Fransız Kültür'ün önünde bekleyen kızları görmemle başlamıştı herşey...
Biz orta hazırlık denen ve A sınıfındakilerin sınıf defterlerinin üzerinde OHA yazmasına feci koptuğumuz gereksiz bir sınıftayken daha anlamalıydım oysa.. Biz bütün dünyanın en çok konuşulan dilini "britiş ingiliş"i öğrenirken, onlar kendilerinden başka kimsenin konuşmadığı zaten konuşmasına ihtiyaçları da olmadığı bol ğ'li jö'lü garip bir dil öğreniyorlardı.
Böyle böyle bir ayrım başladı aramızda. Biz Hollywood filmlerini izlerken anlıyorduk, onlar sanat filmlerini. Biz İngilizce pop şarkılarını, onlar sanat şarkılarını diycem o da saçma olucak ama işte gene bi sanatsal bi acayip şarkıları..
Biz İngilizce öğrenen normal çocuklardık, onlar Fransızca bilen sıradışı çocuklar...
Bizim Redhouse sözlüklerinden öğrendiğimiz küfürleri herkes biliyordu, ama fransızca fuck you demek bile kulağa ilginç geliyordu.
Zamanla bunların giyim kuşamı da değişti. Çizgili çoraplar, garip gözlükler, ilginç takılar.
Kimse onlar kadar havalı ve değişik olamıyordu..
En son öldürücü darbe ise Amelie filmiyle oldu.Ahh ahh.. dostlarım.. kuzenimle gişede "Amele filmine 2 öğrenci" dediğimiz günleri unutamam.. Biz Fransızca bilmiyorduk ve bu lanet olasıca dilin nasıl okunduğu da dışarıdan pek tahmin edilebilir birşey değildi... Filmden çıktığımızda ise bu kadar güzel bir filmin güzelim dilini anlamadığımız için biraz üzülmüştük, ama bu işin bu kadarla kalacağını sandığımız için çok yanılmıştık.
Bir anda herkes bu Fransızca bilen kızlara benzemeye başladı. Yılların İngilizcesi bir kalemde silinmiş, ne varsa Fransızcada olduğu anlaşılmıştı..
Çizgili çorap giyen sevimli kızların yanısıra dağınık saçlı atkılı erkekleri ile benim de aklımı çelmeye başlamıştı bile bu meret...
En sonunda öyle bir zaman gelmişti ki, kim Fransızca biliyor, kim bilmiyor anlaşılamaz olmuştu.. Yalancı Dame De Sion, Saint Michele mezunları, sahte Paris aşıkları türemişti. Animasyondan kısa filme kadar Fransızların yaptığı herşeyi ağzımız açık izliyorduk.
İngilizce bize hiç bu kadar sıradışı ve havalı şeyler vaad etmemişti, Fransızca öyle miydi oysa?... French Fries'tan French Kiss'e, Eyfel Kulesinden Şanzelize'ye, Baget ekmekten şaraba, çizgili tişörtten yampiri şapkaya kadar pek çok özelliği vardı Fransızca'nın.
Üstelik İngilizce bilenler için lanetli bir söylenti de çıkmıştı.. Önce Fransızca öğrenen İngilizceyi kolay öğreniyordu ama önce İngilizce öğrenen çok zor Fransızca öğreniyordu. Bu harika dünyanın bir parçası olmak, öyle kolay değildi kısaca...
Gel zaman git zaman, bu Fransız Kültür'ün önünde her zamanki gibi erken gidip bir arkadaşımın gelmesini beklerken fark ettim işte, çok geç kalmıştım çook...
İngilizce benden yıllarımı çalmıştı. Onu seviyordum ama bana Fransızcanın verdiği inceliği, zerafeti, değişikliği veremezdi. Yine de yeni bir dil için geç kalmıştım... çok geç...
Bi tek "komantu tapel, jö mapel sena", bi de artık serdar ortaç'ın bile bildiği "jötem" i biliyorum.Bu kadar Fransızcayla değil havalı olmak, derdimi bile anlatamam, o yüzden işte, benim için artık çok geç. Ama siz, genç dimağlar, kendinizi kurtarın. Fransızca öğrenin, değişik oluyor.
--
p.s. Sena'ya teşekkür ediyor, epey önce iletmiş olduğu bu yazıyı gecikmeli yayınladığımız ve yazının orijinal renk ve fontuyla oynadığımız için özür diliyor, yazının orijinal haline şuradan ulaşabileceğinizi hatırlatırken selam ediyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder