2011 Uludere katliamı: 29 Aralık 2011. http://yalnizdegilsinvan.wordpress.com

29 Mart 2011 Salı

So far no matter how close: Ermenistan (2/4)

Genel olarak Ermenistan’a geçelim. Çok yönüyle “arada kalmış”, öte yandan da Türkiye ve Azerbaycan’ın devlet politikalarını da düşünürsek, “arada bırakılmış” bir ülke Ermenistan. Coğrafi olarak olduğu kadar, kültürel olarak da Türkiye ve Azerbaycan arasında. “Geleneksel Ermeni müziği” konseri vardı örneğin bir akşam. Konserde temel olarak 5 enstrüman vardı. Adını bilmediğim bir davul, ki Azeri müziğinde de bu çok kullanılır; zurna, duduk, kanun ve yine özellikle Azeri müziğinde de çok kullanılan tar (bkz. aşağıdaki fotoğraf). Konuştuğum arkadaş bunların hepsinin halis muhlis Ermeni enstrümanları olduğu düşüncesindeydi. Doğrudur belki, enstrümanların kökenine dair bilgim yok sonuçta. Ama şu çok açık ki, Ermenistan’da duduk diye çok sahiplenilen enstrümanın aynısı o coğrafyanın doğusunda “balaban”, batısında da “mey” adını alır ve halk müziğinde gayet kullanılır. Zurna, bizde de zurnadır, kanun ha keza... Yani –en azından benim bildiğim kadarıyla- oradaki 5 enstrümanın 2 tanesi Türkiye ve Ermenistan’da, 2 tanesi Ermenistan ve Azerbaycan’da, 1 tanesi de her üç ülkenin halk müziğinde kullanılıyor. Keyifli. Müzik konusunu kapatmadan, çaldıkları şarkılardan biri Sarı Gelin, bir başkası Ata Barı idi. Demişken, Sarı Gelin bizim için sadece bir türkü de değil hani...

Geleneksel Ermeni Halk Müziği Orkestrası (Davul, duduk, zurna, kanun, tar)

Bir başka akşam da “geleneksel Ermeni halk oyunları” öğrendik. Çok bilgi sahibi değilim yine bu alanda da ama bildiğim kadarıyla figürler de  aynı coğrafyanın figürleri. Biraz Türkiye, Biraz Azerbaycan gibi, biraz kendi gibi. “Coğrafya” diye bir kere daha vurgulayayım. İster Kafkas deyin, ister Mezopotamya, ister Orta Doğu...
Şehri gezmeye de fırsat bulduk toplantıdan artan zamanlarda. Türkiye’den gelen 4 kişi olarak Soykırım Müzesi’ni ve anıtını görmek istedik ama 8 Mart Salı Dünya Emekçi Kadınlar Günü nedeniyle tatildi ve Pazar-Pazartesi ile birleştirip, müzeyi de kapatmışlar. Son günümüz olan 6 Mart’ta gittiğimiz için ne yazık ki göremedik. Çeşitli ülkelerden gelen ve soykırımı tanıyan diplomatların diktikleri ağaçlarla birlikte anıtı görebildik sadece.
Anıtın adı Tsitsernakaberd ve “küçük kırlangıçların hisarı” anlamına geliyor. Ağrı’nın karşısında bir tepede, iki temel parçadan oluşuyor. Biri gökyüzüne doğru yükselen, “sonsuzluğa” giden ve Ermeni halkının yeniden dirilişini simgeleyen, öbürü 12 parçadan oluşan ve “Batı Ermenistan” olarak adlandırılan, bugün Türkiye topraklarında kalan Ermeni vilayetlerini (Vilayet-i sitte) simgeleyen bloklar. Bu blokların ortasında da sürekli yanan bir ateş var. Ateşin etrafındaki çiçekleri görünce merak ettim, “sürekli geliniyor mu buraya?” diye sordum. Özellikle yurtdışında yaşayan Ermeniler ülkeye geldiklerinde ilk uğradıkları yerin bu anıt olduğunu söyledi Areg. Bunun dışında Erivan’da yaşayan pek çok insan da zaman zaman gelip ziyaret edermiş anıtı.

Soykırım Anıtı ve sol taraftaki uzun duvar

Anıtın yan tarafında üzerinde bir şeyler yazan alçak ve enlemesine uzuun bir duvar var (Fotoğrafta sol tarafta). Bu duvarda da bir sürü kent ismi; Maraş, Sivas, Muş, Diyarbekir, Trabzon, Konstantin... Bize eşlik eden arkadaşın söylediğine göre Ermeni soykırımı sırasında Ermenilerin en yoğun yaşadığı yerlerin isimleri imiş. Ağrı’nın kendilerinin olduğuna dair inançları zaten tam, bunun yanında Kars, Van, Ağrı ve Erzurum’un da dahil olduğu bazı şehirleri “Ermeni şehirleri” olarak adlandırıyorlar.
  
Yemek
Organizasyon boyunca vejetaryenler aç kaldı desek yalan olmaz. 3 öğünde mutlaka türlü türlü et vardı. Kahvaltıda sosis, hamburger köftesi ve kıymalı börek; öğle ve akşam yemeklerinde de kırmızı et-tavuk-balık üçlüsünden herhangi ikisi. Babamın Iğdır’da geçirdiği 2 senede bir gün lokantaya gidip “ya allasen etsiz bi’ yemek yok mu?” diye sormasının üzerine “etsiz yemek oluur?” diye şaşıran garson hikayesini gerçekten çok iyi anladım. Iğdır’ın biraz ilerisinde de durum aynıymış haliyle. Neyse ki bir etobur olarak hiç sıkıntı çekmedim. Kolesterol-puanları toplayıp döndüm eve. Gün detoks günüdür!
Hemen herkesin sıkıntı çektiği bir başka nokta da yemeklerin ardından tatlı alışkanlığının bulunmamasıydı. Bir önceki toplantıda Ankara’da tatlıya boğduğumuz insanlar için özellikle zor olmuş. Kahvaltıda çıkan rulo pasta gibi pastaların dışında gerçekten öğle ve akşam yemeklerinin ardından sadece meyve vardı. Fazla sağlıklı olduğu için çok hoşlanmadım durumdan, evet.
Yemeklerin dışında pestil, pastırma, lavaş, alıç, hurma, shaurma (çevirme – Türkçesi döner) gibi bir sürü ortak şey var tabii ki. Ha, bunlar sunulurken yine “Armenian pasturma”, “Armenian lavaş” diye sunuluyor ama biliyoruz ki nereye gidersen oranın yiyeceği hepsi.

Simgeler
Ülkenin simgesi olan birkaç şey var; Ağrı Dağı, duduk, nar ve nazar boncuğu. Ben gitmeden bilmiyor idim, konyağı da meşhur imiş. Hemen her şeyin bir Ararat isimlisi var. Yani en meşhur konyakları zaten Ararat marka, Ararat adında otel de var, mağaza da var, her şey var. Ama haksız da değiller. Öyle bir heybetli görünüyor ki Ağrı Dağı... Hani bizim için Ağrı Dağı deyince daha çok Büyük Ağrı’dır ya, onlar “Ararat” dediğinde Büyük ve Küçük Ağrı’yı bir arada kastediyorlar. Bütün şehirden görünüyor bütün heybetiyle, Soykırım Müzesi’nin oradan daha bir güzel görünüyor. Ama tabii ki biraz geç de olsa Müze ve Ağrı Dağı arasına bir otel kondurmayı ve görüntünün içine etmeyi başarmışlar. Büyük Ağrı “Masis”, Küçük Ağrı “Sis” olarak adlandırılıyor. Masis aynı zamanda da erkek ismi.

İnsan depoları, Sis ve bulutların ardında Masis

Bir başka önemli simge nar. Hayatın ve doğurganlığın simgesi olarak görülen narı herr yerde görebiliyorsunuz. Şarabını yapıyorlar, nar şeklinde şişelerde satıyorlar. Bütün hediyelik eşyalarda ya nar var, ya Ararat. Gerçek nardan yapılan anahtarlık, kolye vs. Kültürlerinde çok önemli bir yerde özetle.
Duduk da yine simge olarak gördükleri önemli nesnelerden. Daha önce dediğim gibi, Türkiye’de ve Azerbaycan’da da farklı isimlerle çalınıyor olsa da, adı her neyse, o enstrümanın sesini duyunca benim de aklıma Djivan Gasparyan ve Ermenistan gelir. Almak istedim bir tane ama pazarda en ucuz 20 € civarında satılıyordu, paranın dibini görmüştüm çoktan. Bir dahaki sefere.
Bir başka sembol de nazar boncuğu. “Bizim lan o!” mu diyorsunuz? Onlar da öyle diyor, evet. Diğerleri kadar yaygın olmasa da, bizdeki gibi kem gözlere karşı nazar boncuğu görebiliyorsunuz hediyelik eşyacılarda.

Hiç yorum yok: