Annemin tüm iyi niyetiyle bana çocukluğumdan beri empoze ettiği bir tembihi vardır: "Oğlum ne olursan ol baş ol, istersen soğan başı ol." Şimdi düşünüyorsun, soğan başı dediğin şey ona dokunmaya kalkanı ağlatan bir şey. Sembolik bir anlatım aslında, katman katman altına gidersin.
Neyse, bu sefer laf atacağım olgu "rütbe merakı". Kenan Doğulu bile durumun farkına varmış ki şarkısını yaptı.
Ademoğlu (kızı değil) ego masajına muhtaç bir varlık. Arada lazım ki biri gelip o yumuşak ve narin ellerini egomun üstünde yavaşça gez... Öhm. Ne diyorduk? Hah, ego masajı. Şimdi bu ego masajı öyle geniş bir kavram ki, insan abisi, ablası, kardeşi, oğlu fark etmez, illa ki hava atacak. O yüzden şu ve türevi diyalogları sıklıkla duyuyoruz:
- Sizin oğlan ne iş yapıyor?
- FUD'de müdür. Sizinki?
- Bizimki de BUM'da müdür olmuş.
Altında kaç kişi çalışıyor, yetkisi ne, çalıştığı şirket ne iş yapar? Yok anam, müdür müsün, tamam. Bu yüzden o kadar çok bürokrasi doğuyor ki, herkes müdür, herkesin altında bir birim, oh anasını. 10 personelli yerde 3 müdür yardımcısı olur mu yahu?
Hadi müdürlük müessesesini geçtim, bir de şişirme ünvanlar var. "Merhaba, ben Gündüz Tokgezer, Gelbili şirketinin dış finansman sağlama birimi teknik analistiyim" Ne iş yaparsın dayı? Excel'e sayı giriyorum. Helal. Zaten bilinen denklemdir ki, iş ünvanı uzadıkça yapılan işin önemi azalır. CEO: 3 harf, eleman şirketi yönetiyor. Yatırım Bankacılığı Enerji Bölümü Finansal Analisti. Powerpoint'te sunum hazırlıyor.
Bununla alakalı olarak bir de George Orwell'i kıskandıracak düzeyde "anlam olumlama" çalışmaları var. Mesela nedir? Tepkili ısıtma mühendisi: Kaloriferci. Hidroporselen yöneticisi: Bulaşıkçı. Gibi. Evet pek iyi olmadı, eh işin ustası değiliz kimileri gibi.
Tamamdır, rütbe insanların zaten nefret ederek yaptıkları işlerinden bir sahte tatmin alma yöntemi olsun, eyvallah, kabulümdür. Bana esas batan, rütbe ile gelen hitap zorunluluğu. Şu memlekette bir adet iş koltuğu bulan herkes "Bey" veya "Hanım"lığa terfi ediyor, burun ve popo hacmi eksponensiyel olarak artmaya başlıyor, o noktada benim nevrim dönüyor.
Şimdi GE'nin CEO'su gelip sunum yapıyor, sonra yanına gidiyorsun:
- Merhaba Bay Donaghy.
- Bana Jack diyebilirsin.
Bizde ise personel şefine "Efendim" demek zorundasın. Acayip bir iş. Sunuma kot pantolonla gelen mühendis azarlanır, bacak bacak üstüne atan adam ciddiye alınmaz, saçı ortadan muntazaman ikiye ayırmamış kişinin malumatı dinlenmez falan filan, onları iyice geçtim.
Dediğim şu: İnsanların önemsiz bir iş yaptıklarını bildiği için kendilerini rütbe yoluyla tatmin etmesi, ve de diğerlerinin bu saçmalığa biat etmesi bana batan. Bu rütbe ile gelen şişkin ego, kulluk kültürünün yerleşmişliğini daha da güçlendiriyor bir yerde. Herkes yasalar önünde eşittir; fakat üst görünce hemen ceketinin önünü ilikleyen adam daha eşittir. Bu da "efendilik" kültüründen, birey olmanın anlamının tam olarak keşfedilememesinden, başarılı olma kıstasının "altına birkaç adam almak" ile tanımlanmasından geliyor ("hobi olarak gene yap" boyutuna hiç girmiyorum zaten.)
Atasözü var ya: "Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz." Külliyen yalan. "Ayinesi laftır kişinin, işi s.ktir et." Memleket sineklerin bile üzerine konmaya tenezzül etmediği insanlarla dolu esasen.
4 yorum:
ahahaha! hastasınım şelbil!
"Ayinesi laftır kişinin, işi s.ktir et" çok iyi yaw (aemin)
yazıyı okurken yarım yarım yarıldığım gibi hak vermeden edemedim. efendim, ne müdürüm, ne de yöneticiyim. nihayetinde iş yerinde kıçıkırık bir "dış ticaret satış temsilcisi"yim (unvanı uzun yazdım ki bir şey yapmadığım anlaşılsın). çılgın kurumsal bir ortamımız var ya, herkesin bana "orkun bey" demesi lazım. özellikle üretimde çalışan, günün minimum 9-10 saatini ayakta durarak geçiren, saygı duyulası adamlara, "bana 'orkun' deyin" dedim diye, kendi yöneticimden azar işitmişliğim var. büyük tarikat lideri sevgili marx amcam ne demiş "üretim araçlarını elinde tutan bik bik..." yaaa ya...
Buyrun karşıt tezi sunayım:
http://www.economist.com/research/articlesBySubject/displaystory.cfm?subjectid=922074&story_id=15108779
Yorum Gönder