2011 Uludere katliamı: 29 Aralık 2011. http://yalnizdegilsinvan.wordpress.com
çocuk istismarı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
çocuk istismarı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Nisan 2010 Çarşamba

Tecavüz

Siirt'teki felaketi duymuşsunuzdur. Eğitimcisinden esnafına, askerinden polisine, gencinden hacı dedesine hepsi birleşip küçücük kızlara tecavüz etmişler. Defalarca. Bu olaya trajedi demek bile hafif, her türlü küfür mübah.
Lakin bu ne ilk ne de son. Bu Siirt'in problemi değil sadece, bu eğitim düzeyi, sosyoekonomi falan filan da değil. Buyurun, ssg'nin sadece ekşisözlük'ten araştırma yaparak çıkardığı arşivi okuyun. Daha da yetmediyse Google'a herhangi bir il ismi ile tecavüz yazıp aratın. Alanya'sından Bolu'suna, Tekirdağ'ından medeniyetin tek beşiği İzmir'ine her yerde var bu. Tecavüzcüler arasında mühendisler de var. Bu memlekette 17 aylık bebeğe tecavüz edildi yahu!
Kolay değil mi hemen "asalım, keselim, şerefsizler" demek; kim suçlu peki?
- "Çocuk yardım istemediğine göre rıza göstermiş" diyerek suçlunun cezasını hafifleten Yargıtay 5. Ceza Dairesi masum mu mesela? (link) Hani o "ülkenin selametinin garantisi" Yargıtay?
- Tek derdi Aşk-ı Memnu dizisinin yarattığı ahlaki tahribat olan bakanlarımız, siyasilerimiz bu vahşetin dolaylı yoldan sorumlusu olamaz mı?
- Tecavüz haberinin yanına, sağına, soluna "seksi fotoğrafları için tıklayınız" haberleri konduracak kadar iğrençleşmiş medya pek bir masumdur değil mi?
- Bu olaylar her yerde gerçekleşmesine karşın, tartışmayı hemen "Doğulu o, cahil o, şu bu" diyerek ötekileştirmekte, başka kimliğe yansıtmakta bulan toplum da sütten çıkmış ak kaşık değil mi?
- Hüseyin Üzmez'i hala daha sahiplenebilen, koruyabilen, savunabilen pek "mütedeyyin" kişilerin de hiçbir payı yoktur bu olayda değil mi?
- "Abi kız istemiştir", "O kadar etek giyerse..." falan diyerek kendine bahane yaratan, yoldan geçenlere laf atmayı yiğitlikten sayanlar, ataerkilliğin her halini benimsetmeye çalışanlar da pür-ü paklar tabii.
- Seksi toplumsal normlarla tabusal bir hale getirip, hormonlarını dizginleyemeyen insanları alternatif yollara sürükleyen ahlak bekçiliği de normal, evet.
Evet, tecavüz etmişler, hiiii, ne ayıp, yapanlar asılsın, kesilsin, Siirt haritadan silinsin (bunu bile diyen var yahu) Eee, sonra?
Gömün kafayı kuma, gömün. Seneye 14 yaşındaki çocuğa 32 kişinin tecavüz ettiğini okur, gene küfür eder, sonra da Gamze Özçelik'in videolarını ararsınız sağda solda.
Alın bu da ibret belgeniz olsun.

13 Haziran 2009 Cumartesi

(Ben de) Adaletini Seveyim!

Bir kız çocuğuna cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla yargılanan H.Ü.'ye duruşma çıkışında yumurta attığı ve şemsiyeyle saldırdıkları gerekçesiyle Pınar ve Nergiz isimli iki kadın hakkında 7 yıl 8'er ay hapis istemiyle dava açılmış. Çocuğa yönelik cinsel istismarın, çocuğun beden ve ruh sağlığını, istismarcının da keyfini bozmadığını öğrenmiştik, bakalım yumurta atmanın ve şemsiyeyle saldırmanın, saldıranların fiziksel, ruhsal ve sosyal sağlığı üzerindeki etkisi ne oluyor? 4 Haziran 2009 tarihli bianet.org haberine göre ise, adli tıp kurumu küçük kızı 3. sefer muayene ettikten sonra "ruh sağlığının bozulduğu" kararına varmış. Artık hepten kendini şaşırmış bu kurum ve kurumun verdiği rapor her şekilde tartışmaya açıktır ancak bu tarz bir travmanın ardından süregelen envai çeşit baskıyla birlikte 3 sefer benzer muayeneyi yaşamanın da ruh sağlığını bozucu etki yapması hiç de küçük bir olasılık değildir. Ceteris paribus, görünen tek değişkenler geçen zaman ve bu zaman içindeki 2 muayene deneyimi olduğuna göre. Yoksa adli tıp kurumu ilk 2 raporda yanılmış, ne bileyim, baskıya boyun eğmiş olamaz, haşa! Bu olanların, olabileceklerin hangi biri diğerinden daha kötüdür, pek kestiremiyorum. N'olur n'olmaz altını çizeyim; kesinlikle ve kesinlikle demiyorum ki "ilk rapor esnasında hasar yoktur, kızcağızı bu süreç mahvetti.", demek istediğim, böyle bir olayın ardından (olayın varlığı kesin tespit edildiyse) hasar olmaması mümkün değildir, ancak gerçekleşen hasarın da bu süreç içinde büyümesi yine büyük bir olasılıktır. Çıkan bu yeni raporla birlikte, H.Ü.'nün 10 yıldan az olmamak üzere ceza almasının da önü açılıyormuş. Demek ki neymiş, adalet sistemi bize diyor ki "ben çocuk istismarına çocuk istismarı demem, istismar hasar vermedikçe". Adli tıp kurumu ve mevcut hukuk sistemine güvenimiz böylece bir kez daha pekişmiş oldu. Birine hakaret edip, yumurta ve şemsiye gibi oldukça ağır silahlarla (haber sizi yanıltmasın, T-Rex yumurtası fosili ve tam otomatik çelik şemsiye kullanılmış) saldırmak, yaklaşık 8 yıl hapis yatma riskini doğrudan beraberinde getirirken, bir çocuğa yönelik cinsel istismarın en az 10 yıl hapis cezasına bile değil, o cezanın verilmesi "olasılığına"neden olması (Malum, istismarda hasar yoksa ceza da yok. Yaralamada teşebbüs ve niyet önemli, istismarda tek mesele hasar) , hukuk sisteminin katillere veya devletten yana olan bütün zanlılara/suçlulara olduğu gibi bu sefer de tacizcilere bir lütfu. H.Ü., küçük kızın hasar görmemiş olma ihtimalini sevmiş olsa gerek. Ya da en kötü ihtimalle tutukluyken veya mahkemedeki iyi hali nedeniyle ceza alsa bile indirime gidilir. Bu serinin Komünal İşkembe'de ele alınmış bir önceki filmi için şöyle, ilk filmi için de böyle buyrun.. Bu arada bu üçlemeden şöyle bir sonuç çıkıyor; polis üniforması giyip, cinsel istismarda bulunduğunuz ancak hasar vermediğiniz kişi kaçarken arkadan ateş edip öldürürseniz hukuk sisteminin mavi ekran vermesinden yararlanarak 3-5 yılla yırtabilirsiniz. Hatta adalet yüzünüze güler ve size "üçün beşin hesabını yapmayalım, bi' daha olmasın.." der belki de sadece. Adaletin bu mu TCK?

15 Mayıs 2009 Cuma

Çoğul Delirmeler Diyarinda Televizyon ve Çocuk Hakları

Son zamanlarda Facebook'ta dolaşan bir videoya gözüm takıldı dün gece. Videonun alındığı programın ismi ByKus Show, ShowTV'de uzun zamandır yayınlanmaktaymış, merak edenlere: ByKuş Yol Hikayeleri - Kuş Avcıları-1 Doğulu yahut kırsal kökenlilerin aksanı, giyimi, yaşam tarzı vs. ile şehirli şehirli dalga geçmek nicedir mizah olarak satılıyor zaten, hadi buna artık şaşırmadık diyelim (tiksinmekle şaşırmak arasındaki çizgi de gitgide inceliyor gerçi). Konserve kahkahalarla izleyiciye nerede gülmesi gerektiğini hatırlatmayı, böylece hepimizi aptal yerine koymayı da Türk televizyonculuğunun Amerika'dan kaptığı bir sinir bozuculuk olarak sineye çekelim şimdilik. Zira derdim bunlar değil. Türk televizyonculuğunu kurtarmak filan hiç değil, ütopyanın anlamını bilecek yaştayız cümleten. Burada söz konusu olan bariz bir çocuk istismarı ve bunun bize şaka diye yutturulmaya çalışılması. Kuşları korumak adı altında, baykuş beyinlilerin verdiği hüküm çok açık: "Sayın izleyici, siz yeter ki gülün, düşünmeden önünüze gelene gülün, sizin eğlenmeniz için 1-2 çocuğun psikolojisiyle, adalet algısıyla, otorite figürüne yaklaşımıyla oynamak bizim için bir zevktir. Zaten çocuklara hayvan sevgisi aşılamak misyonuyla yola çıktık, sopayla eğitim hizmeti veriyoruz. Kuşlar çocuklardan daha değerlidir, pedagoji ise Tanzanya'da bir şehir adı. Ama bunu misal İstanbul'da kedi tekmeleyen çocuklara yapamayız, çünkü aileleri dava açıp iç çamaşırımıza kadar alabilir, nemize lazım... Yoksa çoluk-çocuk dinlemez yapardık, yanlış anlamayın duyarlı filan değiliz." İşin daha sinir bozucu kısmıysa bunun Facebook, Youtube gibi sitelerde neşeli bir şekilde paylaşılan, altına bol gülücüklü şirin-şeker yorumlar yazılan bir video olması. Çocukların saflığını gösteriyormuş bu video. Kuşları korumaya yönelikmiş, kuş vuran çocuklar hak ediyormuş böyle davranılmayı. Ne varmış ki, herkesin başına gelebilirmiş. Bundan sonraki programlar için benim de önerilerim var: körlerin elinden bastonlarını alıp onları otobana salmak, engellilerin tekerlekli sandalyelerinin altına muz kabuğu koymak, yaşlıların poşetlerini taşıma bahanesiyle yanlarına yaklaşıp şakacıktan cüzdanlarını çalmak, otobüslerin frenlerini patlatıp kaçmak harika kamera sakalarına yelken açmamızı sağlayabilir. Kazayla gülmeyen olursa, tepki göstermeye filan kalkarlarsa diye de saniye başına daya konserve kahkahayı, kimsenin gülmekten kızmaya vakti kalmasın. Nasılsa çoğul delirmeler ülkesinde yaşayıp gidiyoruz.

23 Nisan 2009 Perşembe

Atatürk Olmasaydı Kalemler, Sıralar Olmazdı!

[21 Nisan 2009] İşte bir gencecik beyine cebren ve hile ile entegre edilmiş yaklaşımın sözel ifadesi! 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı geldi de çattı kapımıza ya, çocuklarımız, bugünümüz olmayı asla beceremeyen geleceğimiz, en farklı şekillerde Atatürk'e olan sevgilerini ifade etmek zorunda bırakılacaklar yine. Militarizm saracak dört bir yanımızı, "baktığım her yerde izin duruyor" diye çığırmak, ağıtlar yakmak farz olacak. Atatürk'ü tanımayan, 'ölüm'ün ne olduğunu henüz bilmeyen, yeni nesil papağanların yetiştirilmesinde ve taklit ettiklerinin (zira asla düşünerek veya bilerek söyledikleri şeyler değil ağızlarından çıkan) pekiştirilmesinde yepyeni bir gün daha olarak geçip gidecek bu 23 Nisan da.. Bayram değil seyran değil, sokaktaki adam niye dellendi diye düşünür insan şu durumda, ki çok haklısınız.. Bu sabah, kahvaltı sırasında televizyonda konuğun Peker Açıkalın ve 2 kızı olduğu bir devlet kanalı programına maruz kalmaktaydım. Derken Peker Açıkalın'ın kızlarından biri başladı en alışkın olduğumuz Atatürk sevgilemecelerini sıralamaya, "O olmasa vatanımız olmazdı, düşmanlar işgal eder bizi öldürürdü, bizi O kurtardı, O, O, O...". Her şey çok normaldi şimdilik, dikkatimi çeken bir şey yok buraya kadar, sizin de olduğunu sanmıyorum. Bu sıralama esnasında araya çocukcağıza mazallah "neden?" diyecek olsa biri, muhtemelen kasedi başa sarıp çalmaktan başka pek bi' şey yapamayacak.. Elbette oturup siyasal analizler yapmasını, Türkiye'nin yakın siyasi tarihini irdelemesini beklemiyorum, böyle bir beklentim yok o yaştaki hiçbi' çocuktan, ama ne mutlu bana ki, yine hiçbi' çocuktan bu tarz ezberletilmiş şeyleri tekrar etmesine ilişkin bi' beklentim de yok.. Ne diyo'duk? Hah! Yavrucak saydı işte "Atatürk şöyle yaptı, böyle yaptı, O olmasa..." diye devletin resmi ideolojik Atatürk'ünü ama bi' yerden sonra sanırım kısa devre yaptı ve "din kültürü ve ahlak bilgisi" dersinin içeriğinde ezberletilenlerle "inkılâp tarihi" dersi kapsamında ezberletilenleri karıştırıp "O olmasaydı sıralar, kalemler olmazdı!" diyiverdi?! Nası' yani? Zannımca, din kültürü ve ahlak bilgisi dersindeki (vakti zamanında bizim de 'dinci'mizin yaptığı gibi) "Hiç kuşku yok ki, O olmasa, bu oturduğunuz sıralar da olmazdı, yazdığınız kalemler de! Bunların hepsi şüphesiz O'nun birer eseridir!" diye ezberletilen kelamla, tarih dersindeki "O olmasa biz biz olamazdık! Ermeni bizi keser, tohumumuza Yunan karışırdı, biz anamızdan yine çıkardık amma.." şeklinde ezberletilenler birbirine girdi. Bence her iki zorlayıcı yaklaşımın da ne kadar sapkın olduğuna dair 10 numara bir örnek oldu bu! Ya da gözü türkiye'nin topraklarında olan bütün düşmanların ölümüne ilkel olduklarına, halen avcılık ve toplayıcıkla yaşamlarını sürdürdüklerine, henüz yazıyı bulamadıklarına falan inandırmışlar ki bunun şakası bile kötü. Gerçi sanki diğerlerinin şakası iyi mi? Neyse.. Allasen yapmayın yahu! Ben, kreşten ağlayarak geldiğimi ve Atatürk olmadığı için artık her an öldürülebileceğimizi söylediğimi hatırlıyorum, hatırladıkça da beni o zaman o hale sokmuş olan(lar)a da, şimdi benzerini Elif Tosun'a, Suğra Bal'a, Asuman Saka'ya yapanlara da lanet okuyorum! Hepiniz sapıksınız, hepiniz çocukları istismar ediyo'sunuz! Ondan sonra vay efen'im Kur'an kurslarında çocukların beyinleri yıkanıyor da, aman bu dinciler şöyle de böyle.. Hadi canım? Bu ve benzeri çocuk istismarı örneklerine ilişkin yazılabilecek pek çok şey var ama şimdilik bu kadar.. Zira sırf bu yazıda adı geçen çocuklara dönük birkaç eylemin her birinin çocuk istismarı olduğuna ilişkin hiçbir şüphe yoktur ve bunlar ne yazık ki sadece gözle görülen, gözlere sokulan birkaç örnektir. Konuya ilişkin norm da ne yazık ki bu eylemlerin çok şahane, pek yararlı olduğuna dönüktür. Çocuk istismarı için Vikipedi şöyle diyor, ve çocuk hakları ile çocuk haklarına ilişkin sözleşme konusunda UNICEF'in bu sayfasından yararlanabilirsiniz.. Yazıda adı geçen çocuklarla ilgili videolara, bir önceki paragrafta çocukların adlarına tıklayarak ulaşabilirsiniz. Ayrıca Beyaz Show'da gösterilen ve insanların milli duyguları ve Atatürk sevgilerinde patlamalar yaratan videoya da buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz. Elif Tosun röportajının bir deşifresi ve konuyla ilgili birkaç yorum için de buradan buyrun..