2011 Uludere katliamı: 29 Aralık 2011. http://yalnizdegilsinvan.wordpress.com

21 Ağustos 2009 Cuma

Adalete(,) doğru bir adım daha

Memlekette yaşanan envai çeşit polis şiddetine sıklıkla yer veriyoruz. Daha öncekilere denk gelmemiş olanlar için şöyle ufak bir liste çıkarıverelim hemen:
Olur Böyle Vakalar, Türk Polisi Çöpe Atar - 17 Ağustos 2009 Sana Numara Verdiler mi? - 11 Temmuz 2009 Bir Macera Filmi - 19 Haziran 2009 PVSK Öldürür! - 20 Mayıs 2009
Şöyle bir kabaca baktığımızda, yaklaşık olarak ayda 1 sefer polis şiddeti konu oluyor Komünal İşkembe'de. Hatta daha sık oluyor da, polis şiddeti olarak etiketlenmesi unutulmuş kiminin. Yoksa 1 Mayıs var, Beşiktaş taraftarına yapılan var vs. Neyse, bunları Komünal İşkembe'nin geçen aylarında bulabilirsiniz.
Bu yazıların tümünde ortak bir nokta var; polisin üstüne vazife olmayan haltlar yapmasına, yaptıklarının da tamamıyla yanına kâr kalmasına dönük eleştiri. Polis, Türkiye'de alenen suç işliyor, işlediği suçu gözümüze sokuyor, akabinde almadığı ceza da bonus olarak giriyor gözümüze gözümüze. Tekrar tekrar aynı şeyleri söylemeye gerek yok, Uğur Kaymaz'ı öldürenler beraat etti, en çarpıcı örnek olarak bunu not düşelim sadece. Dur ihtarı özelindeki cinayetleri merak edenler de şuradan görebilir.
Adalet biraz daha yakın
Bugüne kadarki polis cinayetlerinin sonuçları oldukça benzer. Shelbyl'in yazdığı Uğur Kaymaz'la ilgili yazıda da, Bianet'te yer alan şu yazının son bölümünde de, karşılıksız kalan suçlara vurgu var. Farklı olaylar, aynı sonuç. Suç işleyen polis, ölen insanlar, beraat eden aynı polis! Çağdaş Gemik davasındaysa bu sefer sonuç biraz daha farklı. Önceki vakalarla benzer olarak yine bir dur ihtarı, yine bu ihtara uymayan bir insanın öldürülmesi var. Ancak bu sefer, sonuçlanan davada ödül değil, ceza alan bir polis mevcut. Yani nasıl bir cezanın (ceza verildiğini farz ediyoruz tabii bunu demek için) gerçekten "ceza", nasıl bir cezanın "ödül" görüleceği tabii ki kesin çizgilerle belli değil. Ancak bu tarz davalarda bugüne dek alınan en olumlu sonucun bu olduğunu ve 16 yılın, ortalama bir insan ömrünün yaklaşık çeyreği olduğunu düşünürsek, bence bu sefer biraz daha bir cezadan, bir caydırıcılıktan bahsediyoruzdur. Ha, bence yine bir insanın ömrüne karşılık kesinlikle değil, ama aza tamah etmeyen çoğunu bulamaz malûm (teorik olarak, öldürdüğü gencin yaşadığı ömürden -18 yıl- daha uzun bir ceza -20 yıl, ama iyi halden 16 yıl 8 ay- almıştır bu esnada. kesinlikle ölçünün bununla alakası yok, ama yine de dikkat çekici, önemli bir nokta bence. Bu yönde bir hastalıklı mantık çocuk öldürmeye götürür zira.)... Sonuçta bu karar (ki temyize açık bir karar, hala cezanın son hali olmayabilir), kafasına göre insanları iten, kakan, bayır aşağı yuvarlayan, ölümüne döven ve dahi öldüren polislerin kafasına kafasına dank etmiş midir? Bence hiç olmazsa bir ölçüde etmiştir.
İşin hukuki boyutu
Bu tamamen benim yorumum, ama cezanın, suçun "kasten insan öldürme" yerine "olası kasıtla insan öldürme" olduğu düşünülerek verilmesi bence makûl (ki, davanın savcısına göre kasten öldürme suçunun işlenmiş olması için yeterli gerekçe var, ama savunan tarafa göre de yok tabii). İlla "polise en en en ağır ceza verilsin! Oh canıma değsin!" diye bir derdim yok. Ha, işlenen suçun muhatabı ben olsam aynı şekilde düşünür müydüm, bilmiyorum. Ama şu an bu yaklaşım bana yeterince objektif geliyor. "Kasten insan öldürme"de doğrudan öldürme amacından bahsedilirken, "olası kasıtla insan öldürme"de "ölüm riskine rağmen mevcut riski dikkate almadan davranma" gibi bir durum olduğu varsayılıyor. Ama elbette yine yüce adaletin affına sığınarak, aslı 20 yıl olan bir cezanın, -iyi hâl dedikleri- süt dökmüş kedi tavrından 3 yıl 4 ay indirime gitmesini gerçekten anlayamadığımı belirtmek istiyorum. Bir şahsın bana yönelik işlediği suçun cezasının, benden, benim rızamdan bağımsız olarak azalmasını aklım almıyor.
Burada başlayan yol çözüme gider mi?
Bu olayın ve cezanın, bir başlangıç olarak görülmesi isabetli olabilir. Çağdaş Hukukçular Derneği, "hükûmetin derhal halktan kamuoyu önünde özür dilemesi ve başka cinayet işlememeleri için güvenlik güçlerini uyarması gerektiğini" söylemiş. Haklı ama sürreal bir istek olmuş. Polisin silah kullanma yetkilerinin o meşhur "makûl seviye"ye çekilmesi -yani keyfi cinayet/suç işleyip cezasız kalamayacak, hafif cezayla yırtamayacak kadar daraltılması-, hem suça meyilli olan, insan öldürmekte beis görmeyen polislerin kendilerine daha hakim olmalarını, kendilerini, sevenlerini ve başka insanları üzmemelerini, hem de insanların daha güvende olmalarını sağlayacaktır. Polisin silahına daha az davranması demek, dur ihtarına uymayan insanların kaçma olasılığının yükselmesi demek olabilir. Ee? Ayrıca bu tabii ki sırf polisin silah kullanımıyla ilgili bir mesele değil. Polisin genel olarak kendine, silahının yanında eline, diline, koluna, bacağına da hakim olması, üzerine vazife olmayan şeylere burnunu sokmaması gerekir. Bir kez daha söyleyelim, polisin hiçbir cezai yetkisi yoktur. Hatta kimi, cezai ehliyeti dahi yokmuş gibi davranıyor, orası ayrı. Polis insanları cezalandıramaz. Suç işleniyorsa uyarır, gözaltı gerekiyorsa gözaltına alır, gerekli yerlere gerekli bilgileri verir. Bu kadar. Kaçan insanı vurarak temelli durdurmak da polisin vazifesi değildir, parkta oturan insanı tekmeleyerek öldürmek de.
PVSK'nın daha insancıl koşullar için değiştirilmesi, İçişleri Bakanlığı'nın ve emniyet teşkilâtının gerekli -ve yeterli- uyarıyı yapması, eğitimi vermesi sorunun çözümü için mutlaka gereklidir. Yargının elinden gelen, testi kırıldıktan sonra bir şeyler yapmak olabilir ama testinin kırılmamasını sağlamak, yalnız polise değil, yetkisi iradesine fazla gelen her nevi güvenlik gücüne dönük yeterli önlemin alınmasıyla gerçekleşir ancak. ----- Çok uzattığımın farkındayım, aslında bitirmiştim yazıyı ama son olarak bir şey daha eklemeden geçemeyeceğim. Radikal'de yer alan haberin altındaki yorumlardan biri -noktasına virgülüne dokunmadan- şöyle: "Bu kararin adaletli olduguna inanmiyorum.Hakimin tarafli,ibretlik,göstermelik veya gözdagi verdigi kesin. Nihayet bir kazadir.Polis memuru o suçu islemeyebilirdi.Kendini kontrol edememis,suç islemis tamam. Ama bu kadar agir cezayi Fransada planli,kurgulu(meditation) cinayetlere veriliyor. Hakim bey O polisin yerinde olsa ne yapardi acaba ?."
Karar adaletli değil? Hakim taraflı? Gözdağı verdiğine ben de katılıyorum! Vermesin de polis, bir nüfus planlama sistemi olarak devam mı etsin katliama? Kendini kontrol edememiş ne demek? Eline o silahı vermeleri demek, kendini ortalama bir insandan daha iyi kontrol etmen gerekiyor demek. Hakim bey sağduyulu düşünüp, öncekilere göre fazlasıyla ağır ve görece yerinde bir ceza verdiğine göre, o polisin yerinde olsa belki de silahını hiç çekmezdi?

Hiç yorum yok: