2011 Uludere katliamı: 29 Aralık 2011. http://yalnizdegilsinvan.wordpress.com

4 Temmuz 2010 Pazar

Değişmez Doğrular

Tez: İnsanın mutlak doğrusu olay ya da kişiler değil, o olay ya da kişinin ardında yatan fikirler olmalı, ona göre dinamizm sağlanmalıdır.
* * *
Gündem eleştirisi yapmak bazen insanı kısır bir döngüye sokuyor. "Olay olsun, olayla ilgili yorumunu/eleştirini yap, bir dahaki olaya kadar bekle" gibi bir ruh hali. O zinciri kırmak niyetiyle yazıyorum bu yazıyı, bu yüzden de genel bir tespit olacak.

İnsanların "değişmez doğruları", ya da politik tabir ile "kırmızı çizgileri" var. Şimdi evrim ve diyalektik ya da bilmediğim başka bir akademik kavram gereği bunun eleştirisini de yapabilirim aslında, fakat amacım üzüm yemek değil bağcıyı dövmek. O yüzden bu "kırmızı çizgi" durumunun doğru olduğunu ve kimi insanları değişemeyeceğini ön kabul eyleyip onun kıstaslarını yargılayacağım.

Son zamanlarda, Twitter vs. gibi sanal sosyal ağlarda çok farklı ilgi alanları ve ideolojiden insan ile iletişimim oldu. Bu insanlar belirli noktalarda çatışıyorlar tabii, laf atmalar vs. gırla gidiyor. Laf atmaların temelinde de inanılan/beğenilen şeyleri övme/savunma refleksi var. Buraya kadar her şey normal. Normal olmayan, insanların inanış ve beğenilerini mutlakiyetle benimsemiş olması.

Benim gördüğüm mekanizma şu şekilde. İnsan, bir olay/kişi üzerinden beğendiği/beğenmediğini belirliyor. Fakat daha sonra o olayı/kişiyi mutlak otorite olarak görmeye, doğrularını onun üzerinden şekillendirmeye başlıyor. Halbuki en başta o olayı/kişiyi sevmesi, kendi doğruları sebebi ileydi. Bu mekanizma kırılınca, tamamen mekanik polemikler ortaya çıkıyor.

Mesela bu yüzden İtalya her zaman negatif futbol oynamak zorunda, Hollanda/Arjantin ise pozitif. Kılıçdaroğlu ya da Erdoğan sürekli yanlış şeyler söylemeli. Cumhuriyet/Taraf doğru bir şey yazmaz. Solcu/sağcı adam böyle yapmaz.

Fikriyatı objeleştirme ihtiyacı, o objelerin gidip fikri devralmasıyla sonuçlanıyor bu ilişkilerin ötesinde. Toplumsal olarak muzdarip olunan "taraf tutma" hadisesi de bu fikir tembelliğinden ileri geliyor bir yerde.

Bu işin doğrusu, prensipleri "değişmez doğru" yapmak. O hale gelebilmek için her futbol turnuvasında, her seçimde, her polemikte vs. farklı tarafı tutabilmek lazım eğer gerekiyorsa. Onu yapınca da "tutarsız" ve/veya "dönek" oluyorsunuz. Fikirleri sabit kaldığı için tuttuğu takımı, savunduğu adamı değiştirenler tutarsız olurken, fikir ne olursa olsun aynı kuyruğun peşinden gidenler tutarlı oluyor. Bu da en büyük ironilerden herhalde.

2 yorum:

Eren dedi ki...

Guzel tespit. Sapka cikariyorum. Siteminde sana sonuna kadar katiliyorum. Bu bahsettigin fikir tembelliginin bir nedeni de bas dondurucu bir hizla degisen dunyayi, olan biteni ancak kaba kategorilere bolerek siniflandirma ve sindirme ihtiyaci hissetmemiz. Mesele fikirleri objelestirmenin otesinde kaba siniflara ayirma meselesi sanki. Objelestirme bunun bir sonucu olarak ortaya cikiyor. Cok anlamadigim bir konudan ornek vermem gerekirse " Bu takim Italya tipi futbol oynuyor" cumlesi bu takimin nasil futbol oynadigini anlatmanin en dogru yolu degil belki. Cunku takim belki cok yogun ve sert defans yapiyor ama bircok acidan da Italya milli takiminin oyun anlayisindan ayriliyor. Kategorilendirme kaba ama amaca hizmet ediyor. Kisa ve oz bir sekilde herkezin bildigi bir nesneye referans yaparak, kendini de yormadan mesajini veriyorsun. Yaptigin yorumun zaten sadece takimin defans anlayisina yonelik oldugunu karsi tarafin anlayacagini varsayiyorsun veya yanlis anlarsa da umrunda degil cok. Bu masumcana bir ornek. "Italyan tipi futbol" bir "obje" olarak fikri teslim alsa da kimin umrundaki? Ama mesele daha cetrefil, siyaseten hassas konulara gelince is degisiyor. Bu noktada kaba gruplamalar ve genellemeler uzerinden tartisanlar (1) ya tembelliklerinden -daha insafli tabirle pragmatik sebeplerden- (2) ya cehaletlerini ortmeye calistiklari icin, yani detaya inemedikleri, ezberden konustuklari icin (3) ya da yeni verileri ve degiskenleri hesaba katmadan gecmis tecrubeleri (onyargilar da dahil olmak uzere) uzerinden simdiyi yorumlama hastaligindan dolayi bunu yapiyor. Tabi bu uc aciklama birbirini dislamiyor. Mesela senin verdigin "sagci/solcu adam boyle yapmaz" ornegi bence daha cok 2. sebepten kaynaklaniyor. "Cumhuriyet/Taraf dogru bir sey yazmaz" sanirim daha cok 3. kategoriye konabilir. "Italyan tipi futbol" herhalde ilk kategoriye dusuyor. Ilk iki kategori cok enteresan degil. Rasyonalize etmesi gorece kolay. Ama ucuncu tarz egilimleri sadece tembellikle aciklamak mumkun degil. Bu tarz tartisan insanlarla karsilastigimda sanki ne pahasina olursa olsun korumaya calistiklari bir yapi varmis gibi geliyor. Bu fikirsel yapinin carpik yanlari olabilecegini hissediyorlarsa da restore etmek istemiyorlar. Yapiyla ozdeslesmisler. Kendilerini o yapi ile tanimlar hale gelmisler. Bunu insan psikolojisi ile de aciklayabilirsin daha derine inip evrimsel surecte cok sorgulamadan taraf tutmanin insanlara avantaj saglamis olabileceginden de dem vurabilirsin. Veya "bitaraf olan bertaraf olur" seklinde ucuz bir rasyonalizasyona da gidebilirsin.

Not: Tartisma sekillerinden konu acilinca dili kullanisimizin nasil bir iktisadi olduguna takildi aklim. Bilmem en son teorilestirme cabalari ne asamada bu konuda ama dilin bir stratejisi, pragmatizmi olduguna dair birkac kelam etmis bir oyunlar teoristini hatirladim sonra. Ariel Rubinstein'in "Economics and Language" kitabi http://arielrubinstein.tau.ac.il/el.html adresinden bedava indirilebiliyor. Ilgilene.

alper dedi ki...

tebrik ederim.tam beni anlatan bir yazı olmuş okurken kendimi buldum.:)) ben mesela hiç düşünmeyi değerlendirme yapmayı sevmiyorum.söz konusu futbol olunca misal gs ne derse yalandır ve kötüdür deyip sıyrılırım işin içinden.siyasette ise çok daha rahatım.bakarım chp ye ne diyorlarsa tersini yaparım.misal onlar anayasa paketine hayır diyorsa demekki ülke için yararlı bişey o yüzden evet demem gerekir diye düşünüyorum.