Süreklilik nedir? İnsan gözü ile mesafe arasındaki bağlantı nedir? Uzaklık kavramı aslında kişiye göre değişir mi, yani öznel midir?
Kitabını şans eseri Cambridge'de bir kitapçıda keşfettiğim Amerikalı fotoğrafçı David Hilliard'ın eserleri işte bu soruları sorduruyor bizlere. 1993 senesinden beri üç parçalı tablolar halinde sunduğu fotoğrafları hem alışagelmiş manzara ve panorama geleneklerini kırıp süreklilik kavramını sorguluyor, hem de fotoğrafçının roman yazarı şapkası takıp, hikaye anlatmasına olanak tanıyor.
David Hilliard, Letting Go of the Day
Örneğin,
Hilliard'ın Günü Bırakmak [Letting Go of the Day] adlı eseri üç parçaya bölünmüş olmasına rağmen insan gözüne ilk başta aralıksız devam ediyormuş gibi geliyor. Ama aslında divanda tek başına uyuyan bir erkek çocuğunu gösteren eserin ilk karesindeki yorgan ikinci karede de aynı büyüklükte değil, ya da aynı odak noktasına sahip değil. Üç karenin her birindeki perspektif değişik. Bu teknik, David Hilliard'ın dikkatimizi ilk karede evin gelişigüzel bırakılmış haline (divanda yorgan kıvrılı kalmış), ikinci karede uyuyan erkek çocuğunun hareketsizliğine, ve son olarak da üçüncü karede büyük ihtimalle aynı erkek çocuğuna ait olan bir köşeye bırakılmış oyuncaklara çekmesini sağlıyor. Böylece Hilliard bize kendini koyvermenin, günün geçişini umursamadan kendini gelişigüzel salıvermenin üç halini göstermiş oluyor.
İnsan beyni olaylar ve kişiler arasında bağlantılar ve hikayeler kurmaya cok yatkındır. Üç parçalı tablo tekniği de işte bizlerin bu yatkınlığından faydalanır. Mesela eminim ki bu esere bakarken "Herhalde ilk tabloda camdan içeri bakan kız çocuğu kendisiyle oynamayan arkadaşını arıyor" dediniz. Hemen diyoriz ki işte arkadaşı da oyuncaklarını bırakmış divanda uyukluyor.
Üç parçalı tablo tekniği aslında Orta Çağ'daki dini eserlerden kalan bir teknik. Fotoğraf eserlerinde de kullanılması yavaş yavaş yaygınlık kazanmaya başladı. David Hilliard'ın eserlerine
buradan ulaşabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder