Geçtiğimiz salı İki Dil Bir Bavul'u izleme fırsatı buldum. Niteliksiz bir sinema izleyicisi olarak şahsen gayet beğendim filmi. Herhangi bir beklentiden çok bir merakla gitmiştim. Özellikle Altın Portakal sırasında yaşanan "Kürdistan" tartışması merakımı hepten büyütmüştü ama şimdi bir link vermek için aradım ve o tartışmaya dair hiçbir şey bulamadım. Neyse... Çok özetle, bir yerde bir 'Kürdistan' lafı geçmesi sonucu oluşan bir galeyan vardı. Ben filmde geçtiğini sanmıştım ama sanırım Altın Portakal'da gösterim ardı söyleşide falan geçmiş. Bir bilen varsa bildiriversin.
Filme dair aslında söyleyebilecek çok fazla bir şeyim yok. Yani az önce de söylediğim üzere, niteliksiz, "düz" bir sinema seyircisiyim, dolayısıyla öyle derinlemesine analizleri falan size Natura Horror Vacui yapar, ne bileyim, Kesik yapar efen'im... Ama özetle de fikrimi belirteyim, en azından bende uyanan merak birilerinde daha uyansın, belki birileri daha filmi izlemek istesin istedim. Yazının buradan sonrası "filmden bi' şeyler" -ecnebilerin deyimiyle spoiler- içerebilir, demedi demeyin. Bir yandan da "ne spoylırı lan, belgesel değil mi bu?" da diyor olabilirsiniz tabii ki. Ama olur, olur... Ben uyarayım da...
Filme giderken taşıdığım bir merak da, salonda kaç kişi olacağıydı. Gösterime girdikten 4 gün sonra izledim, ve tahmin edileceği gibi filmin bir Nefes olacağı yok. Ama yine de tahminimin üzerinde seyirci vardı, salonun yarıya yakını doluydu.
Baştan sona filmde bence çok çarpıcı bir sürü şey vardı. Tek tek sayıp filmi anlatmayayım, ama benim en çok dikkatimi çeken, çocuklardan birinin babasının, Türkçe'yi (yanılmıyorsam) 15 yaşından sonra öğrendiğini söylemesi ve onunla ilgili bir şey anlatması oldu. Başvurduğu bir yerde, doldurduğu formda "1 yabancı dil" bildiğini belirtiyor, sorulan soru üstüne anadilinin Kürtçe, mevzubahis yabancı dilin ise "Türkçe" olduğunu söylüyor. "Yani ben anamdan Kürtçe öğrenmişim, 15 yaşıma kadar sadece Kürtçe konuşmuşum, 15'imden sonra Türkçe öğrenmişim. Bu benim için bir yabancı dil değil mi?" diyor. E, evet? "Yabancı"nın tanımının temelinde "ben"in olduğunu düşünürsek o kadar haklı ki... Köylülerden İbrahim Melek'in Bawer Çakır'la yaptığı söyleşide söyledikleri de bence bu konuda dikkate değer.
Bunun yanında, sürekli alakalı/alakasız insanlarca soyut olarak tartışılan duran, kendisine karşı kampanyalar yürütülen "andımız"ı da anarak Kemalist/militarist/faşist damarlara biraz basması da ayrı bir güzel noktasıydı filmin. Andımız tartışmasına dair kimi gerekli/mantıklı kimi tümden gereksiz/mantıksız (bunlar tabii ki "bana göre") oldukça fazla şey okudum/gördüm/takip ettim/tartıştım, ama hiçbiri bu kadar ete kemiğe bürümemişti meseleyi kafamda. Türkçe'yi 7-8, hatta belki 11-12 yaşında henüz öğrenmeye başlayan çocuklara Türkçe'yi henüz öğrenemeden, tamamen kulağa geldiği şekilde "andımız"ı haykırtmak, "varlıklarını cebren ve hile ile Türk varlığına armağan ettirmek" bu kadar sade/net bir şekilde ancak bu kadar güzel somutlaştırılırdı. İngilizce bilmeden Michael Jackson'ın Smooth Criminal'ı "eni vici vokke"dir ya hani, işte öyle bir şey... "Devlet" denen ucubenin "eğitim"den anladığı budur işte tam olarak. Lan üniversite mezunların Türkçe konuşabiliyor/yazabiliyor mu bir bak hele!
Film tam bir belgesel değil bu arada sanırım? Ufak tefek, parça parça kurgusal bir şeyler var. Veya kurgusal şeyler yok da, belki çocuklarla çekimin zor olmasından olabilir, yer yer "her şey olağan akışında değilmiş de, müdahale edilmiş" gibi hissettim. Yani aslında tam olarak öyle de değil de, çok da anlatamıyorum. Sanırım biraz şundan; daha önce 3 Saat: Bir ÖSS Belgeseli hakkında bir yazı yazmıştım. En son izlediğim bu tarz belgesel de o olduğu için, "belgesel" deyince kafamda daha böyle hepten kurgusuz bir şey vardı. Öyle de güzel, böyle de güzel sonuçta, evet.
Sonuç olarak, şahsen gayet beğendim filmi, alışılmışın dışında bir şeyler buldum içinde. İzleyenin kafasında yaktığı ampullerin yanında, başlattığı tartışma da gayet hayırlı, şu röportajda geçtiği üzere öğretmen Emre Aydın'ın annesinin "oğlum teröristlerin arasına gitti" diye üzülürken, köye gidip, köyü gördükten sonra eve dönüşünü ertelemesi de.
Film bittikten sonra önümüzde oturan 2 çiftin, 2 sapı "Biz çekerdik size aynısını, boşuna getirdiniz." diyordu. İki Dil Bir Bavul'un aldığı 20'ye yakın ulusal ve uluslararası ödülün yanında, ben de size filmin izleyicilerine verilen "altın balta" ödülünü layık gördüm. Özellikle sana... Evet evet, sen; pembe tişörtlü, gudik saçlı oğlan. Aferin. Ödülünü de al git lan!
-----
Biraz da linkelim;
- İki Dil Bir Bavul basın bülteni (Yıldırım Türker'in güzel bir yazısını, filme dair birkaç yazıyı ve röportajı da içeriyor.)
- İbrahim Melek Röportajı - Bawer Çakır @Bianet
P.S. Lan adi Shelbyl! Uyuyamadım, saati 7:30 ettim anca yatıcam! Bana da bulaştırdın insomnia, için rahat etti mi? Hıı? Artık benim de sabaha kadar ebleh feysbuk grubu irdelemem meşrulaştı, yaşasın! Şaka maka grip oldum, şaftım kaydı sevgili İşkembeseverler. Aman soğuğa, bakterilere, Yılmaz Özdil'e, vücut direncinize neyin dikkat edin. Bakteri alıp, hastalık verip sağlık sektörüne can vermeyin, canınızı vermeyin.
Esen kalın!
5 yorum:
http://yuksekokcedenmemleketmanzarasi.blogspot.com/2009/10/iki-dil-bir-bavul.html
yukaridaki sitede gorup, meraklanmistim. kalp kalbe karsiymis sokaktaki adam!
filme ve filmin anlattıklarına dair çok beğendiğim bir yazı var şurada. odtü sosyoloji bölümünden meyda yeğenoğlu yazmış. okumanızı öneririm:
http://taraf.com.tr/haber/43394.htm
@meltem
ya, o verdiğin linkte "çıkarılan sahneler"e linkler var ama çalışmıyo', şimdi de onları merak ettim bak. var mı bilen/gören?
Filmi ben de çok beğendim, güzel bir yazı olmuş.
Görmemiş herkesin görmesi gerekir diye düşünüyorum, özellikle Denizlili horoz Emre'nin gerçekten olduğu karakteri kamera karşısından bozamadan verebilmesi falan çok fantastik bence.
film aslında bildiğimiz belgesel, kurmaca falan değil. ama klasik belgesel anlayışı da günümüzde çok değişti, değişmekte. birtakım kafa karışıklıkları için ben de şu yazıyı önermek isterim: http://www.documentarist.org/2009/gazete_ikidilbirbavul.html
Yorum Gönder