Tarihte Bir Yıl - 1993
(kronolojik toparlama için sözlük yazarı dopermen'e teşekkür ederim.)
24 Ocak 1993: Cumhuriyet Gazetesi yazarı Uğur Mumcu arabasına konan bomba sonucu öldürüldü. Uğur Mumcu öldürülmeden önce kaleme aldığı 7 Ocak 1993 tarihli yazısında MOSSAD - Barzani ilişkisinden bahsetmiş, 8 Ocak 1993 tarihli "Ültimatom" başlıklı köşe yazısında "Yakında yayımlanacak bir kitabımda, Kürt milliyetçileri ile istihbarat örgütleri arasındaki ilişkilere ışık tutacak çok ilginç belgeler açıklayacağım” demişti. Emekli Orgeneral Baki Tuğ, 26 Ocak tarihli Milliyet Gazetesi'ne verdiği demeçte Mumcu'nun kendisiyle Öcalan ile MİT arasındaki ilişkiyi konuşmak için randevulaşmış olduğundan bahsetti.
Saldırıyı "İslami Hareket Örgütü" üstlendi, fakat bu örgütün daha sonra adı sanı duyulmadı. Sesi duyulan ise, "Türkiye Laiktir Laik Kalacak" sloganı ile sokağa dökülen halktı.
5 Şubat 1993: ANAP milletvekili ve eski Maliye ve Devlet Bakanı Adnan Kahveci, geçirdiği trafik kazası sonucu hayatını kaybetti. Trafik kazası Kahveci'nin otoyolda ters yöne girmesi sonucu gerçekleşti. Kahveci'nin arabadan sağ çıkan oğlu Cihan, babasının çantasının trafik kazasından sonra kaybolduğunu söyledi.
Adnan Kahveci, Haziran 1992 tarihinde Turgut Özal'ın isteği üzerine "Kürt Sorunu Nasıl Çözülmez" isimli bir rapor sunmuş, bu raporda Kürt sorununun çözümü için demokratik hakların önemini belirtmişti. Rapordaki en can alıcı cümlelerden birisi şudur:
17 Şubat 1993: Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis, helikopterinin düşmesi sonucu hayatını kaybetti. Orgeneral Doğan Güreş'in "helikopterin buzlanma sonucu düştüğü" açıklamasına karşın, İTÜ'nün hazırladığı bilirkişi raporunda bunun aksi savunulmuş, motorda deformasyon olmadığı söylenmiştir.
Eşref Bitlis, Çekiç Güç'ün varlığını ciddi şekilde eleştirmiş, PKK sorununun çözümünün komşu ülkelerle ilişkileri güçlendirmek ve de PKK'nın lojistik desteğini ana hedef yapmak olduğunu dile getirmişti. Bitlis'in Doğan Güreş ile de ihtilafı olduğu bilinmekteydi. Eşref Bitlis'in helikopteri, 17 Aralık 1992 Kuzey Irak üzerinde bir yanlış anlama sonucu Amerikan uçaklarınca taciz edilmiş ve inişe zorlanmıştı.
17 Nisan 1993: 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal, geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. Özal'ın ölüm sebebinin kesinleşmesi için yapılması gereken otopsi yapılmadı; bu konuda ailesinin ısrarcı olduğu fakat otopsinin yapılmadığı ve tam aksine, otopsinin ailesinin isteği üzerine yapılmadığı söylentileri dolaştı durdu, kesinliğe kavuşmuş bir bilgi yok. Turgut Özal'a 18 Haziran 1988'de bir suikast girişiminde daha bulunulmuş, Özal bu olayın soruşturması ile ilgili belli bir noktadan sonraya git(e)mediğini dile getirmişti.
Turgut Özal, Adnan Kahveci ve başka isimlerin de hazırladıkları Kürt raporlarından sonra, danışmanı Cengiz Çandar aracılığıyla Abdullah Öcalan ile görüşmeleri başlatmış, Öcalan 20 Mart 1993'te ateşkes ilan etmiş, bu ateşkesin kalıcı yapılması için DEP milletvekillerini görüşmeye yollamış ve Öcalan'dan kalıcı ateşkes açıklaması gelmişti. Özal'ın, meclisin tepkisine karşı başka bir planı da bir kararname ile genel af çıkarmak ve dağdaki teröristin teslim olmasını sağlamaktı, fakat bu planı gerçekleşemeden vefat etti. Genel af 25 Mayıs 1993'te toplanacak Bakanlar Kurulu'nun gündemindeydi, fakat Öcalan'ın hakkında "Emrini merkezden vermedik" dediği 24 Mayıs 1993 tarihli Bingöl katliamı ile ateşkes bitti, af konusu da rafa kalkmış oldu. Orgeneral Necati Özgen'e göre o gün şehit edilen 33 silahsız erin katliamından alay komutanları ve jandarma komutanları sorumlu tutuldu, mahkemeye verildiler, fakat kendisi cezalarını bilmemekte/söylememekte.
Temmuz'un ilk haftası: Önce 2 Temmuz'da Sivas'ta Madımak oteli ateşe verildi, sonra 5 Temmuz'da Başbağlar'da meydana toplanan köy halkı kurşuna dizildi ve köy ateşe verildi. Sivas'ta 37 kişi, Başbağlar'da 33 kişi hayatını kaybetti. Madımak katliamının faili aşırıdinciler iken, Başbağlar'da fail PKK idi. Bu olay sol kesimin 6 ay içinde İslamcılar'dan aldığı ikinci darbe olurken, dindar kesim Başbağlar'ı hep "solcuların intikamı" olarak gördü, Madımak ne zaman gündeme gelse bu argümanı öne sürdü. Aleviler ile Sünniler arasında bir hesaplaşma olarak irdelendi bu iki olay.
Madımak'ta binlerce kişinin katıldığı görüntülerle tespit olan eylemden 124 sanık tutuklandı ve idam (müebbet hapis) istemiyle yargılandılar; 13 yıl sonra hala cezaevinde olan sanık sayısı 33 idi. Başbağlar katliamının tutuklanan 20 sanığından 18'i beraat etti, bir daha da dava açılmadı.
22 Ekim 1993: Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın, Jandarma Bölge Komutanlığı'na saldırı düzenlendiği haberi üzerine helikopterle gittiği Lice'de karakol kapısında iken keskin nişancı tüfeğiyle (Kanas suikast silahi) vurularak öldürüldü. Olay "Teröristlerle girdiği çatışmada şehit oldu" diye medyaya yansıdı, bir PKK itirafçısı olayın JİTEM tarafından yapıldığını iddia etti. Bu cinayeti PKK üstlenmezken, Türkiye bahsi geçen Lice saldırılarıyla ilgili "köy yakmak" suçundan AİHM tarafından 225 bin Euro tazminata mahkum edildi.
Bu cinayetten 12 gün önce, Başbakan Tansu Çiller Viyana'da AB toplantısında "Bask modelini uygulamayı düşündüğünü" söylemiş, gelen tepkiler üzerine geri adım atmıştı.
4 Kasım 1993: Eski JİTEM Başkanı Binbaşı Cem Ersever kafasına ateş edilerek öldürülmüş halde Elmadağ'da bulundu. Ersever, devletin terörle mücadele stratejisini beğenmediği için 22 Mart tarihinde istifa etmiş, bu tarihten sonra çeşitli eleştirilerde bulunmuş, Soner Yalçın ile JİTEM konusunda röportaj yapmaya başlamış, fakat röportaj tamamlanmadan hayatını kaybetmiştir. Ersever'in nüfus cüzdanı suikastten sonra Soner Yalçın'ın evine postalanmış, o da bu cüzdanı kitabın kapağında kullanmıştır.
Ersever'in itirafları arasında Yeşil'in kimliği ve HEP kurucusu Musa Anter'in cinayeti bağlantısı, PKK itirafçıları, PKK ile işbirliği yapan devlet görevlileri, faili meçhul cinayetler gibi konular bulunmaktadır. Ersever'in düzenlediği operasyonlar arasında iddialara göre 1991 yılında HEP Başkanı Vedat Aydın evinden alınıp 2 gün işkence gördükten sonra öldürülmesi de vardır.
***********************************************************************************
Bu olayların üzerinden 16-17 yıl geçti. Bakalım:
Adnan Kahveci'nin raporunda söylediklerine benzer bir açılım yapılmaya çalışıldı, Reşadiye baskını gerçekleşti. DTP kapatıldı. Genel af olmasa da, 34 teröristin affedilmesi yeterince infial havası yarattı, halk birbirine girdi. Tarlabaşı'nda protesto gösterisinde silah sıkanlar serbest bırakıldı, ifadelerinde "Para verdiler kurşun at dediler attım" dediler. Belediye başkanları apar topar tutuklandı. Şeriat hala daha geliyor, şeriatçı partinin oyu onca önleme(!) karşın 1991'deki %16'dan %47'ye çıktı. Ordu arada göreve davet ediliyor, bu zaman zarfında iki adet muhtıra verildi.
Arada neler mi oldu? 12 Ağustos 1995'te JİTEM ile PKK bağını araştıran Albay Rıdvan Özden girdiği çatışmada hayatını kaybetti. Rapor gözünün üzerindeki kurşun izinden bahsederken, eşi "Yüzünde yara yoktu" dedi. 1995 yılında TÜSİAD siyasal özgürlükler konulu raporlar hazırlamaya başladı (Demokrasi Raporu ve Dizi Raporu), Sakıp Sabancı "Bask modeli" dedi, 9 Ocak 1996'da Özdemir Sabancı öldürüldü. 24 Ocak 2001'de, yani 9 yıl önce bugün, Diyarbakır halkı tarafından çok sevilen, döneminde faili meçhul cinayet sayısı azalan "barışçı" Emniyet Müdürü Gaffar Okkan pusuya düşürüldü. Ölümünden sonra Kuvayı Milliye tarafından "HADEP işbirlikçisi ve vatan haini" olmakla itham edildi.
Sevinelim bence, çok istikrarlı bir ülkede yaşıyoruz. Aynı senaryo aynen oynanmaya devam ediyor, biz de izliyoruz.
Öncelikle Mumcu ve Okkan; sonra bu yolda şüpheli şekilde hayatını kaybetmiş herkes: Nur içinde yatın.
8 yorum:
müthiş bir yazı olmuş. bir solukta okudum. "bir solukta okudum" diyince hak'katen bir filmin senaryosu içinde yaşadığımızı daha iyi anladım.
shelbyl, en iyi yazilarindan biri olmus. eline saglik.
shelbyl, şu yazıyı okumuş muydun seninkini kaleme/klavyeye almadan önce?
http://www.milliyet.com.tr/Default.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=1187781&AuthorID=75
@egiboy
Evet okumustum, fakat hakkinda yazmayi hic dusunmemistim. Aslinda ilk sinyali o zaman vermis karma bana ama iska gecmisim :)
Dun bir Hintli arkadasima Hurriyet'in Ingilizcesi'nde yazan Mustafa Akyol hakkinda bir e-mail atiyordum, cok yanlis tespitleri oldugundan bahsettim, ornek olarak da 1980 darbesini yanlis yorumlamasini verdim. Konu oradan dogal olarak Ozal'a geldi. Ozal hakkinda da bir seyler okuyayim dedim, otopsi yapilmadigini ogrendim. Sonra eksisozluk'te link link'i kovaladi, dopermen'in entry'sine denk geldim. Uzerine biraz daha fazla arastirma koydum, bu yazi cikti.
Hayat, vapurlar vs.
Trajik bir detay: Gaffar Okan saldırıya uğradığı anda, Diyarbarkır'da Uğur Mumcu'nun anısına düzenlenen bir tiyatro gösterisine gitmekteymiş. Tragi-ironique mi desem ne desem...
Nur içinde yatsın ikisi de. Shelbyl, böyle derinlikli ve "ciddi" yazılarını okudukça hangi yüzle hafifmeşrep yazılarımı post edeceğim merak ediyorum...
güzel bir analiz olmuş, gerçi hemen hiçbir şeyin değişmemesi umutsuzluk yaratıyor. kalemine kuvvet arkadaşım
imza: hikmetIV
Bir dipnot: Gecenlerde Siyaset Meydani'nda Ugur Mumcu'yu andilar. Konuklar arasinda Mumcu'nun kizi, agabeyi, Nazli Ilicak, Ali Sirmen ve Saadettin Tantan da vardi. Tantan su unlu Umut Operasyonundan bahsetti ve inatla suikasti yapanlarin bu operasyon kapsaminda yakalanan ve İran'ın "Özel Harp" örgütü olarak nitelendirilen Kudus Savascilari uyesi oldugu soylenen bir takim insanlar oldugunu savundu. Bunlar dogru dahi olsa geri planda kimler vardi, suikastin amaci neydi gibi sorular halen cevapsiz ve bu anlamda Mumcu suikastinin faili hala mechul.
Abi ben Iran'da gizli olarak kurulmus bir grubun sadece Turkiye'de adam oldurdugunu, tek derdinin Turkiye oldugunu falan kabul edemiyorum; cok acayip geliyor.
Yorum Gönder