Anayasa Mahkemesi referanduma götürülmesi planlanan anayasa paketine karşı büyük çoğunluğu CHP'li 111 milletvekilinin yaptığı itiraz hakkında kararını verdi. Hukukçu olmadığım için bu kararın ne derece AKP tarafının iddia ettiği gibi Anayasa'ya aykırı olduğunu, içerik yönünden incelenebilip incelenemeyeceğini bilemiyorum. Hukukçuların da bu konuda ciddi fikir ayrılığı olduğuna göre bu ya gerçekten yoruma açık bir tartışma ya da daha çok hukukçuların ideolojik kamplaşmasından doğan zorlama bir tartışma.
Öyle veya böyle Anayasa Mahkemesi AKP'nin beklentisinin aksine değişiklik paketini hem içeriğe yönelik hem de şeklen inceledi.
Önemli bir ayrıntı: Anayasa Mahkemesi (AYM) heyeti şeklen inceleme yapıp yapmayacağına da kendi içinde oy çokluğu esası ile karar verdi. Ama tasarının esasına dair inceleme yapma kararı değiştirilmesi öngörülen her maddeyi incelemek sureti ile değil, sadece "teklif edilemezlik kapsamında olduğu iddia edilen" maddeleri değerlendirmek şeklinde oldu.
Sonuçta AYM tasarının şekil yönünden iptaline (yani yürürlüğünün durdurulmasına) yönelik itirazı tamamen reddederken, içerik yönünden anayasal bulmadığı maddeleri cımbızlayarak CHP cephesini tatmin etmiş oldu.
Haşim Kılıç'ın açıklamasından alıntılarsak: "Anayasa paketinin, anayasamızın 4. maddesinde ön görülen teklif edilemezlik yasağı kapsamında olduğu iddia edilen 8., 14., 16., 19., 22., 26. maddelerinin incelenmesine oy çokluğuyla karar verilmiş ve yapılan denetim sonunda kanunun 16. maddesiyle Anayasa Mahkemesi'nın yapısına ilişkin Anayasa'nın 146. Maddesinde yapılan değişikliğin 4. fıkrasında Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, Sayıştay, Yükseköğretim Kurulu ve Baro Başkanlarının Anayasa Mahkemesi'ne gönderecekleri üyeler için yapacakları şeçimlerde ... 'Her üyenin ancak bir aday için oy kullanabileceğine ilişkin' ibarenin [çıkarılmasına karar verilmiştir]".
İçerik yönünde iptaller bununla bitmiyor. Anayasa Mahkemesi ayrıca kanunun 22. maddesi ve Anayasanın 159. maddesine dair yapılan değişiklik önerisindeki Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu'na (HSYK) Cumhurbaşkanı'nın atayacağı üyelerin sadece iktisat ve siyaset bilimi dallarında öğrenim görmüş veya üst kademe yöneticilerden seçilebileceğine dair kısıtlamayı da iptal etti. Böylece Anayasa Mahkemesi hukuk dallarındaki öğretim üyeleri ile avukatlar arasında da şeçim yapmak mümkündür demiş oldu.
Son olarak Danıştay, Yargıtay, Adalet Akademisi ile adlı ve idari yargı hakim ve savcılarının HSYK'ya üye seçiminde sadece tek bir aday için oy kullanmalarına izin veren ifade de iptal edildi.
Karar sonrası CHP tarafından gelen açıklamalar kendi içinde çelişiyor: Bazıları karardan memnun değiliz çünkü yürütmenin durdurulmasını istiyorduk derken başka milletvekilleri ise cımbızlanan maddelerin dışında tasarının referanduma götürülmesi konusunda zaten hiç bir çekinceleri olmadığını, yeni haliyle tasarıdaki üye seçimlerinin kendi istedikleri şekle getirildiğini söylüyor. AKP tarafı ise karar yanlış çünkü esasa yönelik inceleme yapılarak yargı yürütmenin yerine koymuştur kendini diyor. Neticede bu değişiklik tasarısı AYM'nin değiştirdiği maddeler ile birlikte referanduma gidecek.
CHP'den gelen çelişkili açıklamalar gösteriyor ki aslında CHP'nın tasarının şeklen iptaline yönelik itirazı samimi ve gerçekçi bir itirazdan ziyade tamamen AYM'ye orta yol bulma, dengeli karar verme konusunda hareket alanı sağlama amacı güdüyordu. Zira her ne kadar CHP'li milletvekillerinin bazıları açıklamalarında "tam tatmin olmadık" ayağına yatsa da iptal edilen ifadelere bakınca CHP'nin istediğini aldığını söyleyebiliriz. Bu kararın çıkmasını kolaylaştırmak için AYM'ye itirazda bulunurken amaçladıklarından daha çoğunu talep etmişler gibi duruyor. Böylece AYM de daha rahat bir şekilde "bakın şekle yönelik itirazı reddeddik ama esasa ilişkin bunları bunları da iptal ettik" diyebildi. AYM iki seferdir kendini uzlaştırıcı pozisyonunda buluyor ve böyle bir denge siyaseti izliyor.
Şahsım adına özellikle son maddedeki değişikliğin Türkiye demokrasisi için bir gerileme mi yoksa ilerleme mi olduğundan emin değilim. Ama tüm bu itiraz ve yargı sürecine baktığımızda bazılarımız bunu yargının siyasallaşması açısından kötü bir gidişat olarak görürken bazılarımız da sağduyu adına bu denge siyasetinin tek seçenek olduğunu düşünecektir.
7 yorum:
"Anayasa Mahkemesi" adli bir kurumun varligi, ve bu kurumun "denge siyaseti" izliyor olmasi...
Alacakaranlik kusagi budur iste.
Bir de Radikal'deki haberlerden benim anladigim su ki, ne AKP ne de CHP milletvekilleri karara tam hakim degiller, ona karsin yorum yapmakta hicbir sakinca gormuyorlar.
Hey yavrum hey.
Sabırlı olmalıyız diye düşünüyorum ben. Bir anda Türkiye'de demokrasi adına mucizeler bekleyemeyiz. Geçmişe bakarsan yargının denge siyaseti izleme noktasına gelmesi bile bir ilerleme sayılır. Ya CHP'nin tüm itirazlarını haklı bulsalardı? Ayrica teklif edilemezlik muhabbetinin arkasindaki hukuki temel nedir bilemiyoruz. Yani o veya bu sekilde hukuki gerekcelere dayandirdilar karari. Gerekceli kararin yazili metninin cikmasini bekleyip anlamaya calismak lazim.
Self-selectivity diye bir kavram var. Idealde anayasa yapicilar oyle bir anayasa yapmali ki o anayasada ongorulen toplumsal karar alma sistemi muhtemel anayasalar arasindan bir secim yapmak icin kullanildiginda ayni anayasayi secmeli.
Bu kavram daha genel olarak sosyal secim fonksiyonlari uzerine calisan bir iktisatci hocamizin (Semih Koray) Econometrica'da yayimlanan makalesinde ortaya attigi bir kavram. Makalenin gosterdigi ise su: Kendi kendini secen sosyal secim fonksiyonlari diktatoryel olmak zorundadir. Ayrica bu arguman oteki yon icin de tutuyor. Yani bir toplumsal secim kuralinin diktatoryel olmasi ancak self-selective olmasi ile mumkun. Burada diktatoryel secim fonksiyonundan kasit toplumdaki bireylerin (veya kurumlarin) arasindan sadece birinin tercih siralamasina gore secim yapan bir toplumsal karar alma kurali. Yani o tek kurumun (bireyin) disindaki kurumlarin (bireylerin) digerlerinin tercihleri ne sekilde degisirse degissin, secim kuralinin kararinda bir etkisi olmamasi anlamina geliyor.
Sonucta kendi icinde tutarlilik ve stabilite kriteri olarak anayasanin self-selective olmasini arzu edebiliriz. Ama odenmesi gereken bedele degmeyebilir. Veya tersinden okursak diktatoryel bir secim kurali istemiyorsak kendi icinde tutarli bir anayasa idealinden vazgecmeliyiz.
Simdi kabaca anayasa paketi tartismasina baglamaya calisacagim bu sonucu. AKP bu tartismada hukuken hakli tarafsa, yani aslinda anayasa kendisine anayasayi bu sekilde degistirme yetkisi veriyorsa o zaman bu anayasa "diktatoryel" degil demektir.
MADDE 1. – Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
MADDE 2. – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
MADDE 3. – Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.
Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.
Millî marşı “İstiklal Marşı”dır.
Başkenti Ankara’dır.
Bunlar degistirilemez maddeler. Buyur sen baglayabiliyorsan bagla abi...
Oncelikle degismesi teklif edilemez ilk uc maddenin anayasadaki diger bazi maddelerle organik bagi olabilir. O yuzden ilk uc madde disindaki bir maddeyi degistirirken ilk uc maddenin degismezligini ihlal ediyor olabilirsin. Bu ihtimali direkt reddedemeyiz. Metod olarak anayasayi boyle hazirlamak iyi midir kotu mudur tartisabiliriz.
Ama sonucta oncelikle anayasanin tamamina bakip boyle bir organik bag var mi ona karar vermek lazim. Ardindan da gerekceli karara bakmak lazim diyorum. Ben su asamada AYM kararina hak veriyor degilim yani.
En azindan sunu soyleyebilirim ama. Ben itirazda yer alan degisiklik paketinin 8., 14., 16., 19., 22., 26. maddelerinin ilk uc maddeyi undermine eden bir yonunu goremedim. Meseleye objektif bakabilen (eger kaldiysa onlardan) bir hukukcu ne der merak ediyorum.
Asil sorun 2. maddenin icerdigi "demokratik hukuk devleti" ifadesi olabilir. Sorun bu ifadenin metinde net bir tanimi verilmedigi surece kafana gore yorumlayip aham su madde hukuk devleti ilkesini ihlal ediyor diyebiliyor olman. O zaman neden tanimlari yapilmamis bu kavramlarin? Baska biri cikip tanimin deginmedigi bir noktadan rejimi degistirmek isterse diye. Yani 1982 anayasasi kendini savunmak icin ifadeleri genis tutmus. Nasil olsa AYM var su var bu var rejimin bekcileri olarak demis. Bizim zihniyetimiz orada hakim olmaya devam ettikce yeri geldikce engelleriz her turlu degisikligi demisler. Benim ustun koru yorumum bu.
TC devleti, anayasasina gore "Ataturk milliyetciligine bagli" ve bu ifadenin degistirilmesi dahi teklif edilemiyor. Biz hala daha anayasayi sagdan soldan yamayarak duzeltmeye calisiyoruz.
Benim tepkim buna esasen, sana degil zaten.
Yorum Gönder