2011 Uludere katliamı: 29 Aralık 2011. http://yalnizdegilsinvan.wordpress.com

26 Mart 2010 Cuma

Partizanlık mı ikna edicilik mi?

"Bir toplumsal sözleşme olan anayasanın değişikliği için gereken asgari uzlaşma ortamının bile bulunmadığını" söyledi İstanbul Barosu Başkanı Muammer Aydın. Bence doğru bir tespit. Katılmamam mümkün değil. "Asıl amaçları hesap vermekten kurtulmak" buyurdu baro başkanı. İktidarın niyetinden de kendince emin olabilirsin. Haklı nedenlerin olabilir. "Bu değişikliğin bağımsız olması gereken yargıyı, yasamanın ve yürütmenin, dolayısıyla siyasal iktidarların denetimine ve güdümüne sokacağını, hukuk devleti olma niteliğini ortadan kaldıracak bir yöntem ve içerik taşıdığını" ifade etti Aydın. Tasarıyı incelemedim ama buna da eyvallah. Aydın "İstanbul Barosu'nun görüşü, anayasa değişikliği ile ilgili usulün doğru olmadığıdır" diyor ve baronun içeriğe dair bir tespitte bulunmadığını belirtiyor. Orda dur bakalım. Değişikliğin kabul edildiği taktirde ne gibi felaketlere yol açacağını söyleyen sen değil misin be kardeşim? Hem de Baro Yönetim Kurulu üyeleriyle birlikte yaptığın, yani açıkça İstanbul Barosu'nu bağlayan bir basın toplantısında. Hadi bunu da geçtim de... Sen hızını alamayıp ne yapıyorsun? AKP'nin başlattığı anayasa değişikliği sürecine "... özünde yöntem olarak 12 Eylül Anayasası'nın hazırlanma ve kabul sürecinden hiçbir farkı yoktur" diyorsun. Normal şartlarda senin görüşüne itimad edecek, fikrini ciddiye alacak birçok insanın dahi sana kıçıyla gülecek olmasına rağmen duramıyorsun bu benzetmeyi yapmadan. Bir baro başkanının kamuoyunu hukukçu sıfatıyla mantıklı ve nesnel argümanlarla ikna etmek yerine partizanlığını böylesine açık etmeyi seçmesini, öne sürdüğü mantıklı gerekçeleri yüksek paranoya ile ettiği bir iki lafla inandırıcı olmaktan çıkarmasını nasıl yorumlamak lazım? Sanırım Aydın herkesin kampını çoktan seçtiğini, tüm bu siyasal gerginliğe aklı selim yaklaşan, iki kampa da mutlak aidiyet hissetmeyen insanların tükendiğine kani olduğu için bu kadar umarsızca üflüyor savaş borazanlarını. Ne diyelim gazanız mübarek olsun ! (Radikal'deki ilgili haberin tam metni)

2 yorum:

semioticus (shelbyl) dedi ki...

Bu kadar tantana koparilan HSYK ile ilgili madde tam bir trajedi.

Bir kere yurutmenin gudumune girme diye bir durum ortada sayisal olarak yok. Siyasetin oradaki varligi, simdiki duzendeki varligindan hic farkli degil.

Ha peki olan ne? Yargitay'in sectigi uye sayisi azaliyor, "birinci sinif" hakimler seciyor uyeleri. Simdiye kadar HSYK ile Yargitay, futbol tabiri ile "aralarinda paslasiyorlardi". Artik onu yapamayacaklar.

Tek dert budur. Adam akilli degisiklik isteseler, ilk once oradan Adalet Bakani'ni attirmaya calisirlardi yillardir. Elestirilerin hicbirinde ona ses yok, neden? Kurulu duzende siyaet yok muydu?

Bir de yillardir "curumus hukuk sistemi, adaletsiz yargi" diye maval okuyan "solcu"lar birden "yargimiz yargimiz, yuce yargimiz" diye sarkilar soylemeye basladilar ya, ben ona yaniyorum.

Eren dedi ki...

Karşılıklı güvensizlik, daimi şüphe ve korku üzerine temellenmiş bir tarz-ı siyaset hakim Türkiye'de. Bu ortamda yapıcı öneriler hep güme gidiyor. En ufak itilaflar bile hayat memat meselesine dönüştürülüyor. Bu siyasi kısırlığın belki de tek çaresi seçim barajını düşürmek. AKP'nin neden bu öneriye karşı olduğu malum ama sözde tek dertleri siyasi ve ekonomik istikrarmış gibi koyuyorlar itirazlarını tabiki.