30 Mart 2009 Pazartesi
Muhalefetin ve Secmenin Kimligi
Ne garip secimdir bu...
29 Mart 2009 Pazar
Yerel Secimler 2009
27 Mart 2009 Cuma
yaman çelişki
26 Mart 2009 Perşembe
Seni Fethullah Hoca mi gonderdi?
Siyaset bilimciler uzunca bir suredir Refah – Fazilet ve son olarak da AKP’nin Turkiye’deki yukselisini aciklamaya calisiyorlar. One cikan bir cok arguman, uluslararasi bazi faktorleri goz onunde bulundursa da, daha cok ulusal sebepler uzerinde duruyor. Ben cok daha yerel duzeyde dusunuyorum ornegin – parti teskilatlari ve yerel toplumlar bazinda aciklamalar uretiyorum. Odadaki “emperyalizm” filini gormezden geliyoruz. Amerikan dis politikasini ve emperyalizmi goz onunde bulundurmayan aciklamalar ne kadar saglikli olabilir gercekten suphelerim var, ve bu konu daha cok tartisilmali. Ama simdi deginmek istediklerim agizlarindan emperyalizm sakizini dusurmeyen, onu da dogru durust tanimlayamayip komplo teorilerine indirgeyenler. Gevsek bir tanimla “ulusalci” olarak adlandirabilecegimiz milliyetci-laik, bazen de Ataturkcu kanatta inanilmaz bir emperyalizm paranoyasi olusmus ki, sanirsiniz Washington’dan izin almasa tuvalete bile gidemiyor bizim Tayyip Erdogan.
Tipik senaryo soyle gelisir: (Su an daha iyi bir terim bulamadigimdan) ulusalci diye niteleyebilecegimiz insanlarin bulundugu bir parti ya da dernege gidersiniz. Onlarla bir soylesi yapmak istediginizi soyler, karsilarina oturursunuz. Siz soru sordukca onlar iskillenir, acaba neden bize bu sorulari soruyor diye dusunur bu insanlar. Tabi burasi cok dogal. Ama siz ne kadar aciklarsaniz aciklayin arastirma konunuzu, siyasi bir beklentiniz olmadan arastirma yaptiginiza bir turlu ikna edemezsiniz bu kisileri. Hele bir de Amerika’dan geldiyseniz bittiniz. Birkac test sorusunu atlatsaniz da artik siz bir Fethullah ajanisinizdir. Yalnizca bir ABD kuklasi olmaktan ibaret AKP’nin onunu acmak amaciyla gorevlendirilmis, ulusalci kanadi cozmeye niyetli bir mandacisiniz. Cunku ABD hep boyle yapiyordur: gelecek vaad eden gencleri bunyesine alip, onlari Amerikanci bir bilincle yetistirip, kendi cikarlari icin Turkiyeye saliyordur. Zaten bu kisilerin gozunda ABD de yekpare bir butundur – icinde bagimsiz universiteler, bilim kuruluslari ya da muhalif gruplar barindirmaz! Bilimsel bir calisma yapiyor gibi gorunmeniz ancak bir aldatmaca olabilir. Bu kurtlar sofrasinda herkes cikar pesindeyken, gercekten tarafsiz bir arastirmayi kim yapar ki di mi?
Ataturkcu ve milliyetci kanattaki bazi kisilerde bolca bulunan bu korku nereden kaynaklaniyor acaba? Bence altta yatan ana sebep, bu grubun iktidari AKP gibi bir partiye, hem de ozgur secimlerde kaptirdigini kabullenmeye hala niyetli olmamasi. Bu gercek oyle bir kognitif disonans yaratiyor olmali ki, bunun altinda yatan nedenleri anlamaya calismak yerine sucu yine ic ve dis mihraklara atmak yureklere su serpiyor.
Bu dunya tezahurune gore Amerika’nin elleri her yere uzanmakla kalmiyor, Turkiye’de politikanin her alanini bire bir kontrol ediyor. Tayyip Erdogan Washington’dan emir almakla kalmiyor, “buyuk ortadogu projesi” kapsaminda Turkiye’nin cikarlarini hice sayip Amerikan mandaciligi yapiyor. Tabi bu teoride baba ABD, ogul Erdogan ise, kutsal ruh da Fethullah Gulen. Ilimli Islam denilen planin dislilerini o yagliyor. Bu senaryoda benim gordugum sorun, son derece basit ve ilkel bir emperyalizm anlayisina dayali omasi. Neo-emperyalizmi bu fotografin icine sokacaksak siyasi, ekonomik ve kulturel politikalar uzerinde kritik kararlar almasi gereken politikacilarin secenek alanlarinin sinirlandirilmasi ve sekillendirilmesinden sozetmeliyiz; buyuk kuklaci ve kuklalarindan degil.
Daha da onemlisi, modernlesmenin ve kalkinmanin tek yolunu temsil ettiklerine inanan, devleti icselestirmis gruplarin, yukselen muhafazakar siniflarin varligini kabullenememeleri. Bu gruplari ya irrasyonel ve gerici guruhlar, ya da baskalarinin kuklalari olarak gormek istemeleri. Iceride ve disaridaki bolucu mihraklar mitine inanmasa ulusalci kanat, siyasi yenilgilerini nasil anlamlandiracak? Allah muhafaza, belki gercekci olmalari, oturup kendilerini yeniden yaratmalari gerekir…
25 Mart 2009 Çarşamba
Barack Obama'nın 25 Mart Tarihli Basın Toplantısı
Nereye Bakıyor Bu Bakanlar ?
23 Mart 2009 Pazartesi
Bir sansür daha
20 Mart 2009 Cuma
David Hilliard: Görsel Süreklilik
Die Neue Papa est Deutsch! (und dummkopf)
19 Mart 2009 Perşembe
tercih meselesi
| Kötü olanların içinde iyisi. |
| Oysa: "Oysaki daha önce onunla tanışmayı çok istemiştim."- N. Cumalı. |
AIG Skandalı ve 165 Milyon Dolar Prim
Bizlerin ama AIG skandalından çıkarabileceği sonuç basit: sistem, sistemi çökertenlere yaradı. AIG'de finansal ürün geliştirenler önce fırtınanın oluşmasına katkıda bulundular, sonra da kriz dalgaları nedeniyle herkesin sandalı batarken, fırtınanın ortasında yepyeni teknelere sahip oldular.
Peki bu durumdan ABD hükümetinin öğrendiği ders nedir? Devlet, özel sektöre bulaşmamalı, ama illa da zorunlu ise daha dikkatli davranmalı, gözünü dört açmalıdır. ABD hükümetinin bu primlerden daha önce haberi oldu mu? Evet ise, neden işler düğümlenmeden fırtına engellenmedi? Peki ABD hükümetinin gerçekten bu primlerden haberi olmadıysa, neden bu kadar geç öğrendi? Kimse mi akıl edemedi sözleşmelere bakmayı?
Raya kulak dayayıp tren beklemektense, trenin arkasından koşmak bu olsa gerek!
18 Mart 2009 Çarşamba
Biopolitik Yoğurt
İşsizlik Neden Artıyor?
Siyaset içeri, siyaset içeri...
17 Mart 2009 Salı
An Islamic Creationist Stirs a New Kind of Darwinian Struggle
Bugunku WSJ'in on sayfasindan.
An Islamic Creationist Stirs a New Kind of Darwinian Struggle
Mr. Oktar Has Plenty of Fans in Turkey, but Biologists Beg to Differ
By ANDREW HIGGINS
ISTANBUL -- As scientists around the world celebrate the 150th anniversary of Charles Darwin's seminal work on evolution, Adnan Oktar, a college dropout turned theorist of Islamic creationism, is working on the fifth volume of a 14-part masterwork that he says will bury Darwinism once and for all.
"Darwin and his theory are dead," says Mr. Oktar, founder and honorary president of the Science Research Foundation, an Istanbul outfit dedicated to debunking the Victorian-era English naturalist. Darwin, says his 52-year-old Turkish scourge, is "Satan's biggest trick on humanity."
Mr. Oktar, who briefly studied interior design, hasn't had much success swaying scientists with the weight of his research. "He is a complete and utter ignoramus," says Richard Dawkins, an evolutionary biologist and Oxford University professor.
Devamı için buraya.Taş - Kağıt - Makas
16 Mart 2009 Pazartesi
Mustafa Hakkında Birkaç Şey
Mustafa'ya geri dönelim (pardon saygısızlık mı ettik?) Kötü bir film. Film değil, diğer bir blog yazarı Alper'in deyişinin az değişmiş haliyle şudur: "Arkaya müzik ve anlatı konulmuş PowerPoint sunumu". Kronolojik anlatı sıkıcı, Atatürk'ün ailesinden insanların vefatlarının anlatıldığı sahneler Beetle Juice filmindeki gibi, grafik anlatılarda ciddiyet eksikliği var, filmin hedef kitlesinin kim olduğu Can Dündar'ın kafasında netleşmemiş vs. vs.
Aristoteles'in Retorik'ine göre üç temel öge vardır: Ethos (kitleyi ahlaki olarak güvenilir olduğuna inandırmak, yeterli bilgi ve uzmanlık göstermek), logos (sağlam veriler, dayanaklar, bilgiler kullanmak) ve pathos (kitleye duygusal açıdan hitap edebilmek). Örneğin manipülasyonun kralını yapan, gerçekleri çarptırmada çok başarılı Michael Moore amcamız bunu çok iyi yapar; daha ilk dakikadan girer çarpıcı bir bilgi, bu üç ögeyi de çok iyi kullanır. (mesela Fahrenheit 9/11'ın başlangıcı; orada Al Gore'un kutlaması seçim zaferi değil, seçimden önceki herhangi bir "umut verici konuşma"dır, ama o kadar üzülür, kızar, ve de gerçek olduğuna inanırsınız ki, Moore 1-0 önde başlar maça)
Bu açıdan baktığımızda Can Dündar'ın geçmişteki eserlerinden dolayı bir kredibilitesi var, ve de bunun üzerine oynayıp, Mustafa'yı "Atatürk hakkında kronolojik sıralı rastgele bilgiler" şeklinde dizayn etmiş. Duygusal yönü de, şu ana kadarki çekilmiş Atatürk belgesellerinden alıştığımız "propaganda filmleri" tadındaki mağrurluk değil, daha Hollywoodvari "lider güçlü olduğu kadar yalnızdır da, hadi sempati/empati kurun" tadında bir mağdurluk ile sağlanmış. Zaten bütün tartışmaları yaratan da bu, Atamız "zayıf" gösterilirken kızacak kimsemiz yok bu sefer, mesela Sarı Zeybek'te "Atamıza iyi bakmadılar, Atamız iyiydi de doktorları kötüydü, daha verecek neleri vardı!" hissiyatıyla hüzünlenirdik. Ya da Cumhuriyet'te, Kurtuluş'ta vs. "Selanik'te doğdu/Yunan'a da koydu/Helal olsun sana/Mustafa Kemal" tezahüratı yapasımız gelirdi. Bu filmden sonra "Atatürk de yalnızmış, niye o kadar içmiş ki, karanlıktan korkarmış" deyip bu zamana kadar beynimize akıtılmış "korku ile karışık saygı"nın yerini "sempati ile karışık sevgi" alıyor, bu da kısa devre yaptırabiliyor.
Filmdeki ender güzel sahnelerden biri, Atatürk Bulgaristan'daki bir baloya yeniçeri kostümüyle katılır.
Ama Can Dündar'ın yönetmenlik haricinde çuvalladığı başka bir yer var ki, o da logos. Araya bilinçli serpiştirilmiş, birden izleyicinin dikkatini toplayan kışkırtıcı ifadeler var filmde. Atatürk için net olarak "kadına, içkiye, gece hayatına düşkündü" ifadelerinin kullanılması (sanırım iki defa), din hakkındaki ifadeler bunlara örnek. Burada anlatılanların doğruluğunu ya da yanlışlığını tartışmıyorum (ki bence sonuna kadar doğru), fakat bütün filmdeki "mantık" şimdiye kadar duyduğumuz argümanlar olup, yenilik getirdiği açılar bu "tartışma yaratacak" konular olunca, Can Dündar belgesellerinde hep aldığımız samimi hava zedeleniyor.
Bu noktada en başta değindiğim hedef kitle konusuna geri döneyim: Bu film Atatürk'ün bilinmeyen, ve yahut daha doğru bir deyişle bilinen fakat üstünkörü geçilen özelliklerini Türkiye halkına anlatmak için mi yapıldı? Eğer öyleyse başarısız, çünkü daha güzel bir olumlu-olumsuz nokta dengesi gözetilerek, sırf bu noktalara odaklanarak, belgeselin kimliği oturtulabilirdi. Bu film Atatürk'ün insani yönünü mü anlattı? İnsani yön sadece bilinmeyen zayıflıklar, eğlence düşkünlüğü, karanlık korkusu, aşksızlık gibi nispeten olumsuz yönler değildir. Bu film Batı'ya Atatürk'ü anlatmak için mi yapıldı? Başka liderlerin hayatlarını anlatan belgesellere göre çok zayıf, kurgusu sıkıcı, anlatımı çarpıcı değil, yabancıların ilgisini toplayacak düzeyde bir çalışma değil.
Peki bu filmdeki bazı gerçeklerle, hikayelerle vs., Atatürk'ün hayatının belli bir bölümünü anlatan, militer yerine insani ögelerin ağır bastığı, bir Gandhi gibi, bir The Motorcycle Diaries gibi prodüksiyona altyapı çıkar mı, bu yönde bir yabancı prodüktörün dikkati çekilebilir mi? Evet çıkar, çekilir. Bu filmin benim nazarımdaki en önemli başarısı da budur.
Bu filmi izleyip soruşturma açanlara, "Atamıza hakaret var!" diye yaygara koparanlara, ya da sırf Atatürk'ü biraz daha alışılmış dışında gösterdi diye "İşte cesaret budur, süper film, Atatürk'e bakışım değişti" diyenlere bir çift lafım var: Bırakın Allah aşkına.



