Geçtiğimiz hafta hayatımda ilk kez üst üste iki gün aynı konsere gittim. Nedeni bu hafta Ulusal Senfoni Orkestrası'na Yunanlı keman virtüöz
Leonidas Kavakos'un eşlik etmesiydi. 16 Nisan Perşembe günü
Mendelssohn'un Keman Konçertosu'nu, 17 Nisan Cuma akşamı ise değişiklik yaparak Çaykovski'nin Keman Konçertosu'nu sundu. Leonidas Kavakos daha onsekiz yaşındayken 1985 senesinde Helsinki’de J. Sibelius Uluslararası Yarışması'nda birincilik kazandı. O yıl yarışmaya katılan en genç kemancıydı.
İki konçertoyu da yorumlarken Kavakos kendini müziğe kaptıran, tekniğini abartılı bir şekilde sergileyen keman virtüözü imajının aksine sanki kemanıyla sohbet eder gibi çalıyordu. Tekniğini tam olarak tasvir etmek gerekirse kemanıyla hem diyalog içindeydi hem de bir yandan da bu diyaloğu duyabilen, üzerine yorum yapabilen bir dinleyiciydi. Yani Leonidas hem Sokrates'in hem Platon'un şapkasını takmıştı. Sokrates'e ait olduğunu düşündüğümüz yazılarda olduğu gibi durmadan kemanını sorgulayan bir diyalog halindeydi ama bir yandan da sadece üçüncü şahıslara ait olan objektifliği, yani Platon'un Sokrates'in diyaloglarını yazıya geçirirken sahip olabileceği bir olaya dışardan bakabilme yetisini de elden bırakmıyordu. Sanki Mendelssohn'u yorumlarken bir yandan da kemanın çıkardığı sesleri sorguluyordu.
Konser sonrası Kavakos dinleyici sorularını cevaplamak için konser salonunda bekledi. Kendisine tekniğini nasıl tanımladığını sordum. Müziğini icra ederken hem içerde, hem de dışarda olabilmesi bilinçli bir seçim mi? Uzun zaman kemanından korktuğunu ama aynı zamanda da ona aşık olduğunu söyledi. Küçükken keman ilk aşamada harmonik ses çıkarması zor bir alet olduğu için sinirlenir, kemanını bir köşeye bırakır ama sonra dayanamayıp geri dönermiş. Bu sonra da hep böyle devam etmiş. Yorumladığın parçaları o kadar iyi bilir hale gelip yine de yorumladığın müziğe olan beğeninden dolayı ondan korkmak. Bir zamanlar totem heykellerine tapan insanoğlunun ilişkisine benzer sanatçının yarattıgı objeye duyduğu hayranlık ve korku. Sanatçının bu iki uçurum arasında gidip gelmesini de çaylaklığa yormak yanlıştır.
Konserden sonra yürürken Kavakos'un dediklerini tekrar düşündüm.
Biz şairler için de ideal kendi kendimizin kritiği olmaktır. Bazen kendimizi bir fikre ve şiire öyle kaptırırız ki bir kelimesine kıyamaz, bir yerini değiştiremez hale geliriz. Ama şiir yazmak halk arasında süregelen inancın tersine sadece ilhamdan ibaret değildir. İlhamın getirdiği fikirleri daha sonra duygusal bağlılıktan arınarak düzenlemek, dizmektir. Bu da edinilmesi çok zor olan bir vasıftır. Leonidas Kavakos sağ elin keman için soluk ise, sol elin de bu soluğu kontrol etmeye çalışan adele olduğundan bahsetmişti. İyi şairler de iki elini doğru orantıda kullanabilen kemancılar gibidir.
Şairin hayali sağ eliyle kapılıp yazarken, sol eliyle sağ elini tutup doğru zamanda frene basabilmektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder