2011 Uludere katliamı: 29 Aralık 2011. http://yalnizdegilsinvan.wordpress.com
çocuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
çocuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Kasım 2009 Cuma

Nice etyemezin faili: kurban bayramı

Çok sevdiğiniz bir arkadaşınızı gözlerinizin önünde, elleri ayakları bağlı, biçare bir haldeyken kesseler, hiçbir şey yapamasanız, üstüne üstlük oluk oluk akan kanından alnınıza sürmek suretiyle sizi de cinayete ortak etseler ne hissederdiniz?
Soldaki resimde gördüğünüz, bendeniz efendim. Tarih 5 Ağustos 1987, yaş 3, yer Ankara. Belki de bu fotoğrafın yardımıyla, kurban bayramına dair hatırladığım en eski anı; o koyunun burnunu silişim. Burnunu silmekte olduğum koyun, dakikalar sonra eli bıçaklı bir cani adamın anlamadığım garip şeyler söyleyerken bir yandan gözü ve ayakları bağlı hayvancağızın gırtlağına bıçağı sürtüp durduğu sahnede maktûl rolünde. Debeleniyor, debeleniyor, ardından dedem parmağını o kana bulayıp alnıma basıyor. O zaman ben bunu nasıl hafif atlatmışım, nasıl çıldırmamışım, sonradan düşündükçe aklım almıyor! 12-13 yaşımdan falan itibaren bakamamaya başladım hayvan kesimlerine. O zamana kadar nedense rahatlıkla seyrederdim. O yaşlardan sonra biraz daha aklım başına geldiği için diye tahmin ediyorum. Bu fotoğrafı gördükçe de bu kareyle birlikte debelenen hayvan hâlâ gözümün önüne geliyor ve içim bir tuhaf oluyor.
Şimdi işin yok ibadetti, yok kutsaldı, oralarına hiç giremeyeceğim. Zira şu dünyada ne kadar kutsal varsa hepsinin ucunda ya ölmek var ya öldürmek. Başlarım öyle kutsala lan!?
Tanıdığım bir kısım etyemez insanın sebebi kurban bayramı. Tanıdıklarımın ötesinde, 2005-2008 yılları arasında Serdar Değirmencioğlu ve Can Gezgör tarafından yapılan bir araştırmada toplanan verilere göre de bu liste aslında oldukça kalabalık. Ben şanslı olanlardanım.
Araştırma, çok umursanmayan, ama 50 yaşına gelmiş olsa dahi, travmanın etkisini hâlâ yaşayan insanlara bakıldığında önemi daha rahat görülebilen bir çalışma. Kurban bayramında çocuklar(l)a nasıl davranılması gerektiğine dair bir yazıya şuradan ve bu araştırmaya dair Bianet'te yer almış olan haberlere buradan ulaşabilirsiniz.
Bu fotoğrafta da yine beni, bacaklarım henüz bir koyunun bacaklarının kalınlığındayken görüyorsunuz. Aynı bayram, aynı yer, bütün maktûllerle birlikte
Araştırma kapsamında toplanan deneyimlerden birinin bir kısmına yer verelim;
"...Sabah bir telaş bir telaş evde. Leğenler, tencereler... Ben koyun kesilirken bakmadım. Yaklaşık 5 dk sonra bakmak için gittiğimde, koyunun bacağını oynattığını gördüm. Ölmeden derisini yüzmeye başladılar diye çok ağladım. O hareketi istemsiz olarak yaptığına hic inanmamıştım o zamanlar. Derisi yüzülürken, iç organları çıkarılırken yükselen o tuhaf koku ve çıkan dumanlar... Bu manzara yıllarca gözlerimin önünden gitmedi. Annem depolamak için etlerin bir kısmını haşladı, bir kısmını kavurdu veya fırınladı. Evin her yeri et kokmuştu. Ne kadar zorladılarsa da o etten yemedim. 40 yaşındayım ve hala et sevmem. Koyun eti almam ve evde haşlama et asla pişirmem. Kurban Bayramı deyince aklıma bayram sevincinden çok, burnuma pişen o ağır et kokusu gelir..."
Diğer deneyimlere bu adresten ulaşmanız mümkün. İçinizin kaldıracağını düşünüyorsanız, konunun aslında ne kadar ciddi olduğunu anlamak için bir göz atmanızı öneririm. Bu deneyimlerin yanında, okumaya değer bulduğum, bir başka psikoloğun kendine dair anlattığı bir anısı da şurada: Gıdık.
Özetle, araştırmanın gösterdiği oldukça önemli şeyler var. Hiçbiri de zaten hiçbirimizin bihaber olduğu şeyler değil. Biraz malumun ilamı. Çok açık bir şekilde çocukların kurban kesiminden uzak tutulmasının neden gerekli olduğunu ortaya koyuyor. Eğer ki buna rağmen ikna olmuyor, "ağaç yaşken eğilir, çocukların küçük yaşta dinimizin gereklerini öğrenmesi gerekir." diyorsanız, ya aptalsınız, ya gözünüzü din bürümüş, aptal saptal gelenekler bürümüş, ya da çocuğunuzu/çocukları/insanları sevmiyorsunuz. O zaman da size bir kutu insanol yazıyorum. Sabah akşam günde 3 kere alın (kafa karıştı di mi?):
"Diyanet İşleri Başkanlığı Din Hizmetleri Dairesi tarafından 2005’de yayımlanan Kurban Hizmetleri Bilgilendirme Kılavuzu ya da kısa adıyla Kurban Rehberi’nde de “Kurban kesim yerlerinde çocukların bulunmaması” (s. 14) tavsiye edilmektedir. Din Hizmetleri Dairesi Başkanlığı’nın, Diyanet İşleri Başkanlığı web sitesinde Aralık 2007’de yayımladığı ek bir duyuru ile 12 yaşından küçük çocukların kurban kesiminin yapıldığı yerlerde bulunmamasına özen gösterilmesi gerektiğini vurgulamıştır."
Burada yaş 12 diyor diye, oğlan 18'i doldurunca çiftleştirmeye koştururcasına 12'yi doldurunca kurbana götürmeyin. Siz çocuğunuza 50 yaşına kadar göstermeyin hele, sonrasını o halleder.
Pek otobiyografik bu yazıya son verirken babam gelir, "iyi geceler kuzum" der. "Senin kuzuluğun mu kalmış, dana oldun artık! ekiki..." diyenin ağzını kırırım!
Görüp göreceğiniz, canlı canlı tanık olacağınız en çirkin işkembe Komünal İşkembe olsun a dostlar ("En kötü gününüz böyle olsun!"un bir hakaret değil, çok hayırlı bir temenni olduğuu algıladığımda yaş kemale ermişti bu arada.)! İşkembe'den selamlar, kansız revansız, keyifli bayramlar! ------ - Araştırmaya ilişkin Feysbuk grubu - Araştırma ekibine ulaşmak ve daha fazla bilgi edinmek için tıklayın

13 Kasım 2009 Cuma

Olması gerekenlere açılım demek, utanmadan da itiraz etmek!

Resmen acınası bir haldeyiz, bugün bunu bir daha görmüş olduk. Türkiye Cumhuriyeti aslında zaten "demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti" idi, ilkokuldan beri böyle görmüştük. Dolayısıyla açılıma falan da gerek yoktu, yeterince açıktık zaten. Resmi tarih başka da hiçbir şey vermedi hiçbirimize. Shelbyl, natura horror vacui ve Cengiz Çandar'ın da değindiği üzere, Onur Öymen de maşallah hâlâ lise tarih kitaplarından ilerleyebilmiş değil. Ya da belki daha doğru bir ifadeyle, lise tarih kitaplarının gösterdiği yönde haddinden fazla ilerlemiş!
Neyse, ne diyorduk? Bu akşam haberlerde şöyle bir ifadeye tanık oldum; "Açılım paketinin içinde kısa ve uzun vadeli planlar var. Kısa vadeli olanlar harekete geçti bile. Örneğin devlet binalarına ve güvenlik güçlerine taş atan 18 yaş altındaki çocuklar, çocuk mahkemelerinde yargılanacak." Ki bu, İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın yaptığı açıklamadan bir alıntı imiş, Bianet'te diğer söylediklerine de ulaşılabilir. Demek o çocuklar da çocuk sayılıp çocuk mahkemesinde yargılanacak he mi? Vay be!
Zaten olması gerekenlerin insanlara lütuf olarak sunulması, üstüne üstlük bir kesim tarafından da bunun engellenmeye çalışılması trajiktir. Altına imza atılan sözleşmelere rağmen uygulanmayan, keyfi olarak kimilerine hak görülüp kimilerine görülmeyen insan, çocuk ve -'82 anayasasına rağmen az da olsa var olabilen- vatandaşlık haklarının yalnızca "daha az" ihlal edilmesine dair bir programı dahi CHP ve MHP istemiyor, bunu da utanmadan haykırıyor. Anadilinizi kullanamayın, adınızı değiştirsinler, kolluk kuvvetleri kafanızı kırsın da takip edeniniz olmasın e mi!
--
"TMK mağduru Çocuklar İçin Adalet Çağırıcıları" tarafından 19 Haziran 2009'da yayınlanan basın bültenine buradan ulaşabilir, konunun ciddiyeti ve önemi hakkında biraz daha detaylı fikir edinebilirsiniz.

13 Haziran 2009 Cumartesi

(Ben de) Adaletini Seveyim!

Bir kız çocuğuna cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla yargılanan H.Ü.'ye duruşma çıkışında yumurta attığı ve şemsiyeyle saldırdıkları gerekçesiyle Pınar ve Nergiz isimli iki kadın hakkında 7 yıl 8'er ay hapis istemiyle dava açılmış. Çocuğa yönelik cinsel istismarın, çocuğun beden ve ruh sağlığını, istismarcının da keyfini bozmadığını öğrenmiştik, bakalım yumurta atmanın ve şemsiyeyle saldırmanın, saldıranların fiziksel, ruhsal ve sosyal sağlığı üzerindeki etkisi ne oluyor? 4 Haziran 2009 tarihli bianet.org haberine göre ise, adli tıp kurumu küçük kızı 3. sefer muayene ettikten sonra "ruh sağlığının bozulduğu" kararına varmış. Artık hepten kendini şaşırmış bu kurum ve kurumun verdiği rapor her şekilde tartışmaya açıktır ancak bu tarz bir travmanın ardından süregelen envai çeşit baskıyla birlikte 3 sefer benzer muayeneyi yaşamanın da ruh sağlığını bozucu etki yapması hiç de küçük bir olasılık değildir. Ceteris paribus, görünen tek değişkenler geçen zaman ve bu zaman içindeki 2 muayene deneyimi olduğuna göre. Yoksa adli tıp kurumu ilk 2 raporda yanılmış, ne bileyim, baskıya boyun eğmiş olamaz, haşa! Bu olanların, olabileceklerin hangi biri diğerinden daha kötüdür, pek kestiremiyorum. N'olur n'olmaz altını çizeyim; kesinlikle ve kesinlikle demiyorum ki "ilk rapor esnasında hasar yoktur, kızcağızı bu süreç mahvetti.", demek istediğim, böyle bir olayın ardından (olayın varlığı kesin tespit edildiyse) hasar olmaması mümkün değildir, ancak gerçekleşen hasarın da bu süreç içinde büyümesi yine büyük bir olasılıktır. Çıkan bu yeni raporla birlikte, H.Ü.'nün 10 yıldan az olmamak üzere ceza almasının da önü açılıyormuş. Demek ki neymiş, adalet sistemi bize diyor ki "ben çocuk istismarına çocuk istismarı demem, istismar hasar vermedikçe". Adli tıp kurumu ve mevcut hukuk sistemine güvenimiz böylece bir kez daha pekişmiş oldu. Birine hakaret edip, yumurta ve şemsiye gibi oldukça ağır silahlarla (haber sizi yanıltmasın, T-Rex yumurtası fosili ve tam otomatik çelik şemsiye kullanılmış) saldırmak, yaklaşık 8 yıl hapis yatma riskini doğrudan beraberinde getirirken, bir çocuğa yönelik cinsel istismarın en az 10 yıl hapis cezasına bile değil, o cezanın verilmesi "olasılığına"neden olması (Malum, istismarda hasar yoksa ceza da yok. Yaralamada teşebbüs ve niyet önemli, istismarda tek mesele hasar) , hukuk sisteminin katillere veya devletten yana olan bütün zanlılara/suçlulara olduğu gibi bu sefer de tacizcilere bir lütfu. H.Ü., küçük kızın hasar görmemiş olma ihtimalini sevmiş olsa gerek. Ya da en kötü ihtimalle tutukluyken veya mahkemedeki iyi hali nedeniyle ceza alsa bile indirime gidilir. Bu serinin Komünal İşkembe'de ele alınmış bir önceki filmi için şöyle, ilk filmi için de böyle buyrun.. Bu arada bu üçlemeden şöyle bir sonuç çıkıyor; polis üniforması giyip, cinsel istismarda bulunduğunuz ancak hasar vermediğiniz kişi kaçarken arkadan ateş edip öldürürseniz hukuk sisteminin mavi ekran vermesinden yararlanarak 3-5 yılla yırtabilirsiniz. Hatta adalet yüzünüze güler ve size "üçün beşin hesabını yapmayalım, bi' daha olmasın.." der belki de sadece. Adaletin bu mu TCK?

23 Nisan 2009 Perşembe

Atatürk Olmasaydı Kalemler, Sıralar Olmazdı!

[21 Nisan 2009] İşte bir gencecik beyine cebren ve hile ile entegre edilmiş yaklaşımın sözel ifadesi! 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı geldi de çattı kapımıza ya, çocuklarımız, bugünümüz olmayı asla beceremeyen geleceğimiz, en farklı şekillerde Atatürk'e olan sevgilerini ifade etmek zorunda bırakılacaklar yine. Militarizm saracak dört bir yanımızı, "baktığım her yerde izin duruyor" diye çığırmak, ağıtlar yakmak farz olacak. Atatürk'ü tanımayan, 'ölüm'ün ne olduğunu henüz bilmeyen, yeni nesil papağanların yetiştirilmesinde ve taklit ettiklerinin (zira asla düşünerek veya bilerek söyledikleri şeyler değil ağızlarından çıkan) pekiştirilmesinde yepyeni bir gün daha olarak geçip gidecek bu 23 Nisan da.. Bayram değil seyran değil, sokaktaki adam niye dellendi diye düşünür insan şu durumda, ki çok haklısınız.. Bu sabah, kahvaltı sırasında televizyonda konuğun Peker Açıkalın ve 2 kızı olduğu bir devlet kanalı programına maruz kalmaktaydım. Derken Peker Açıkalın'ın kızlarından biri başladı en alışkın olduğumuz Atatürk sevgilemecelerini sıralamaya, "O olmasa vatanımız olmazdı, düşmanlar işgal eder bizi öldürürdü, bizi O kurtardı, O, O, O...". Her şey çok normaldi şimdilik, dikkatimi çeken bir şey yok buraya kadar, sizin de olduğunu sanmıyorum. Bu sıralama esnasında araya çocukcağıza mazallah "neden?" diyecek olsa biri, muhtemelen kasedi başa sarıp çalmaktan başka pek bi' şey yapamayacak.. Elbette oturup siyasal analizler yapmasını, Türkiye'nin yakın siyasi tarihini irdelemesini beklemiyorum, böyle bir beklentim yok o yaştaki hiçbi' çocuktan, ama ne mutlu bana ki, yine hiçbi' çocuktan bu tarz ezberletilmiş şeyleri tekrar etmesine ilişkin bi' beklentim de yok.. Ne diyo'duk? Hah! Yavrucak saydı işte "Atatürk şöyle yaptı, böyle yaptı, O olmasa..." diye devletin resmi ideolojik Atatürk'ünü ama bi' yerden sonra sanırım kısa devre yaptı ve "din kültürü ve ahlak bilgisi" dersinin içeriğinde ezberletilenlerle "inkılâp tarihi" dersi kapsamında ezberletilenleri karıştırıp "O olmasaydı sıralar, kalemler olmazdı!" diyiverdi?! Nası' yani? Zannımca, din kültürü ve ahlak bilgisi dersindeki (vakti zamanında bizim de 'dinci'mizin yaptığı gibi) "Hiç kuşku yok ki, O olmasa, bu oturduğunuz sıralar da olmazdı, yazdığınız kalemler de! Bunların hepsi şüphesiz O'nun birer eseridir!" diye ezberletilen kelamla, tarih dersindeki "O olmasa biz biz olamazdık! Ermeni bizi keser, tohumumuza Yunan karışırdı, biz anamızdan yine çıkardık amma.." şeklinde ezberletilenler birbirine girdi. Bence her iki zorlayıcı yaklaşımın da ne kadar sapkın olduğuna dair 10 numara bir örnek oldu bu! Ya da gözü türkiye'nin topraklarında olan bütün düşmanların ölümüne ilkel olduklarına, halen avcılık ve toplayıcıkla yaşamlarını sürdürdüklerine, henüz yazıyı bulamadıklarına falan inandırmışlar ki bunun şakası bile kötü. Gerçi sanki diğerlerinin şakası iyi mi? Neyse.. Allasen yapmayın yahu! Ben, kreşten ağlayarak geldiğimi ve Atatürk olmadığı için artık her an öldürülebileceğimizi söylediğimi hatırlıyorum, hatırladıkça da beni o zaman o hale sokmuş olan(lar)a da, şimdi benzerini Elif Tosun'a, Suğra Bal'a, Asuman Saka'ya yapanlara da lanet okuyorum! Hepiniz sapıksınız, hepiniz çocukları istismar ediyo'sunuz! Ondan sonra vay efen'im Kur'an kurslarında çocukların beyinleri yıkanıyor da, aman bu dinciler şöyle de böyle.. Hadi canım? Bu ve benzeri çocuk istismarı örneklerine ilişkin yazılabilecek pek çok şey var ama şimdilik bu kadar.. Zira sırf bu yazıda adı geçen çocuklara dönük birkaç eylemin her birinin çocuk istismarı olduğuna ilişkin hiçbir şüphe yoktur ve bunlar ne yazık ki sadece gözle görülen, gözlere sokulan birkaç örnektir. Konuya ilişkin norm da ne yazık ki bu eylemlerin çok şahane, pek yararlı olduğuna dönüktür. Çocuk istismarı için Vikipedi şöyle diyor, ve çocuk hakları ile çocuk haklarına ilişkin sözleşme konusunda UNICEF'in bu sayfasından yararlanabilirsiniz.. Yazıda adı geçen çocuklarla ilgili videolara, bir önceki paragrafta çocukların adlarına tıklayarak ulaşabilirsiniz. Ayrıca Beyaz Show'da gösterilen ve insanların milli duyguları ve Atatürk sevgilerinde patlamalar yaratan videoya da buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz. Elif Tosun röportajının bir deşifresi ve konuyla ilgili birkaç yorum için de buradan buyrun..