Böyle bir başlık 3 ciltlik bir kitaba yaraşır aslında, ama benimki biraz hızlısından bir özet olacak.
Türkiye'de demokrasi kavramını ters yüz eden sınıf ağırlıklı olarak bugün azamiyetle Kemalist diye adlandırılan vesayetçi sınıftı. Mesela onlara göre tek partili rejimin devamının sebebi "halkın demokrasiye hazır olmaması" idi, bu bahane çok geçerliydi mesela. Sonra bu söylemin devamı olarak, demokrasi kelimesi "birden fazla partinin olduğu rejim" anlamına geldi. Eğer seçime katılan iki parti varsa o ülkede demokrasi var olmak zorundaydı.
Bu literatürde demokrasinin iyiliği için yapılabilecek eylemler de tanımlıydı. Mesela sırf demokrasinin iyiliği için, askeri darbe yoluyla demokrasiye ara verilebilirdi. Ya da Vural Savaş'ın ortaya attığı gibi, militan demokrasi diye bir kurum var olabilir, ve bu kurum demokrasiyi koruyabilirdi. Savaş'ın kitabında önerdiği militan demokrasi, Türkiye'yi "irtica ve bölücülük"ten koruyordu, hukuk siyasi otoriteye göbekten bağlıydı. Literatürde militan demokrasi kavramı vardı zaten, ama orada kast edilen demokrasi "liberal demokrasi" idi, bizdekiyle arasındaki ufak bir nüansçıktı bu da.
Neyse, devir değişti, Kemalist düzenin bize öğrettiği bu demokrasinin yerini Sünni liberal demokrasisi aldı. Aldı ama, mekanizmalar baki kaldı.
Bugün demokrasinin anlamı gene bir düzleme, "darbe karşıtlığı"na indirgendi, demokrasi salt darbe karşıtı bir düzen olarak sunuldu. Türkiye tarihinin en demokrat partisi AKP'nin kurmayları literatüre aşağıdaki fantastik demokratik beyanatları kattılar mesela:
"Düşünmezsen Kürt sorunu yoktur", "Rum ve Ermenilerle milli olamazdık", "Devletime karşı suç işleyenleri vurmaktan hoşlanacağım", "İşkence konusunda hamdolsun ülkemizde sorun yoktur", "Nijeryalılara Türkçe öğrettik Kürtlere öğretemedik", "Polis halkımızla yakın sıcak ilişkiler kurmaktadır", "Ben zaten kadın erkek eşitliğine inanmıyorum", "Hatamız Tekel işçilerine merhamet etmek"...
Gene bugün, "teknik takip" adında yasal süreyi aşan ve 2 yılı bulan telefon dinlemeleri, insanların gizli deliller ile tutuklanmaları da Vural Savaş'ın savladığı militan demokrasiye çok benzer bir şekilde savunulmakta, dava konusunda şüphesini açıklayanlar "demokrasi düşmanı" olmakta, başkası adına kitap yazmak şüphesi "terör örgütü üyeliği olası delili" olarak değerlendirilmekte. Azınlıklar konusunda milim ile atılan adımlarda devlet adına çekinceler sunulmakta.
Özetle, yıllardır bir zümrenin yamuklukla empoze ettiği, bugün başka bir zümre tarafından başka bir yamuklukla empoze edilen, aradan liberterlerin, liberallerin, sosyal demokratların "Ama burayı unuttun, ama bunu da yapalım" diye cılız seslerinin duyulduğu sisteme Türkiye tipi demokrasi diyoruz. Türkiye'nin demokrasi yolculuğu denen şey, demokrasi tekelini ele geçirme savaşından ibaret.
Bu memlekete demokrasi kendiliğinden gelmedikçe, illa birileri getirmeye kalktıkça da bu resim değişmeyecek..
Türkiye'de demokrasi kavramını ters yüz eden sınıf ağırlıklı olarak bugün azamiyetle Kemalist diye adlandırılan vesayetçi sınıftı. Mesela onlara göre tek partili rejimin devamının sebebi "halkın demokrasiye hazır olmaması" idi, bu bahane çok geçerliydi mesela. Sonra bu söylemin devamı olarak, demokrasi kelimesi "birden fazla partinin olduğu rejim" anlamına geldi. Eğer seçime katılan iki parti varsa o ülkede demokrasi var olmak zorundaydı.
Bu literatürde demokrasinin iyiliği için yapılabilecek eylemler de tanımlıydı. Mesela sırf demokrasinin iyiliği için, askeri darbe yoluyla demokrasiye ara verilebilirdi. Ya da Vural Savaş'ın ortaya attığı gibi, militan demokrasi diye bir kurum var olabilir, ve bu kurum demokrasiyi koruyabilirdi. Savaş'ın kitabında önerdiği militan demokrasi, Türkiye'yi "irtica ve bölücülük"ten koruyordu, hukuk siyasi otoriteye göbekten bağlıydı. Literatürde militan demokrasi kavramı vardı zaten, ama orada kast edilen demokrasi "liberal demokrasi" idi, bizdekiyle arasındaki ufak bir nüansçıktı bu da.
Neyse, devir değişti, Kemalist düzenin bize öğrettiği bu demokrasinin yerini Sünni liberal demokrasisi aldı. Aldı ama, mekanizmalar baki kaldı.
Bugün demokrasinin anlamı gene bir düzleme, "darbe karşıtlığı"na indirgendi, demokrasi salt darbe karşıtı bir düzen olarak sunuldu. Türkiye tarihinin en demokrat partisi AKP'nin kurmayları literatüre aşağıdaki fantastik demokratik beyanatları kattılar mesela:
"Düşünmezsen Kürt sorunu yoktur", "Rum ve Ermenilerle milli olamazdık", "Devletime karşı suç işleyenleri vurmaktan hoşlanacağım", "İşkence konusunda hamdolsun ülkemizde sorun yoktur", "Nijeryalılara Türkçe öğrettik Kürtlere öğretemedik", "Polis halkımızla yakın sıcak ilişkiler kurmaktadır", "Ben zaten kadın erkek eşitliğine inanmıyorum", "Hatamız Tekel işçilerine merhamet etmek"...
Gene bugün, "teknik takip" adında yasal süreyi aşan ve 2 yılı bulan telefon dinlemeleri, insanların gizli deliller ile tutuklanmaları da Vural Savaş'ın savladığı militan demokrasiye çok benzer bir şekilde savunulmakta, dava konusunda şüphesini açıklayanlar "demokrasi düşmanı" olmakta, başkası adına kitap yazmak şüphesi "terör örgütü üyeliği olası delili" olarak değerlendirilmekte. Azınlıklar konusunda milim ile atılan adımlarda devlet adına çekinceler sunulmakta.
Özetle, yıllardır bir zümrenin yamuklukla empoze ettiği, bugün başka bir zümre tarafından başka bir yamuklukla empoze edilen, aradan liberterlerin, liberallerin, sosyal demokratların "Ama burayı unuttun, ama bunu da yapalım" diye cılız seslerinin duyulduğu sisteme Türkiye tipi demokrasi diyoruz. Türkiye'nin demokrasi yolculuğu denen şey, demokrasi tekelini ele geçirme savaşından ibaret.
Bu memlekete demokrasi kendiliğinden gelmedikçe, illa birileri getirmeye kalktıkça da bu resim değişmeyecek..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder