2011 Uludere katliamı: 29 Aralık 2011. http://yalnizdegilsinvan.wordpress.com

10 Ağustos 2009 Pazartesi

(İzlenesi) İki Film Birden!

Son 2 hafta içinde oldukça eğlenerek, kahkahalar atarak iki film izledim. Birincisi, The Hangover. İkincisi de (500) Days of Summer. Bu iki film de bana, anlatımı ve espri anlayışıyla I Love You, Man ve Forgetting Sarah Marshall'i hatırlattı.
The Hangover, bir bekarlığa veda partisi için Las Vegas'a giden dört arkadaşın başından geçenleri anlatıyor. Başrollerde Bradley Cooper, Ed Helms (The Office), Zach Galifianakis ve Justin Bartha var. Yönetmen Todd Phillips, Borat'in yazarlarından biri. Zaten filmdeki espri anlayışı az da olsa Borat'i andırıyor. Bu dört arkadaş Ceasar's Palace otelinde son derece lüks bir oda kiralarlar, birer kadeh içki içip geceye başlamak için çatıya çıkarlar, ve olaylar gelişir. Daha sonra, sabah olunca, kahramanlardan üçü kendilerini odalarında bulurlar. Bir önceki geceye dair hatırlayabildikleri çok azdır. Ve yavaş yavaş gece boyunca olanları çözmeye, ve bu arada da kaybolan dördüncü arkadaşlarını bulmaya çalışırlar.
(500) Days of Summer ise, filmin tanıtımından bir alıntı yapacak olursam "is not a love story, but a story about love." Bir aşk hikayesi değil ama, aşk hakkında bir hikaye. Bir romantik komedi olarak tanımlanabilir ama bu iki kelimeyi duyunca aklınıza gelen filmlere hiç benzemiyor. Konu gerçek aşka inanan bir erkeğin, işyerinde çalışan bir kıza aşık olması, ve aşka inanmayan bu kızın, erkeğin hislerine karşılık vermemesiyle ilgili. Hikaye 500 günlük bir süreçte, flashbacklerle anlatılıyor.
Eğlenceli 1-2 saat geçirmek isteyen herkese tavsiye ederim.

4 yorum:

semioticus (shelbyl) dedi ki...

Iki filmi de izledim, begendim.

Benim kisisel tavsiyem, The Hangover'i tek basiniza degil de bir grupla, ya da sinemada izlemenizdir; cunku o grubun yakaladigi dinamigi yakalamaniz, filmin icine girmeniz daha kolay oluyor.

(500) Days of Summer ise cok eglenceli bir film. Turundeki diger filmlerin klasik hastaligi olan "ikinci yarida dramaya bulanalim" hastaligindan cok uzak duramiyor, ama muadillerine gore gene de bu konuda oldukca basarili. Sonu itibariyle de takdiri hak ediyor. (Mesaj verme kaygisi olmadan mesaj verme testini geciyor yani.)

semioticus (shelbyl) dedi ki...

Boyle hemen yorum yapinca "Meltem yazdi, ben de hemen 40 dakikada izledim, begendim" gibi bir anlam cikti sanirim. Ilk cumlemi o yuzden duzeltiyorum;

"Iki filmi de izlemis, begenmistim."

Orlando dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Orlando dedi ki...

Ben 500 Days of Summer'i acikcasi begenmedim. Sanatsal olmaya calisan ama olamayan bir film izlenimi birakti ben de. Ya da Avurpai olmaya calisan Amerikan filmi diye tasvir edebilirim sanirim. Zaten yapilan esprilerin bazilarina da izleyenler gulmeyince, garip bir sessizlik olusmustu sinema salonunda. Belki bu 500 gunluk surecte bir ileri bir geri gidilmesi, filmin sonunda da bize herseyi aslinda kizin degil de erkegin bakis acisindan izledigimizi hatirlatmasi guzel--ama en azindan bari voice-over tekniklerine biraz daha ozen gosterebilirlerdi diye dusunuyorum.