Ben ortaokul yıllarımı Cumhuriyet gazetesi yazarlarını okuyarak geçirdim, ve hatta rahmetli Ahmet Taner Kışlalı üzerimdeki büyük etkilerden biriydi desem yalan olmaz. Kendisinin iki kitabını ezbere bilirdim neredeyse: Atatürk'e Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği ve Bir Türkün Ölümü. Buna istinaden rahatlıkla söyleyebilirim ki, Kılıçdaroğlu da o çizgide söylemlerini şekillendiriyor.
Yukarıdaki video gerçekten bir aciz örneği gözümde, özellikle de "Belki de türban takan kardeşlerimiz türban takmayacaktır, ben biliyorum evlerde iki kız kardeşin biri takarken öteki takmıyordu!" kısmı acayip. Fakat benim odaklanmak istediğim yer 05.56 dakika kala itibariyle geçiyor: "Bir devleti devlet yapan kurallarıdır... Ben parlamentoya kot pantolonla giremem, niye, meclis içtüzüğü böyle... İstiyorsa iktidardaki parti bu kuralı değiştireceğim, buyurun değiştirsin." Aynı argüman 04.00 kala civarı yeniden dillendiriliyor.
Kışlalı'nın ilk bahsettiğim kitabı ne yazık ki yanımda yok, lakin BTÖ'den bir pasaj aktaracağım şimdi size:
"Müslüman olmayan, hatta dinsiz olan bir kadın, şortla ya da başı açık camiye giremiyor. Çünkü oraya girmeye onu zorlayan kimse yok. Ama kendi isteğiyle girmek istiyorsa caminin de kurallarına uymak zorundadır!
Erkek, askere kendi isteğiyle gitmediği halde, askerliğin kurallarına uymak zorundadır!"
Burada çok ilginç bir mantık yürütülüyor. Yani camiye turistik amaçla girmek ile üniversite eğitiminin bir tutulmasını geçtim, zorunlu askerlik gibi temelden tartışılması gereken bir husus, bir yasağı olumlamak için kullanılıyor. En temelindeki bakış açısı ise şu: "Kural varsa uyacaksın!" İyi de zaten biz bu kuralı eleştiriyoruz ki? Türban ile okula gidilse ne olur sorusunun yanıtı -artık şeriat masalı da sökmediğinden- "ama kural var!" oluyor. E kuralı değiştirecek mecra da iktidar değil mi zaten? Bu soru gelince de başa dönülüyor. İnanılmaz bir kısır döngü.
Başka bir kısır döngü ise CHP'nin resmi sitesinde de yayınlanmış bir röportajdan gelsin:
İktidar olursanız başörtülü kızların üniversiteye gidebilmesi için bir şey yapacak mısınız?
O konuda söyledim. O sorunu biz çözeriz ve çözmeye de kararlıyız.
Nasıl çözeceksiniz?
Onu bize bıraksınlar. Terörü de çözeceğiz, türban sorununu da çözeceğiz.
Türbanlı kızlar üniversiteye gidebilecekler mi?
Toplumsal desteği sağlayacağız. Herkesin okumasına olanak sağlayacağız. Kmsenin endişesi olmasın. Biz bu sorunu çözeceğiz.
Şimdi bu da bir yaklaşım tabii, ama yukarıdaki ile yan yana konunca büyük soru işaretleri oluşturuyor. Solun inandırıcılığının neredeyse sıfır olması en büyük sorunlarından biriyken, bu tür söylemlerin CHP'yi iktidara taşıyacağını düşünmek gerçekten büyük cesaret.
* * *
CHP, tarih boyunca temel aldığı 6 okun üzerine makyaj yaparak ilerlemiş bir parti. Söylem kâh "Ortanın Solu" olur, kâh 21. yy Baykal'ının estirdiği faşizm rüzgarları. Lakin o temele yönelik bir sorgulama gelmedikçe, CHP "Atatürk'ün partisi" olacak ve de mutlaka normaline yakınsayacaktır. Bu iyi ya da kötü bir şey değil, lakin CHP'yi "solun umudu" olarak görmek, Kemalizmi sosyal demokrasi olarak görmek demek ki orada işler ciddi şekilde karışmakta içinde bulunduğumuz yüzyıla bakarsak.
Bu görüşün devlet anlayışını doğru anlamak için Kışlalı'dan şu cümleyi de alıntılayalım ve yazıyı noktalayalım:
"Devletin temel işlevi, ortak değerler etrafında bir toplumu birleştirip ayakta tutmaktır!" Bu yüzden farklılıkları benimsemek yerine, farklılıkları tolere etmek gibi bir işlevi oluyor devletin; ve de bu yüzden Kılıçdaroğlu'nun söylemi "İşleri doğal akışına bırakalım, çözülür sorun"dan öteye geçmiyor, geçemiyor.
Yarın: "SHP'nin Kürt Raporu"
1 yorum:
partinin muhafazkar kesimden ve kürt kökenli seçmenden aldığı oy oranı orta da olmasına rağmen verilen yuvarlak cevaplar ile bu insanlar nasıl partiye çekilecek ben de merak ediyorum? kürt ve alevi kökenli bir insanın chp gibi bir partinin başına geçmesi kağıt üzerinde olumlu bir gelişmedir ama kılıçdaroğlu'nun chp'nin kırmızı çizgilerini aşıp partiyi bu alana taşıması şu an için zor gözüküyor. en basitinden kılıçdaroğlu dersim olayları konusunda onur öymen'in söylediklerine yarım ağızla itiraz etmeye çalıştığında hemen susmak zorunda kaldı/bırakıldı. tabii önder sav faktörünü de unutmamak lazım. kendisi baykal dönemin de parti politikalarına yön veren siyasetçilerden biriydi ve halen parti de önemli bir ağırlığı mevcut , bunu kongre de de gördük zaten. chp'nin kılıçdaroğlu'nun dediği gibi niyeti bir iktidar yürüyüşü ise hem söylem olarak hem de pratik olarak bazı şeylerden vazgeçmesi gerekir. doğan medyanın verdiği ''gandhi'' gazına güvenilip seçime girilirse sonuç 2007 seçimlerinden pek farklı olmaz...
Yorum Gönder