Üstteki yaklaşım doğru ya da yanlış demiyorum, ki "aydın"ın "ben toplumu düzeltmeliyim" misyonunu uygularkenki hezeyanları malumdur. Şahsen ben de burada gördüğüm tutarsızlıkları yazıyorum sürekli, birilerine çemkiriyorum ve de Fazıl Say tavrına giriyorum belki. Bu konuda da eleştiri gelir.
İşte bu noktada, Fazıl Say'ın, ya da genel olarak "aydının", niyetinden çok dediğine bakıp da onu tartışmak daha sağlıklı olacaktır. Yani Fazıl Say'ın "ben toplumu şekillendireceğim" misyonunun ona yakışıp yakışmadığı değil, o misyon doğrultusunda ortaya koyduğunun niteliği tartışılmalı.
Bu yazıyı yazma niyetimi canlandıran, Gürer Aykal'ın bu konuyla ilgili yazısında yaptığı bir tespit. Yazının kendisi ayrıca, Rönesans dinamiklerini gözardı ederek, halkın tepeden inmeci aydınlanma yaşama sürecinin baltalanışından şikayetçi, ki bu temel yanlışı belki başka zaman uzun uzun tartışırız. Ben özellikle şu cümleye bakmak istiyorum:
Bu konuyla ilgili, ben de ufak bir Fazıl Say iken, yıllar önce kesik'in araştırma için gittiğimiz kütüphanede bulduğu bir kitabı okumuştum: Meral Özbek'in yazdığı "Popüler Kültür ve Orhan Gencebay Arabeski" adlı. Oradan hatırladıklarımı (daha doğrusu oradan hatırladığımı sandıklarımı) aktarayım.
İlk çıkış döneminde arabesk müzik, içinde politik bir potansiyel taşıyan bir müzik. Orhan Gencebay'ın ilk dönem şarkılarına baktığımızda da, o toplumsal kaosta, "daha adil bir düzen" arayışının simgesi olduğunu görebiliriz mesela. Zaten arabesk müzik, çıkış itibariyle kente gelen kır kökenlilerin uyum sağlamasının müziğidir en kısa tanımıyla. Kentte görülen çok seslilik, orkestral aranjmanlar vs., geleneksel yapıyla birleşip, sözlerle de anlamını bulmuştur.
Eğer arabesk müzik, gerçekten Aykal ve Say'ın anlattığı gibi "uyuştursa" idi, ne o toplumsal infiali yaşardık 80 öncesi dönemde, ne de CHP "arabeskçi gecekondu"ların oyunu toplayabilirdi.
Esas sorun, her zaman olduğu gibi 1980 sonrası toplumun yeniden şekillendirilmesinde ortaya çıkıyor. Ümit Besen'in, Cengiz Kurtoğlu'nun, Nejat Alp'in ortaya çıktığı; Orhan Gencebay'ın politik motifini bir kenara koymak zorunda kaldığı, arabesk müziğin sol'dan sağ'a geçtiği dönem bu dönem. Muhsin Bey filminin yakındığı da bu dönemler.
1980 sonrası arabesk müziği eleştireceksek, o müziğin eklemlendiği, darbenin ve ANAP'ın şekillendirdiği neo-liberal toplum yapısından bağımsız bir eleştiri yapamayız. O dönemin herkese empoze ettiği apolitikliği atlayamayız. "Arabesk yavşaklığı" diye analiz yapmak, bir çok dinamiği atlamak demektir. Daha bu analize Gencebay ve Tayfur'un 80 öncesi ve sonrası sinema filmleri konur, Ahmet Kaya konur...
Ki ondan sonra sorarlar adama "klasik müzik mi kitleleri gaza getiriyordu, beyinleri ayakta tutuyordu 80 öncesinde?" diye. Hadi Fazıl Say'ın yaşı yetmiyor olabilir de, Aykal'ın bu dinamikleri bilmemesi ihtimali yok.
O yüzden bu "arabesk mi, ıyyyy, kitlelerin afyonu" edebiyatını, bu boş ve tutarsız genellemeyi aşması gerek aydın kesimin. Arabesk müziğin dönüşümü üzerine konuşmadan bu tür çıkışlar ile ne üzüm yenir, ne bağcı dövülür.