2011 Uludere katliamı: 29 Aralık 2011. http://yalnizdegilsinvan.wordpress.com

5 Ocak 2010 Salı

Namaste!

Aralık başında pek sevdiğim bir çift insanla Hindistan'a 1 hafta kadar süren bir yolculuk yaptım ve biraz oralardan bahsetmek istiyorum. Natura Horror Vacui'nin "Parakalo!" yazısından yola çıkarak, belki de İşkembesel gezi yazı dizisinin 2. adımı olarak "Namaste!"  ettim başlığı. Yazılabilecek bir sürü şey var aslında ama nereden nasıl başlayıp ne şekilde toparlayabileceğimi bilmiyorum, zira günlük tarzı bir şey tutmadım ve biraz kronolojik, biraz konu başlıkları halinde toparlamaya çalışacağım, umarım fazla dağınık olmaz. Bu esnada, yazarken biraz fazla uzun oldu yine her zamanki gibi hem, hem de sonunu getiremedim hala, dolayısıyla toparlayabildiğim kadarıyla birkaç parça halinde yayınlayayım dedim. Bakalım. Fotoğraftan yana da daha zengin bi' şey sunmak isterdim, ama maalesef...

--------------


Namaste!

birlikte 6 Aralık itibariyle Hindistan'a, Indira Gandhi Havaalanı'na indik. İstanbul'dan kalınca bir montla başlayan ve Dubai üzerinden oldukça rahat ve fakat yine de yorucu geçen bu yolculuğun ardından, Yeni Delhi'de şort-tişört kombinasyonuna dönüşün ilk sinyallerini henüz uçaktan inmeden aldık.

Uçaktan inince, olanca yoksulluğuyla Yeni Delhi karşımızdaydı. Bir taksiyle otele doğru yola çıktık, daha havaalanından çıkarken bir kamyon dolusu (ve hatta taşısı) insanı takip ettik bir süre. Trafik çok yavaş akıyor genel olarak, hızlı akmasına imkan yok zaten. Yaklaşık 15-20 dakikalık bir yolculuğun ardından vardık. Taksi deyince aklınıza Türk usulü sarı taksiler gelmesin. Gerçi emniyet kemeri takma işi Türk usulü, zira adam şöyle üzerinden atıverdi emniyet kemerini takmadan. Ben de öyle yaptım.

Keşfettiğimiz kadarıyla 4 çeşit taksi var. Birincisi rickshaw ya da tuk tuk denen araç.  Gerçi o da iki alt dala ayrılıyor. Birisi 3 tekerlekli, faytona benzeyen ve bisiklet mantığıyla bir  insan tarafından sürülen rickshaw ve ikincisi de auto diye anılan motorlu rickshaw. İkincisi, bir triportör olup, öndeki şoförün dışında yolcu olarak sadece arka tarafına normalde 2 kişi binebilmekte ve fakat milyonlarca insanı taşımak pek kolay olmadığı için öne şoförün yanına +3, arkaya +2, toplam 8 kişi binilebildiğine tanık da olduk. Ben de görmesem ben de inanmazdım! İkincisi eski Türk filmlerindeki taksiler gibi olanlardan. Üçüncüsü mini minibüs gibi bir şey. Nasıl anlatsam bilemiyorum. Böyle normal binek otodan daha ufak gibi ama şekil itibariyle minibüs gibi. Sonuncusu ve en lüküs olanı ise normal binek oto işte. Üzerine nal gibi "tourist" yazıyorlar.





Aynı karede iki Rickshaw. Soldaki yeşil-sarı olanlar triportörler; benim içerisinden öndekinin fotoğrafını çektiğim ise 3 tekerli bisiklet gibi olan.


Otele 3. seçenekteki taksiyle ulaştık. "Otel" niyetine kaldığımız yer, 3 katlı bir evin pansiyona dönüştürülmüş hali. Gevezeyle yer yer sevimli arasında gidip gelen bir işletmecisi var. 3 kişi geceliği 4000 rupi civarında, ki aslında pahalı. Bu esnada 1 $ = 1.5 TL = 45 Rupi.

Otelde 4 saat kadar uyuduktan sonra hava kararmadan şöyle bir etrafı keşfedelim dedik. Bir ana cadde var yakında, ufak tefek alışveriş için biraz daha market tarzı bir yer bulma umuduyla çıktık yola. Ana cadde boyunca iki tane umumi tuvalet gördük. Tabii ki erkekler için. Şuraya resmetmeye çalışayım bakalım olacak mı:

____________________ (Bu, cadde boyu sürüp giden duvar)
.  .  . . .. ..    . . ..       ------        (Bu noktalar, yürüyen insanlar; kesik çizgi de tuvaletin 2. duvarı)
---------------------------- (Burası kaldırım)

Cadde üstü tuvalet sistemi yaklaşık olarak böyle. ASCII olarak çizmeye çalıştım ama beceremedim pek. Özetle kaldırımın kenarındaki duvara paralel 2-3 metre uzunluğunda bir duvar daha çekip, (umuyorum ki) iki duvarın arasına da delikler açmışlar, mis gibi tuvalet olmuş. Sanırım "lan zaten buralara işeniyor, bari yiğitlik bizde kalsın" denmesi suretiyle devletin sunduğu bir hizmet olmuş bu ikinci duvar ve delikler. Bilemiyorum. Bir de cadde tarafındaki duvarın alt tarafında delikler var, bilmiyorum tam olarak neyin görülmesi isteniyor.

Sonuçta marketi bulmak pek kolay olmadı, sonunda da ufak bir bakkal bulduk. Oradan aldık ihtiyacımızı. Çok enteresan bir şekilde, bütün ürünlerin fiyatları paketlerinin üstünde. Yani suların üstünde fabrikadan çıkmadan fiyat damgalanıyor, abur cuburun ambalajı fiyatıyla birlikte tasarlanıyor. Herhangi bir ürünü 80 farklı yerde 80 farklı fiyatla görmeye alışkın bünyelere çok garip geliyor.
 

5 Rupi değerindeki "İkram" modeli abur cuburumuz. Çok şeyin üstünde bu şekilde ambalajla birlikte tasarlanmış fiyat, öyle olmayanlarda bir yerlerde son kullanma tarihiyle birlikte damgalanmış fiyat var.
 

İlk gün dikkat çekici başka bir şey yoktu. Trafik var aslında ama onu tamamen başka bir başlık altına almak lazım. İstanbul'a döndüğümde toprağı falan bırakıp trafiği öptüm, o derece!

1 yorum:

semioticus (shelbyl) dedi ki...

sokaktaki adam'in trafik konulu yazisina "teaser" mahiyetinde bir video:

http://www.youtube.com/watch?v=T8Doy_7sOoM