2011 Uludere katliamı: 29 Aralık 2011. http://yalnizdegilsinvan.wordpress.com

19 Mart 2010 Cuma

Ebedi Düşman: Emperyalizm

Nereden mi çıktı bu? Sosyalistler Çanakkale'de gösteri yapmışlar bugün, 18 Mart Çanakkale Zaferi'ni de "emperyalizme karşı kazanılmış ilk zafer" olarak lanse etmişler. Bu açıdan bakınca, tarihi yepyeni bir gözle okuyoruz: 1. Dünya Savaşı'nda İtilaf Devletleri emperyalist güçler iken onlara karşı savaşan İttifak Devletleri, yani Almanya, Avusturya-Macaristan, Osmanlı hiç emperyalist olmayan, ezilen devletlerin her zaman yanında yer almış modern zaman perileri idi.
Buradan daha büyük resme baktığımızda, asıl sorunun hala daha Soğuk Savaş zihniyetinden kurtulamamış olmamız olduğunu görüyoruz. Türk solu tek kutuplu dünyada yaşamaya alışamadı; onu da geçtim, Sovyetler Birliği'nin de en nihayetinde "emperyal" bir devlet olduğunu kavrayamadı. Kör öldü badem gözlü oldu, "köhne sol"un tek amacı "emperyalizme karşı savaş" kaldı. Emperyalizmin ne olduğunu bile bilmeden.
Aslında onları da çok suçlamamak lazım, eğitimde hala daha Ortaçağcı bakış açısının, siyasal olarak feodalitenin falan kısmen hüküm sürdğü topraklardayız. Bunlardan daha yakın tarihte zayıflamış emperyalizm nosyonu, herhalde 2500'lü yıllara kadar düşman olarak kalacaktır.

9 yorum:

Alp dedi ki...

halkın kurtuluşu partisi üyelerinin böyle bir slogan ile etkinliklere katılması doğaldır. doğal olmayan onların sosyalistler olarak nitelenmesi. fraksiyonel farklılıkların kendi içerisinde yarattığı tutarsızlıklar ayrıca tartışılır ancak, kurtuluş savaş'ının dahi emperyalist bir savaş olmadığını belirten sosyalistler de var. bunu da es geçmemek lazım.

solun tek kutuplu dünya travmasından genel olarak çıkamadığı, ya liberal savrulmalar gösterdiği ya da ulusçu bir düşünce yapısı ile özünü kaybettiği aşikar. ancak "en nihayetinde sovyetler de emperyal bir devletti" ifadesi bana fazla keskin geldi. emperyalizm, lenin'in tanımlaması ile anlamlıdır; emperyalizm kapitalizmden ayrı bir noktada ele alınamaz.

öte yandan yazıda verilen fikre katılıyorum; salt anti-emperyalizm slogancılığı ile sol siyaset yapmak bugün bir hayli popüler. ancak aklını henüz kaybetmemiş sosyalist bir fikriyattan da söz edebiliriz. çöpe atmamak gerek.

semioticus (shelbyl) dedi ki...

Bir ulkenin gerek toprak kazanimi, gerekse ekonomik ve politik egemenlik kurarak diger ulkeler uzerinde bir pozisyona gecmesi degil midir emperyalizm? Sovyetler Macaristan'da, Cekoslovakya'da falan ciceklerle karsilanmadilar sonucta.

Sovyetler'in amaci "emperyalizmi yikmak" olabilir; lakin bu sirf bu dogrultuda emperyalist bir politika guttugu gercegini degistirmez. En iyi ihtimalle "iyi emperyalizm-kotu emperyalizm" ayrimi yapilir. Zaten Sovyetler Lenin zamaninda bu kadar emperyal degillerdi, daha sonraki donemlerde gerceklesti "tek devlet" politikasi.

Ben sosyalist fikriyati hepten cope atmiyorum, lakin sosyalist fikriyatin bir silkelenip kendine gelmesi sart.

stormbringer dedi ki...

Öncelikle böyle bir günün aklınızda yarattıklarına ve konuyla ilgili olarak yapmış olduğunuz sosyalizm eleştrisine katılmak mümkün değildir.

Bir kere oraya giden hkp üyeleri İttifak Devletleri'nin emperyalist olmadığını söylemeye değil başka bir tarihsel gerçekliğin altını çizmeye gitmişler. Bu gerçeklik; sosyalizmin karşı çıktığı temel noktalardan "biri" olan emperyalizmdir.

Sözü daha fazla uzatmadan ve ayrıntıya girmeden olaya farklı bir pencereden bakabileceğimiz birkaç soru soralım:
1. Çanakkale'ye gelip dayanan emperyalizm eğer burayı geçseydi çarlığı yıkıp iktidara gelen "emeğiyle kazanan güzel insanlar"ın 2 yıl sonra yapacağı devrime müdahele etmeyecek miydi?
2. Emperyalist saydığınız, emperyalist saydığım Osmanlı, Avusturya-Macaristan ve Çarlık Rusyası Çanakkale'nin bir ayağı olduğu 1.Dünya Savaşı ile yıkılmadı mı?
3. Yeni kurulacak Türkiye Cumhuriyeti'nin kurtuluş mücadelesinin ve başka bağımsızlık savaşlarının tetikleyicisi olmamış mıdır?
4. Bu savaşla beraber Sovyetler ile Türkiye Cumhuriyeti arasında gerek Kurtuluş Savaşı gerekse Cumhuriyet'in ilk yıllarında ilerici devrimlerin yapılmasında gerçekleşen Türk Devrimi'nin arkasındaki dayanışmanın temelleri atılmamış mıdır?

Yukarıdaki soruların cevapları, hkpli olmayan biri olarak, sanıyorum hkp'nin de hemfikir olduğu cevaplar olacak ki temelde bunlar sosyalistleri onurlandıracak tarihsel gerçeklerdir.

Eleştirmek, soru sormak, sorgulamak, isyan etmek insan olmaktır; çok önemli bir erdemdir. HKP'nin, başka sosyalist tanımlı partilerin ve genel olarak Türkiye'deki solun çok önemli eksikleri olduğunu ben de düşünüyorum, belli ki siz de. Ancak eleştirmek için doğru soruları sormak, çıkarımları sağlıklı yapmak gerekir. Ortaokul tarih anlatımlarından yola çıkarak sol eleştirisi yapmak; entellektüel birikimlerin duvara toslaması anlamına gelebilir.

semioticus (shelbyl) dedi ki...

Madem oyle, once Rus Devrimi'nden baslayalim. Hani mutlaka biliniyordur da, biz bir daha soyleyelim kavramlar karismadan.

Rus Devrimi 1917'de birden olmus bir devrim degildir, zaten Carlik ilk ciddi darbeyi 1905'te almistir. Bunun yanisira, Canakkale Savasi'na kadar Rusya'nin durumu superdi de Canakkale ile yikildilar gibi bir durumda soz konusu degil, butun cephelerde Rusya cokuntuye ugramakta idi.

Hal boyleyken, Canakkale'yi emperyalizmin yikilisinin ilk zaferi olarak lanse etmek (ben demiyorum bunu, gosteriyi yapan HKP'liler diyor) abukluktur.

Bunun yanisira, emperyalizm adina yapilmis bir savasta kazanilan zaferi "Emperyalizme karsi kazanim" olarak gostermeyi benim tarih ahlakim kabul etmiyor. "250000 sehit (ki bu sayi da artip duruyor) verdik emperyalizme karsi" gibi bir soylemi sadece sonuc ekseninde degerlendirip benimseyemeyiz.

Bunun yanisira, Sovyetler ile Turkiye Cumhuriyeti arasindaki "cikar iliskisi"ni "emperyalizme karsi ortak ulku" makyajiyla lanse etmeyi de gene yukarida bahsettigim sebeplerden kabullenemiyorum.

Ki yukarida da belirttigim gibi, Lenin'in emperyalizm tanimiyla Stalin'in icraatleri itibariyle Sovyetler'in geldigi noktaya bakarsak; emperyallik nerede baslar nerede biter kafa karisabilir.

Bir sosyalistin Canakkale Zaferi ile ovunmesi belki de dogaldir, bilemiyorum. Lakin bu yazinin esas elestirisi; gunumuzde geldigimiz noktada solun bir fraksiyonunun sadece "antiemperyalizm" sloganiyla siyaset yapmasidir, ki zannimca bu "kohnelik"tir, ezberciliktir.

ekim dedi ki...

Shelbylcim,
"Sadece anti-emperyalizm sloganiyla siyaset" yapmak yanlistir demissin. Bu asagi yukari bir liberale "sadece ozgurlukler uzerinden siyaset yapmak yanlistir" demeye denk geliyor. Emperyalizme karsi savas kendisine sol diyen herhangi bir hareketin (CHP filan demiyoruz tabi burda) benimsemesi elzem olan bir tavir. Buradaki eylemcilerin emperyalizmden ne anladigi konusunda tartisabiliriz elbet, fakat sol siyasetin temel ogeleri nelerdir dersen esit ve ozgurluk "grand theme"leri altinda anti-emperyalizmden bahsetmeden gecmek mumkun degil.

Bunun disinda, Canakkale Savasi'nin emperyalizme karsi kazanilmis ilk zafer olduguna ben de katilmiyorum. Emperyalistlere karsi verilen her savas anti-empreyalisttir diye bir kaide yok. Sadece sonuc degil niyet de onemli.

Diger yandan, Sovyetler ile diger emperyalist gucler arasindaki kiyaslamayi birebir dogru bulmuyorum. Sovyetler'in tarihsel surecte (ozellikle 60lar ve sonrasinda) evrildigi emperyal devletle kurulus asamasindaki icraatlerini birbirinden ayirmak gerekir. Daha da otesinde, Stalin ve sonrasi donemdeki uluslararasi politikasinda bile ideolojik mucadelenin tamamen goz ardi edildigini soylemek yanlis olur.

stormbringer dedi ki...

Aslında yorumunuzdan yola çıkarak hem verimli hem de "günlerce" sürebilecek bir dizi tartışma konusu yaratılabilir; ancak belli başlı noktaları vurgulamakta yarar var.

Öncelikle vurgulamalıyım ki; Rus Devrimi'nin birdenliği ilgili bir şey söylemedim ben tek cümlede tarihsel bir sonuç yazdım.

Abukluk ve fraksiyon konusunda ise özellikle 1980 sonrasında solun çoğunluğunun hele de söylemsiz ve partisiz solun öncüsü olan uras ve baskınlar maharetiyle boğazına kadar pisliğe battığı rahatlıkla söylenebilir; ancak halen daha pisliğe bulaşmamış yerler de var.

"Çıkar ilişkisi" meselesi ise uzunca zaman solun önemli sorgulamalarındandır; ama Uğur Mumcu'nun konuyla ilgili güzel yazıları vardır. Fotoğraf koymak kolay; ama okumak zor değil.

Dünyanın birçok memleketinde halen canlılığını koruyan antiemperyalizm konusunda sola yöneltilen eleştirilerin benzerliğini burda da görmekten dolayı şaşırdım açıkçası ve yorumumun asıl tetikleyicisi belki de buna karşı bir tepkiselliktir(seçimlerde Hindistan soluna karşı yöneltilen eleştirilere Prabhat Patnaik'in solun anti-emperyalizm algısına dair güzel bir karşı eleştirisi vardır; öneririm).

Neticede, benim eleştirinize karşı yapmış olduğum yorum ne hkp'yi savunmak ne de sizin fikirlerinizi değiştirmek amacı taşımaktadır. Farklı noktalardan bakıldığında günümüzde geçerliliğini koruyan tehlikelerin dillendirilmesinin, tarihsel gerçekliklerin küçümsenmemesinin köhnelik olarak eleştirilmesi internet sözlüklerinin yaratmış olduğu sanal mastürbasyon kalıntısı eleştirel caz sesleriyle inleyen, devrimci kavganın hiçbir yerinde kendine yer bulamayan; ancak kendini en ilerici sayan "ben nesli"nin yalancı sanrılarından haykıran malumatın modern zamanın eleştiri için eleştiri durağına uğradığı kesindir. Sorulması gereken soru bu durağın gerçekten de ahlaklı ve ilerici bir yer olup olmadığıyla ilgilidir.

semioticus (shelbyl) dedi ki...

@ekim

Zaten sosyalizmin derdi bir cok temasi olmasi degil mi? Mesela bir liberal "benim derdim laissez faire laissez passe" der biter, liberteryen "freeeeeeeedooooooooooom" diye bagirir. Sola geliyorsun, Leninist'i var, Trockist'i, Maoist'i, Stalinist'i, ohohoooo. Cok komplike. Bu komplikasyondan kendini "ulusalcilik" ile temellendiren bir "antiemperyalizm" cikmasi sakat bir durum.

Zaten yorumlarda da ifade ettim, hepsi Stalin'in icraatleri, verdigim ornekler 1945 sonrasina ait zaten. Ben Stalinistleri de sevmem zaten.

@stormbringer

Aslinda konuyu oyle ozetleyebiliriz. Ben "eylemcilerin" ve dolayisiyla turkiye'deki solun genel olarak emperyalizm algisini elestirirken sanki tum tarih boyunca algilanmis emperyalizmi elestirmisim gibi olmus.

Fakat bence sosyalistlerin emperyalizm tanimini ve o var olan olguya yaklasimini ciddi revize etmeleri gerekmekte, zira eski camlar bardak oldu.

Eren dedi ki...

@ shelbyl

Aslinda bir sosyalist nasil "ben anti-emperyalistim" deyince is bitmiyorsa bir liberal "benim derdim laissez faire laissez passe" deyince de is bitmiyor. Nasil farkli sosyalizmler varsa benzer sekilde farkli liberalizmler de var. Insanlari emperyalizme karsi mucadeleye cagirmak sosyalistler icin muglak bir ortak payda. Neyin emperyalist oldugu neyin olmadigi konusunda sosyalistler fikir ayriligi yasayabilir. Ama benzer sekilde "birakiniz yapsinlar birakiniz gecsinler" gibi muglak bir ifadeden de farkli liberal akimlar farkli seyler anlayabilir. Kimin neyi ne kadar yapabilecegine veya nereden nasil gecegine dair liberal toplumlar arasinda farkliliklar yok mu? Liberalizmin bir siyasi dusunce olarak evrilmesi de onceki liberalizmlere (ornegin klasik liberallere) sonrakilerin (high liberalism) tepkisi/elestirisi seklinde olmamis midir?

Kendini "ulusalcilik" ile temellendiren bir "antiemperyalizm" tabiki sakat ama bu, bahsettigin komplikasyonun (Trockizm, Maoism, Leninizm vs.) bir sonucu degil bir parcasi gibi geliyor bana.

semioticus (shelbyl) dedi ki...

@eren

Ben liberalizmin iki tipini goruyorum sadece: kalsik ve klasik olmayan. Buradan "her liberal ayni sekilde dusunuyor" sonucuna varamayiz, fakat liberallerin kendi icinde "solcular" kadar itilafa dusmedigini soyleyebiliriz.

Fakat buradaki asil sorun emperyalizm ile "laissez faire lissez passer"nin muglaklik derecesi. Emperyalizm somut sekilde tanimlanamayan, ama her solcunun "benimsedigi" bir kavram. Bir liberal "o kadar da birakiniz yapsinlarci degilim" ben der, derse de sosyal demokrat olur zaten. Fakat bir solcu "ben antiemperyalistim" dedikten sonra kendisine "nasil antiemperyalist olurum ben?" diye soruyor bence.

Sanirim biraz karisik oldu ama anlatabildim umarim.