Marshall Berman'ın modernite ve kapitalizm üzerine kaleme aldığı ünlü kitabı Katı Olan Herşey Buharlaşıyor ile çok keyif aldığım bir sosyoloji dersinde tanıştım. Kitabın zihnimde kalan kısımlarını karaladığım, 3 yıl öncesine ait, dosyayı karıştırırken bu kitaba dair yazdıklarımı paylaşmak istedim.
Modernleşme kavramı üzerinde yoğunlaşan ve bu kavramı Paris, St. Petersburg, New York gibi modernitenin simgesi olan şehirlerin modernleşme süreçlerine paralel olarak açıklayan bu kitapta, Marshall Berman modernitenin içinde barındırdığı paradokslara değinirken dört önemli ismin fikirleri üzerinde durmaktadır. Bunlar; Nietzche, Goethe, Marks ve Baudelaire'dir. Berman’a göre modernite; ‘hem o hem bu yerine ya o ya bu’ parolasını kullanır. Bu durum modernitenin kutuplaşmayı da beraberinde getirmesine sebep olur.
Kitabın giriş bölümünde Nietzche’nin görüşlerine yer veren yazar, Nietzche’nin ortaya attığı nihilizm görüşü ile modernite arasında bir anoloji kuruyor. Nietzche’ye göre; modern toplum bir kafes olmakla kalmaz içindeki insanlar da o parmaklıklar tarafından şekillendirilir. Berman’a göre Nietzche’nin bu sözde bahsettiği kafes bir hapishane değildir; kafesin bütün yaptığı bir hiçlikler nesline duyduğu boşluğu sağlamaktır.
Kitabın birinci bölümünde Goethe üzerinde duran yazar, Goethe’nin eserinde yer alan Faust’u modern insanla özdeşleştiriyor. Faust’un temsil ettiği insan modeli, confirmist olmayan, marjinal ve entelektüel bir modeldir. Faust ‘yapmak’ için dünü, bugünü ve geleceği ‘yıkmak’ tadır; modern insanın da yaptığı budur aslında... Faust toplumsal ilerlemenin önemli insani bedeller olmaksızın elde edileceği bir dünya tasarlar; ama bunun bir bedeli vardır elbette. Hayatı trajediden ayırmak isterken kendi trajedisinin içine düşer. Berman kitabında Faust’u üç evre içinde ele alıyor: Faust önce hayalci, sonra aşık ve en sonunda da geliştiricidir veya modern insandır. Ancak tüm modern insanlar gibi Faust da bilinçli arzuların tatminiyle tatmin olmamaktadır.
Yazarın üçüncü olarak değindiği isim, Marks'tır. Bu kitabı yazarken referans alınan söz Marx’ın; '‘Katı olan her şey buharlaşıp havaya karışıyor, kutsal olan her şey dünyevileşiyor ve insanlar nihayet kendi yaşam koşulları ve diğer insanlarla olan ilişkileriyle yüzleşmeye zorlanıyorlar.’' sözüdür. Marx toplumu burjuvalar ve proleterler olmak üzere iki şekilde ele alır. Bujuvazi hareketin oluşturduğu ve kendi sonunu kendisi hazırlayan modernitenin yaralarını daha dolu ve derin bir şekilde sarabileceği yeni bir modernite ortaya koymayı ummaktadır. Ona göre dünyayı modern yapan kapitalizm modernitenin önünde bir engeldir.
Marx ‘kapitalist modernizm’in iki sonucu olduğunu söyler:
1. Tatmin edilemez arzular ve güdüler, sonsuz bir yaratma
2. Nihilizm, durdurulamaz yıkım ve hayatın darmadağın olması
Marx bunlara çözüm olarak komünizmi sunmaktadır. Ona göre; komünizm modernliğin tamamlanmış halidir. Diğer türlü burjuvazinin oluşturduğu modernizim insanlar arasındaki ilişkiyi yalnızca çıkar ilişkisine indirmektedir ve insanların savaştığı tüm özgürlükler yerine tek bir özgürlük koymaktadır o da ‘serbest ticaret’tir. Marx’ın asıl amacı,başlangıçta da değinildiği gibi burjuvadan bağımsız yeni bir modernizim ortaya koymaktır.
Yazar son olarak Baudelaire'den bahsediyor. Ona göre ilk modernist olan Baudelaire modernizmi ‘pastoral ve karşı pastoral’ (modernperestlik ve kültürel umutsuzluk) ismini verdiği iki ayrı cepheden değerlendirmektedir. Baudelaire göre; evet bir modernizm vardır ama bu güzelliklerle beraber sefalet ve kaygı duygusunu, modern insanın ödemesi gereken faturayı da getirir.
Yazar, Baudelaire’in eserinde geçen ‘gözler ailesi’ hikayesine de etkileyici bir şekilde değinmektedir. Bu hikayede Paris’in yıkıntı bulvarındaki ihtişamlı kafede oturan ‘modern insan’ ile ‘modernleşen dünyanın modernleşemeyen yüzünü ifade eden yoksul gözler’in buluşmasından bahsedilir. Modern dünya bütün esnek görüntüsüne rağmen hatlarını o kadar keskin bir şekilde çizmiştir ki; aynı kaldırımda bulunan ancak ihtişamlı kafenin duvarıyla ayrılan insanların anlık olarak bakışlarının birbiriyle buluşması bile inanılması güç veya çok özel bir durum gibi aktarılmaktadır.
Yazarın Baudelaire’den bahsederken üzerinde durduğu bir diğer kavram da ‘kaybedilen hale’ dir. Bu kavramla Baudelaire, değerlerin yozlaşması üzerinde durmaktadır. Bunu yaparken bir şairle sıradan bir insanın geceleri aynı genelevde buluşabildiklerinden bahsetmektedir. ‘Kaybedilen Hale’ ve ‘Yoksulların Gözleri’ aynı bulvarda geçer. Ama kaldırımda kaybedilen hale de insanlar kim olduklarını vurgularken; lağımda kaybedilen hale insanları için kim olduklarının bir önemi yoktur. Baudelaire göre, antimodern ile modern düşünür aynı bataklıkta bulur kendisini. Aradaki tek fark antimodernistin bundan duyduğu rahatsızlıktır.
Yazar, kitabın geri kalan kısmında Paris, St. Petersburg ve New York şehirlerinin modernleşme sürecinden bahsetmektedir. Berman'ın bu şehirler ile ilgili enfes anlatımına bir başka yazıda değineceğim.
1 yorum:
"antimodern ile modern düşünür aynı bataklıkta bulur kendisini. Aradaki tek fark antimodernistin bundan duyduğu rahatsızlıktır"
Bencede haklı,
Güzel bir yazı,
Kalın Hoşça,
Yorum Gönder