyor. Çok çalışmak zenci ve Hispanik öğrenciler arasında "beyaz" bir aktivite olarak "kötü" bir imaja sahipse çalışkanlar bu yüzden arkadaş gruplarından dışlanıyor olabilirler. Özellikle Amerika dünya üzerinde "residential segregation" açısından çok vahim bir tablo sergiliyor. Bunda rol oynayan başlıca etmenler iki grup (zencier ve beyazlar) arasındaki ortalama gelir farkı, iki grubun da kendi grup üyelerine yakın olmayı daha fazla tercih etmeleri, emlak piyasasında üstü kapalı olarak yapılan ayrımcılık, devletin sağladığı ilk ve orta okul sisteminin yerel finansmana ve özellikle de yerel emlak vergilerine dayanması, 1954'te başlayan ve zamanla tüm eyaletleri kapsamına alan eğitim sistemindeki zenci öğrencilere beyazların gittiği okulların kapısını açan uygulama ("school desegregation"). Şu anki tablo eminim Amerika'da yaşayan veya yaşamış olanlara yabancı değil. Fakir ve çoğunlukla zenci ve Hispanik vatandaşlara terk edilmiş bir "downtown" ve şehir merkezinin dışında beyaz dominant çok daha varlıklı yerleşim yerleri (suburbs). Peki bu tablo hakikaten kötü bir tablo mü? Meseleye etik açıdan yaklaşınca cevap muhtemelen evet. Tabi "mağdurlar"a sorulduğunda acaba bu durumdan şikayetçiler mi, veya tam olarak neden şikayetçiler araştırmak lazım. "Efficiency" veya toplam refah açısından yaklaştığımızda bazı ekonomistler belirli ölçüde toplumsal ayrım iyi olabilir, çünkü birbirleriyle iyi anlaşan, birbirine benzeyen insanların beraberliğinin üretkenliği ve toplumsal yardımlaşmayı artırdığı durumlar olabilir diyorlar. Bazılarına göre işe, eğer ayrılığa sebep olan insanların farklı bölgelerdeki demografik kompozisyonları verili alıp verdikleri bireysel kararlarının bir sonucu işe, aynı bireylerin fiyatı verili alıp talep ve arzlarını belirledikleri etkin ("efficient") bir serbest piyasa tahayyülündeki gibi, en etkin sonuç gözlemlediğimiz "toplumsal ayrım"dir. Dolayısıyla, yine aynı görüşe göre bu işleyişe müdahele etmek, bir şeyleri düzeltmeye çalışmak yersizdir. Peki ya piyasa işlemesi gerektiği gibi işlemiyorsa? Ya ortada "market failüre" olarak adlandırabileceğimiz bir çarpıklık varsa? Bu ve bunun gibi sorular bizi ikinci yazının konusuna getiriyor. Birçok sosyal bilimci toplumsal ayrımın sebeplerini, bu sürecin dinamiklerinin nasıl işlediğini araştiriyor. Bir sonraki yazıda Schelling'in 1971'de Journal of Mathematical Sociology'de yayımlanan çalışmasından ve toplumsal ayrılığın dinamiklerine dair diğer bazı konulardan bahsetmek istiyorum. Not:"Racial segregation" üzerine Wikipedia'dan bilgi almak mümkün.

Hiç yorum yok: