8 Kasım 2009 Pazar
Yozdil, Özgür Kız ve pop kültür feminizmi
Yozdil'in son yazısı blogda epey tartışma yarattı, madem öyle bu vesileyle cinsiyetçilikten ve feminizmden konuşalım biraz. Cinsiyetçiliğin kadınlar arasında en az erkekler arasındaki kadar yaygın olduğunu gösteren okuyucu yorumları da aldık hazır (malumun ilanı kabilinden), artık çuvaldızı kendimize batırmak farz oldu. Yıllardır feminizm deyince Duygu Asena'dan başka yazar sayabilen olmaması bir yana, "bırak yaaa, hep çirkin kompleksli karılar feminist oluyor zaten" yahut "hani eşitlik vardı, feminizm kadının üstünlüğünü savunuyor ama" gibi (muazzam derinlikte) argümanlar hariç fikir üretene de pek rastlamıyoruz. Bu konuda cidden kafa yoran, okuyup yazan bir avuç kadını tenzih ederek ve affınıza sığınarak kurtlarımı dökeyim o zaman...
Feminizmin bugün Türk popüler kültüründe indirgendiği ve algılandığı noktayı en iyi temsil eden kişilerden birinin Nil Karaibrahimgil olduğunu düşünüyorum. Zira kızımız (şahane) şarkı sözlerinde belirttiği üzere "çocuk da kariyer de" yapmayı temel hedefi olarak görürken, bir yandan da "istemiyor pilav yapmak". "Tek taşını da kendi alıyor" ayrıca. Bu tarz şarkı sözleri furyasına Pamela Spence, Özlem Tekin gibi isimleri de eklemek isterim aslında, ama Nil bir kraliçe, bir idol. Her eseri modern, kariyerli genç kadınların ve ablalarına/annelerine özenen genç kızların dilinde. Eee, peki Yozdil bunun neresinde? Şurasında; bence Yozdil ile "Özgür Kız" Nil Karaibrahimgil bu feminizm işinde (çürük) bir elmanın iki yarısı gibiler. Birinin kadını savunurken diğerinin aşağıladığını söylerseniz eğer, ben de size buyrun durumun sınıfsal bir analiz denemesi derim:
En başta, Nil'in hararetle pilav yapmama gerekliğini savunduğu, Yozdil'in ise yana yakıla salça yapamamasını eleştirdiği kadın, orta yahut orta-üst sınıf mensubudur. Yani, popüler tabirle “beyaz Türk”tür. Yoksa zaten "çocuk da yaparım kariyer de" lafı Türk kadınının önemli bir kısmı için özgürlükçü bir slogandan ziyade hayatın normal akışına denk geliyor. "Eve ekmek getirme" işine katkıda bulunmak zorunda olan kadınların konfeksiyon atölyesindeki emeğine "kariyer" demediğimizden ortalık bulanıyor olabilir. Yoksa onlar da hem (3-5) çocuk hem "kariyer" yapıyor uzun zamandır. Yine aynı kadınların salça yahut tarhana yapmayı bilmemesi mümkün mü? Peki zeytinyağlı enginar? (Enginar pahalı bir sebzedir bu arada sayın Yozdil, her evde pişmez.) Peki çocuğuna her gün mısır gevreği yedirmesi? Hayır diyorsanız, demek ki Yozdil'in hedef kitlesi bunları yapmayı bilmediği varsayılan beyaz Türk kadınları. Neymiş, hem seksizmimiz sınıfsalmış (Yozdil) hem de feminizmimiz (Nilgil).
Gelelim çocuk ve pilav yapmama özgürlüğüne... Ne cinsel, ne sınıfsal mücadeleyi "beyaz" Türk kadınları olarak henüz doğru düzgün vermemiş olduğumuzdan, feminizm anlayışımızın pilavdan öteye gidememesi normal. Eğer çocuklarımıza bakan annemiz (karşılıksız emek) ve eve gündeliğe gelen Sabahat Hanım (düşük ücretli emek sömürüsü) olmasa, çok övündüğümüz kariyerimizde (başka kadınların sırtına binmeden) yükselebilecek miyiz acaba? Sanmam, çünkü iş yerinde kreş, doğru düzgün doğum izni, ayrımcılık karşıtı yasalar gibi talepler yerine tek taşımızı kendimiz alma derdindeyiz. Böylece ne Sabahat Hanım özgür oluyor ne de biz. Tabii bazılarımız "daha eşit" olduğundan, günün birinde kadın-erkek eşitliğinin de gerçekleşeceği (pilavı gündelikçi kadının yaptığı) güzel günlerin hayalini kurabiliyoruz.
İşte bu noktada “modern” kadın maalesef Yozdil'le muhatap olmayı göze alacak. Hayatının temel amacının yemek yapmak olmadığını kimseye anlatamaz, çünkü kendisi olmasa da toplumun büyük çoğunluğunda kadınlar hala cinsiyet rollerinin onlara dayattığı pilav-çocuk-ev işi üçgenine sıkışmıştır. Toplumun algısı ise çoğunluğun durumu üzerinden şekillenmektedir. (Kendi beyaz yakalı, afili plaza köleliklerini aşağı tabaka mavi yakalılarla bağdaştıramayanların, cinsiyetten kaynaklı sorunlarını da özel zannetmeleri normal tabi.) Eh tabii sonrası, sevgili hemcinsim, kuyruğunu ısırmaya çalışan köpek misali: tekrardan kadına ayrımcılık var diye bas bas bağır, çözüm olarak tek taşını kendin tak, eve gündelikçi kadın al, cinsiyet rollerini perçinle, sonra Yozdiller çıksın yapamadığın tarhanalar hakkında yorum yapsin, sinirlen, pilav ve tarhana yapmamaya yemin et filan.... Offf, ben sıkıldım bak yazarken.
Şimdi, burada Yozdil gibilerin arkaik düşünüşünü savunduğum da zannedilmesin. Kadınların işgücüne katılımı arttıkça evde sarfettikleri ücretsiz emek miktarının düşeceği açık. Ama zaten "hem anne hem iş kadıni" olmanın iki kat yükümlülük getirmesi, "hem baba hem iş adamı" olmanın hiçbir ekstra yükü olmamasından kaynaklanıyor. Kısacası, Özgür Kız pilav yapmak istemiyor. Yozdil ise enginarsız kalmak istemiyor. Ama aynı şeyin (eee, kazağın) laciverdi gibiler sanki.
Bense huzurlarınızdan çekilirken, şu Türk tipi feminizm işinden fena halde sıkılmış gibiyim. (Gibi gibiyim, gibiyim gibi gibiyim, gibi gibiyim gibiyiiiimm...- Music fades out)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
5 yorum:
Ayakta alkisliyorum.
Daha çok yazınızı okumak isteriz Ekim Hanım :)
Şimdi yazından çıkan ana mesaj, tabi eğer yanlış anlamadıysam, sınıfsız bir toplum olmadan kadın erkek eşitliğini gerçek anlamda sağlayamayız gibi bir şey. Popüler kültürümüzde feminizmin nasıl algılandığı ve pazarlandığı gerçekten önemli bir mesele. Nil şarkılarının favori unsurlarından biri özgür ve kendi ayakları üzerinde durabilen kadın imgesi. Bu kadının kendisine kol kanat gerecek eve ekmek getirecek bir erkeğe ihtiyacı yok. Ve buna benzer daha birçok şeye de ihtiyacı yok. Sanırım eleştirdiğin şey, popüler kültürün içine işlemiş, o sadece kadının muhtaç olmaması gereken şeyler üzerinden tanımlanmış "eşitlik" anlayışı. Pozitif haklardan değil negatif haklardan dem vuran bir anlayış. Kadını eşitlik ve adalet talep etmeye ve kendisini kendi sınıfının dışındaki erkeklere de ezdirmemeye çağırmıyor bu sahte feminizm, olsa olsa pilav yapMAMA hakkını talep etmeyi erdem, dolayısıyla pilav yapmayan ama erkeğe de pilav yaptıramayanları övmekle kalıyor. Nil ve onun gibi birçok okumuş etmiş insanın bu sakat zihniyeti feminizm olarak pazarlıyor olması bence de toplumun önemli bir kesiminin tablonun asıl vahim kısmını görmemezlikten gelmesini kolaylaştırıyor sadece.
ekimcim,
oncelikle arka arkaya iki yazi yazdigin icin seni tebrik eder, basarilarinin devamini dilerim.
yazinin son hali cok guzel olmus, ama bence ilk hali de guzeldi. benim bu konuda daha net dusunmemi sagladin, supersin.
hepsi iyi guzel de, simdi kafamda "istemiyorum pilav yapmak..." caliyor gece gece. buna bir cozumun var mi bakalim?
Shelbyl, everfever ve natura horror vacui saolasiniz, operim. Writer's block halinden yeni yeni cikiyorum, bundan sonra daha cok yazicam valla :)
Meltemcim, o sarkidan kurtulmanin tek yolu yine Nil'den "sana kek yaptim" sarkisini dinlemek. Civi civiyi soker.
Eren, pozitif-negatif haklar ayrimini sevdim. SAnirim bunu genel anlamda pozitif (birinci kusak - siyasi) ve negatif (ikinci kusak - ekonomik/sosyal) insan haklari uzerinden okumak mumkun. Baska bir yazinin konusu olsun, hatta sen yaz.
Yorum Gönder