Burada uzun uzadıya tekrar tekrar ekonomik krizin nedenlerini, olası sonuçlarını falan anlatmaya gerek yok; konuyla azıcık ilgili bir insan artık finans ürünleri terminolojisine hakim durumda. Ama siz "Yok abi, anlat bakalım neymiş bu olay?" derseniz, ben de "Aha
burada anlatılmışı var" derim.
Üzerine yazmak istediğim konu kriz değil, Türkiye'de kriz ile ilgili yürütülen, gazetelerin okur yorumları bölümlerinde, ekşisözlükte, sağda solda duyduğum partizan "ekonomik kriz" yorumları. Ki 90'lı yılların devalüasyon furyası sağ olsun, dolar biraz kıpırdadı mı "Kriz geliyor" velvelesine sarılan, kriz = dolar artışı diye düşünen bir toplum olduk. 1.80 dedi mi insanların aklına "Taş gibi Rus kızı" değil de "dolar TL kuru" geliyor bugünlerde, biz de onun üzerine yazalım o zaman.
Prolog. Mesela bir ara "Abi Türkiye'de herkes tuttuğu yastık altında tuttuğu dolarları bozdursa borcumuzu öderiz, düzlüğe çıkarız" efsanesi vardı. Sen bu adama "Hocam Türk Lirası'nın değeri o kadar artarsa ihracatçımızın beli bükülür, 1980 öncesi Türkiye'sinde, hemen hemen kapalı ekonomi modelinde değiliz, dalgalı kur benimsemişiz kaç zamandır" diyemiyordun, çünkü "Türk parasının değerenmesini istemiyor musun hain?" diyorlardı. Abartıyorum ama, hani şimdi doların değeri artıyor ya (tüm dünyada dolar değerleniyor, keza Avrupa ekonomisi kaç senedirki kısıtlı büyümesi ve de birliğe aldığı zayıf ekonomilerin de etkisiyle likidite sağlama açısından güven vermiyor, daha da böyle gider bu durum), benzer öneriler revaçta.
En sıklıkla sorulan ve sorulacak soru şu herhalde; "Merkez Bankası dolara neden müdahale etmiyor? Faiz ayarlamakla iş bitmez!". Şunu açıklığa kavuşturalım; piyasalarda rakamlardan çok beklentiler önemlidir. Eğer enflasyonun yüzde 2 artmasını bekliyorsanız ve de yüzde 2 artış gösteriyorsa, piyasalar şoke olmaz, ama siz ekran başında şoke olabilirsiniz, sorun değil. Bu bağlamda konuya bakacak olursak, Merkez Bankası'nın, elinde ne kadar olduğu belli döviz rezerviyle piyasaya zırt pırt müdahale etmesi, güvensizlik ortamına yol açar, yatırımcı "Eyvah TCMB panikte, yangını karton parçasıyla söndürmeye çalışıyor" der, derinleşen güvensizlik ortamında kaçışlar artar, dolar iyice yükselir. Merkez Bankası'nın göndermesi gereken mesaj "Evet, dolar artıyor, ama her yerde artıyor; bizim beklediğimiz stabilizasyon seviyesi şu, orada müdahale ederiz". Bu ortamda doların 1.40 seviyelerinde kalmasını beklemek, ya da önceki psikolojik sınır 1.60'a bel bağlamak saçma olurdu zaten. 1.80 seviyesindeki müdahale normaldir. Dolar 2.00-2.05 görmeye kalkarsa çok daha ciddi bir müdahale yapılır, ama bu müdahaleye daha zaman var (şu anki şartlar devam ettiği takdirde), şimdiki güven tazelemenin yeterli olacağı kanaatindeyim.
Başka bir efsane konu cari açık. Cari açık konusunda endişelenenler iki gruba ayrılıyordu: "Eyvah cari açık çok büyüdü, hep bu hükümet tüh tüh" diyenler ile, "cari açığı finanse etmek için dua etmekten (Harvard'daki bir konuşmada bizzat Mehmet Şimşek'in kullandığı tabirdir; "We will pray that oil prices come down" demişti, tabii o zamanlar subprime mortgage krizi bugünkü görüntüsünde değildi, daha az derdimiz vardı vs.) başka paketi yok hükümetin, Allah vere de yabancı yatırım kesilirse halimiz nice olur" diyenler. Bu noktada gene bir açıklama yapmak gerekli: Gelişmekte olan ekonomiler, sadece ulusal tasarruflarını kullanarak yatırım yapmazlar. Eskiden öyleydi, kapalı ekonomiydik, ulusal kumbaranın önemine inanıyorduk vs. Lakin artan entegrasyonumuzla birlikte, yatırımlarda yabancı sermaye kullanımının/payının artması da normal. Bir ülkenin büyüme sürecinde cari açığının olması, altını çizelim, normaldir. Cari açığın büyük olması, rakamsal niteliği değildir korkutucu olan. Borç almazsanız büyüyemezsiniz, sadece yerli sermayeyle büyüyemezsiniz, "yerli malı yurdun malı" küreselleşme öncesinde kalmıştır (Aranot: Hala daha yerli malı haftası kutlanıyor mu yahu?) Cari açık istendiği kadar büyük olsun, eğer ülke bunu yatırıma dönüştürüyorsa, büyüme sağlıyorsa ve de geri ödeme planı sağlamsa korkulacak birşey yoktur. Türkiye'deki antihükümet gözü kara propagandistlerin "cari açık çok büyüdü" demesi boş muhalefetti yani, ama bu açığı finanse etme planının "Doğrudan yabancı sermaye gelir, yatırımlar devam eder nasıl olsa, yak Kemal'cim puroları" olması korkutucu olandı, ki günümüz global kriz ortamında bu sebepten patlamamız olasıdır.
Merkez Bankası'nın dövize müdahalesinde cömert davranmaması için başka bir sebep de budur. Rezervleri çarçur etmemek; keza döviz açığının finansmanı açısından yaşayacağımız olası sıkıntıları aşmak için güçlü bir rezerv yapısı şart (Bu noktada 2001 krizinden duacı olmamız gerek tekrar) . Dolar kuru artışı normal, küresel trend bu. TCMB'nin yapması gereken "Dolar artışını şu seviyede tutuyoruz, sabit kur hesabı" demek değildir; bilakis "Dolar artsa da hazırlıklıyız, no panik" mesajı vermektir. Piyasalara likidite sağlamak açısından yapılan faiz indirme müdahalesi de yerindedir o yüzden, ama bunların acısı değeri yitmiş para olarak çıkmaktadır. Merkez Bankası'nın "Hocam hem dolar artmasın, hem enflasyon düşsün, hem de piyasaya likidite sağlayalım, büyüme de devam etsin" deme şansı yoktur, bu model imkansızdır çünkü. Bu durumlar arasındaki tercihtir Merkez Bankası'nın elinde olan.
Peki AKP'ye muhalefet etmek isteyen ne yapmalı? Ulusalcı hissiyata ters gelebilir, ama AKP'nin eleştirilmesi gereken en önemli nokta; seçimler öncesi oy kaybetme riskini göze almayıp IMF ile görüşmeleri durdurması, olası bir kredi akışını geciktirmesi/engellemesidir. Ama siz "IMF kaka, pis" derseniz, AKP'yi o şekilde eleştirmek istemezseniz, döviz artışıyla, cari açıkla falan uğraşmayın; çünkü o doğrultuda yürüttüğünüz argümanlar son x yıldır efektif olmadı zaten. Hatta o "ABD'nin uşağı" diye nitelediğiniz Kemal Derviş gerekli kamusal ve de açılımsal reformları gerçekleştirmeseydi, şimdi bir de yüklü bir kamu borcu finansmanı sorunumuz ve de güçsüz bir rezerv yapımız olurdu ki, hadi Türkiye kriz terminolojisiyle açıklayalım, doları 2.5/3'lerden topluyor olurduk muhtemelen.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder