Çok sevdiğiniz bir arkadaşınızı gözlerinizin önünde, elleri ayakları bağlı, biçare bir haldeyken kesseler, hiçbir şey yapamasanız, üstüne üstlük oluk oluk akan kanından alnınıza sürmek suretiyle sizi de cinayete ortak etseler ne hissederdiniz?
Soldaki resimde gördüğünüz, bendeniz efendim. Tarih 5 Ağustos 1987, yaş 3, yer Ankara. Belki de bu fotoğrafın yardımıyla, kurban bayramına dair hatırladığım en eski anı; o koyunun burnunu silişim. Burnunu silmekte olduğum koyun, dakikalar sonra eli bıçaklı bir cani adamın anlamadığım garip şeyler söyleyerken bir yandan gözü ve ayakları bağlı hayvancağızın gırtlağına bıçağı sürtüp durduğu sahnede maktûl rolünde. Debeleniyor, debeleniyor, ardından dedem parmağını o kana bulayıp alnıma basıyor. O zaman ben bunu nasıl hafif atlatmışım, nasıl çıldırmamışım, sonradan düşündükçe aklım almıyor! 12-13 yaşımdan falan itibaren bakamamaya başladım hayvan kesimlerine. O zamana kadar nedense rahatlıkla seyrederdim. O yaşlardan sonra biraz daha aklım başına geldiği için diye tahmin ediyorum. Bu fotoğrafı gördükçe de bu kareyle birlikte debelenen hayvan hâlâ gözümün önüne geliyor ve içim bir tuhaf oluyor.
Şimdi işin yok ibadetti, yok kutsaldı, oralarına hiç giremeyeceğim. Zira şu dünyada ne kadar kutsal varsa hepsinin ucunda ya ölmek var ya öldürmek. Başlarım öyle kutsala lan!?
Tanıdığım bir kısım etyemez insanın sebebi kurban bayramı. Tanıdıklarımın ötesinde, 2005-2008 yılları arasında Serdar Değirmencioğlu ve Can Gezgör tarafından yapılan bir araştırmada toplanan verilere göre de bu liste aslında oldukça kalabalık. Ben şanslı olanlardanım.
Araştırma, çok umursanmayan, ama 50 yaşına gelmiş olsa dahi, travmanın etkisini hâlâ yaşayan insanlara bakıldığında önemi daha rahat görülebilen bir çalışma. Kurban bayramında çocuklar(l)a nasıl davranılması gerektiğine dair bir yazıya şuradan ve bu araştırmaya dair Bianet'te yer almış olan haberlere buradan ulaşabilirsiniz.
Bu fotoğrafta da yine beni, bacaklarım henüz bir koyunun bacaklarının kalınlığındayken görüyorsunuz. Aynı bayram, aynı yer, bütün maktûllerle birlikte
Araştırma kapsamında toplanan deneyimlerden birinin bir kısmına yer verelim;
"...Sabah bir telaş bir telaş evde. Leğenler, tencereler... Ben koyun kesilirken bakmadım. Yaklaşık 5 dk sonra bakmak için gittiğimde, koyunun bacağını oynattığını gördüm. Ölmeden derisini yüzmeye başladılar diye çok ağladım. O hareketi istemsiz olarak yaptığına hic inanmamıştım o zamanlar. Derisi yüzülürken, iç organları çıkarılırken yükselen o tuhaf koku ve çıkan dumanlar... Bu manzara yıllarca gözlerimin önünden gitmedi. Annem depolamak için etlerin bir kısmını haşladı, bir kısmını kavurdu veya fırınladı. Evin her yeri et kokmuştu. Ne kadar zorladılarsa da o etten yemedim. 40 yaşındayım ve hala et sevmem. Koyun eti almam ve evde haşlama et asla pişirmem. Kurban Bayramı deyince aklıma bayram sevincinden çok, burnuma pişen o ağır et kokusu gelir..."
Diğer deneyimlere bu adresten ulaşmanız mümkün. İçinizin kaldıracağını düşünüyorsanız, konunun aslında ne kadar ciddi olduğunu anlamak için bir göz atmanızı öneririm. Bu deneyimlerin yanında, okumaya değer bulduğum, bir başka psikoloğun kendine dair anlattığı bir anısı da şurada: Gıdık.
Özetle, araştırmanın gösterdiği oldukça önemli şeyler var. Hiçbiri de zaten hiçbirimizin bihaber olduğu şeyler değil. Biraz malumun ilamı. Çok açık bir şekilde çocukların kurban kesiminden uzak tutulmasının neden gerekli olduğunu ortaya koyuyor. Eğer ki buna rağmen ikna olmuyor, "ağaç yaşken eğilir, çocukların küçük yaşta dinimizin gereklerini öğrenmesi gerekir." diyorsanız, ya aptalsınız, ya gözünüzü din bürümüş, aptal saptal gelenekler bürümüş, ya da çocuğunuzu/çocukları/insanları sevmiyorsunuz. O zaman da size bir kutu insanol yazıyorum. Sabah akşam günde 3 kere alın (kafa karıştı di mi?):
"Diyanet İşleri Başkanlığı Din Hizmetleri Dairesi tarafından 2005’de yayımlanan Kurban Hizmetleri Bilgilendirme Kılavuzu ya da kısa adıyla Kurban Rehberi’nde de “Kurban kesim yerlerinde çocukların bulunmaması” (s. 14) tavsiye edilmektedir. Din Hizmetleri Dairesi Başkanlığı’nın, Diyanet İşleri Başkanlığı web sitesinde Aralık 2007’de yayımladığı ek bir duyuru ile 12 yaşından küçük çocukların kurban kesiminin yapıldığı yerlerde bulunmamasına özen gösterilmesi gerektiğini vurgulamıştır."
Burada yaş 12 diyor diye, oğlan 18'i doldurunca çiftleştirmeye koştururcasına 12'yi doldurunca kurbana götürmeyin. Siz çocuğunuza 50 yaşına kadar göstermeyin hele, sonrasını o halleder.
Pek otobiyografik bu yazıya son verirken babam gelir, "iyi geceler kuzum" der. "Senin kuzuluğun mu kalmış, dana oldun artık! ekiki..." diyenin ağzını kırırım!
Görüp göreceğiniz, canlı canlı tanık olacağınız en çirkin işkembe Komünal İşkembe olsun a dostlar ("En kötü gününüz böyle olsun!"un bir hakaret değil, çok hayırlı bir temenni olduğuu algıladığımda yaş kemale ermişti bu arada.)! İşkembe'den selamlar, kansız revansız, keyifli bayramlar!
------
- Araştırmaya ilişkin Feysbuk grubu
- Araştırma ekibine ulaşmak ve daha fazla bilgi edinmek için tıklayın