Bir maç düşünün, en iyi, yıldız oyuncunuz hücuma hiç katkı yapamamış, pivot oyuncunuz 1/10 serbest atış isabet oranıyla oynamış, yedek oyun kurucunuzdan sakatlığı sebebiyle çok fazla katkı alamıyorsunuz, 2. pivotunuz faul problemine girmiş vs. Bu maçta, en azından yenik durumda olmayı beklersiniz değil mi? Hayır, 3. çeyreğin ortası, ve belli bir süredir +5 farkla öndeyiz.
Peki nerede geliyor başarı? Birincisi, turnuvanın başından beri övüp bitiremediğimiz, ve istikrarı yakaladığımız tek alan olan savunma disiplini. İşte takım olma hüviyeti burada ön plana çıkıyor. İlk yarıda, birden atıl pozisyonda kalan iki uzunumuzun hızla geriye dönüp içeriyi kapattığı bir pozisyon vardı, sayı yaptırmadık Velickovic'e. Ya da Ömer'in ileride smacı vurduktan sonra hızla geriye dönüp adamını engellendiği bir pozisyon vardı 3. çeyrekte. Böyle spesifik örneklerin yanında, hem kısaların, hem uzunların; hücumdaki dinamizmini katlayan bir savunma dinamizmi olduğunu da görüyoruz. (Burada bir parantez de hücumdaki, her ne kadar bu akşam eskiye döner gibi olsak da, geçmişe oranla artmış hareketliliğimiz için açmak lazım.)
İkincisi, Kerem ve Ömer'in inanılmaz ikili oyunları; ve hatta bunun ötesinde, Kerem'in inanılmaz performansı. Uzun zamandır, turnuva düzeyinde, Milli Takım'da bu kadar inisiyatif alan, bu kadar başarılı oyun kuran, bu kadar dengeli oynayan bir oyun kurucu görmemiştik. Ender'in zirveye ulaştıktan sonra biraz duraklaması ve de sırtındaki hafif sakatlığı nedeniyle katkısının "azaldığı" zamanlarda, Kerem'in kalite farkı belli oluyor. Şu ana kadar 7 asistle oynadı, dile kolay.
Üçüncüsü, bench katkısı. Bugün Semih beni en sonunda utandırdı. İstikrarlı bir şekilde, azar azar da olsa arttırdığı performansına zirve yaptırdı bugün. Bunun yanısıra, kenarda bir Sinan, bir Oğuz, bir Ender her zaman hazır bekliyorlar. Bunun güveni ilk 5 oyuncularına da yansıyor tabii ki.
Ve dördüncüsü, Hidayet ve Ersan'ın rolünün iyi belirlenmiş olması, ve de inisiyatif alması gereken zamanları iyi belirlemeleri. Bugün Hidayet hücumda çok etkisizken Ersan sazı eline aldı. Hidayet, eski Hidayet değil; fazlasıyla olgun. Eskiden "hücumda bir tek benim elime bakmak zorunda galiba takım" diyen Hidayet, bugün "atamıyorsam attırırım arkadaşım" düsturuyla oynamakta. Ersan'ın 2 sene önceki Ersan'la uzaktan yakından alakası yok. Ne yaptığını biliyor.
Takım olarak moral bu kadar yüksekken, bu olumsuzluklara karşın (Hidayet'in şut yüzdesi: 1/14) maçı önde götürebiliyor ve genç Sırbistan'ı kilitleyebiliyorsak bu işi becermişizdir biz. Bu akşam kazansak da kaybetsek de, bu takım madalyayı alır.
N'olur, ama n'olur şu savunma direncimizi kaybetmeyelim. Hüviyetimizi bulmuş olalım bu sefer, yıllardır dinlediğimiz "2010 yılının takımı" bir ekol olarak doğsun.
Yazının özeti: Maçın bitimine 46.1 saniye kala pota altında Krstic'e yaptığımız üçlü sıkıştırma ve ardından gelen top kaybı.
Maç sonu eklemesi: Uzatmada "0" sayı attılar. Sıfır. Budur.
4 yorum:
yazıyı yedirmeye niyetliler sana bak =p
Yer miyiz biz be?
abi 4. periyot ve uzatma bana tam adını hatırlayamadığım "ek$i mizah dergisi"ndeki bi' şeyi hatırlattı. basket takımının başına lucescu gelmiş de, bir maçı 2-o türkiye kazanmış gibi bi' şeydi =) hey maşşalah..
bu arada yusufun selamı var =p
Abi, ilim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir. Aydin Ors zamanindan beri, ilk defa Turk milli takiminin karakterine uygun bir oyun oynuyoruz.
Biz savunuruz, mucadele ederiz, gaza geliriz. Baska milletlerin "Hit, break, smash" diye tezahurati var mi? Yok. Biz "vur, kir, parcala" diye oynariz bu oyunu :)
Iyi savunma basari getirir. Savunma herseyin basinda gelir.
Yorum Gönder