2011 Uludere katliamı: 29 Aralık 2011. http://yalnizdegilsinvan.wordpress.com

14 Aralık 2009 Pazartesi

Demokratik acilim neden basarisiz oldu?

"Ben biliyordum boyle olacagini" demek anlamsiz belki ama hakikaten ben biliyordum boyle olacagini. Acilim fikri daha ilk ortaya ciktiginda, CHP ve MHP haric ulkenin buyuk cogunlugu iyimserken bile, bu isin bu noktaya gelecegi belliydi. (Agustos ayinda Tugba Ozercan'a, ve sonra Burak'a uzun uzun anlatmistim neden karamsar oldugumu. Burak "Iskembe'ye yazsana" dedi ama tembellik iste... Neyse ki simdi final haftam ve dogal olarak ders calismak yerine ugrasabilecegim bir mesgale ariyorum).
Acilimin basarisiz olmasinin en onemli sebebi hukumetin meselenin ve cozum arayisinin profilini bu kadar yukseltip konuyu ulkenin tek gundemi haline getirmeleridir bence. Hazirliksiz olmalari, muhalefetin uyusmaz tavri, DTP'nin etkisiz elemanligi da bir nebze etkili olmustur tabi ama bence bu ikincil sebeplerin hepsine ragmen basarili olunabilirdi -- eger Acilim bu kadar "acik" bir sekilde yapilmasaydi.
Halbuki Israil-Filistin baris surecinin tarihinden cikarilabilecek cok acik bir ders var. Bilmeyenler icin kisa bir ozet: 1991'de ABD ayni AKP'nin yaptigi gibi "artik bu sorunu cozmenin vakti geldi" diyerek herkesin herkesle acik acik konusabilecegi buyuk bir Orta Dogu barisi konferansi toplamaya karar verdi. Soguk savas yeni bitmisti, ABD dunyanin mutlak super gucu olarak bu soruna ortak mantik cercevesinde bir cozum bulmak icin gerekli sartlarin hazir oldugunu tahmin ediyordu. Madrid'deki gorusmelere Orta Dogu'daki butun ulkeler devlet baskani duzeyinde katildi. Acilis toplantisi televizyonlardan canli olarak yayinlandi ve milyonlarca insan butun dikkatini konferansa cevirdi. Sonuc? Araplar arasindaki en "hardliner" liderler surekli soz aldi. Iki taraf da israrla kirmizi cizgilerinden bahsetti, onlari canli yayindan izleyen halklarina surekli olarak "karsi taraf fedakarlik etmeden biz asla etmeyiz, merak etmeyin" mesaji veren, ic politikada ellerini guclendirecek konusmalar yapti. Sonunda konferans bir hafta dolmadan dagildi ve baris surecinin en buyuk fiyaskosu olarak tarihe gecti.
Bundan birkac ay sonra Norvec Disisleri bakanliginda calisan orta duzey birkac burokrat kendi tanidiklari Filistin ve Israil'li meslektaslari ile gayriresmi bir calisma grubu kurdu. Ilk toplantilarinda birkac basit kural uzerinde anlastilar: birincisi, gorusmeler tamamen gizli tutulacak ve hatta iki tarafin Disisleri Bakanlari bile haberdar edilmeyecek. Ikincisi, cozumunun zor oldugu bilinen konular uzerine kesinlikle tartisilmayacak ve once ortak payda bulunabilecek sorunlar tek tek ele alinacak. Grup bu sekilde ve aralarinda gittikce daha siki bir arkadaslik ve guven ortami gelistirerek birkac ay calisti. Aradaki mesafe kapandikca en cozulmez sanilan konularin buyuk cogunlugu icin bile bir orta yol bulunabilecegi farkedildi. Kaydadeger bir asama kaydedildikten sonra Disisleri bakanlarina haber verildi. Iki tarafin bakani da liderlerine haber vermeden gorusmelere devam edilmesi icin gruba izin verdi ve bir sure sonra kendileri de calismalara dahil oldu. En sonunda Arafat ve Rabin'e bilgi verildi ve kalan meseleler onlarin katilimi ile cozume baglandi. (Oslo'nun devaminda baris gelmedi tabi ama bunun bambaska nedenleri var).
Filistin-Israil baris sureci ile Turkiye'deki acilim arasinda cok acik bir paralel var bence, ve maalesef sonuc da (Madrid konferansina) benzer olacak. Bu kadar uzun suredir devam eden bir sorunu cabucak cozmek iddiasi ile ortaya ciktiginiz zaman ve daha onemlisi butun gozleri uzerinize cevirdiginiz zaman herkes bagirmaya basliyor, ve en cok bagiranlar da hep en uctaki fikirleri savunanlar oluyor. Uctakilerin bagirmasi merkezdekileri de uca dogru cekiyor; AKP MHP'ye oy kaybetmemek icin ileri adim atamiyor, DTP PKK'dan etkisiz gorunmemek icin talep edebileceklerinin maksimumunu istiyor. Neler uzerine anlasilabilecegi degil, neler uzerine anlasilamaycagi haber oluyor. Ulkenin butun gundemi bu sorun haline geldigi anda ortama sabir, anlayis ve uzlasma arayisi degil acelecelik, tatminsizlik ve talepkarlik hakim oluyor.
Umalim ki bu badireden en az hasarla cikip kendi Oslo surecimizi baslatabilecek ortami kisa surede yaratabilelim.

6 yorum:

Feryaz dedi ki...

Konuya Israil-Filistin sorunu uzerinden karsilastirmali bakmak ilginc bir yontem olmus. Tabi Kurt sorunu dunyada esi benzeri olmayan bir sorun degil. Ancak Oslo gorusmelerini ornek alan bir conflict resolution (catisma cozumu?) yontemi Kurt sorununun cozumunde iyi bir ornek olmaz. Filistin uluslararasi taninmisligi olan egemen bir devlet olmasa da ozellikle Arafat'in son donemlerinde ortak bir yonetime, temsile sahip bir toplumdu. Norvec'li diplomatlar Filistin halki adina konusma yetkisine sahip kisileri bulabildiler. Ancak Turkiye'deki Kurtler adina konusma yetkisini elinde bulunduran bir organizasyon yok- bu yetkiye sahip oldugunu iddia eden birden cok grup ve orgut var. Devlet DTP ya da PKK liderligini muhattap almaya kalksa dahi - ki bolge oylarinin onemli bir kismini elinde tutan AKP buna asla izin vermez - bu gruplarin Kurt halki icin baglayici karar alabilmeleri olanagi yok. Bu durumda muhtemel bir cozum ancak acik politikayla saglanabilir. Tabi AKP acmayi onerdigi reform paketini kendisi disinda hic bir grupla tartismadigi icin bu paketin ne denli acik bir politikayi yansittigi su goturur. Kurtleri temsil eden tek bir politik aktor olmadigina gore, olasi bir reform paketi en azindan AKP, DTP ve bazi sivil toplum orgutleri (az cok aktif olanlar - IHD vs) arasinda tartisilmali. Tabi MHP ve CHP'nin tahmin edilebilir tepkilerinin ve PKK'nin kendi cikarlari dogrultusunda yapacagi eylemlerin sureci baltalamamasini saglamak bir hayli zor olacak.

semioticus (shelbyl) dedi ki...

AKP oy kaygisini alt etmek icin Ahmet Turk gibi "siyaseten yasakli" (bayagi doldu zaten liste) isimlerle konussun bence.

Cagatay Bircan dedi ki...

Guzel yazmissiniz Alpercim, eline saglik. (Bir ekleme: Oslo'nun devaminda bir de Nobel baris odulu vermislerdi ama verdikleriyle kaldi.)

Gundemi sadece acilim ile doldurmak basarisizligin sonuclarindan birisi elbette, cunku sureci tamamen politik hale getirdi, bence dogu'daki dtp yuruyusleri, izmir ve diger bati illerindeki anti-dtp yuruyusleri hep bunun gostergesi. Zaten son bes senemizin siyasi modasi yuruyusler bildiginiz gibi. Benim korktugum nokta icinin cok da fazla doldurulmadan milletin onune getirilmis acilimin hukumet tarafindan buyuk bir istahla tek konu haline getirilmesinin sebebinin ekonominin gidisati olmasidir. Kriz bizi teget gececek diyerek savrusturulan ve Turkiye'ye Bati'dan daha gec geldigi icin Turkiye etkilenmedi denilen krizin suphesiz Turk ekonomisine buyuk hasari oldu. Daha onemlisi, bu hasar AKP'nin oy tabanini da muthis bir sekilde etkiliyor, ve dogal olarak iktidarda olan partinin oy erozyonuna ugramasi trendini daha da artiriyor. Senenin baslarinda erken secim laflari da dolasirken etrafta AKP'nin Kurt acilimini bu denli hizlica ve acemice yapmaya calismasi bana bolca oy kaygisindan oturu gibi geliyor. Sonucta diger partilerin artik vekil cikaramadigi dogu illerinde ondeki tek engel DTP idi, ve Kurt sorununa sahip cikarak AKP DTP'yi alt etmeyi planliyordu muhtemelen. AKP ekonomi kotu gitse bile yine popularitesini koruyacaktir muhtemelen, ama bu sefer damardan girmeye kalktilar Kurt sorununa ve bu giris bolca populist kaygilarin tutsagi oldu gibime geliyor.

ahmetkizilay dedi ki...

bir diplomat, bir siyaset bilimcisi ve bir ekonomistten dinledik... :D
elinize saglik...

Alper dedi ki...

Haha ben diplomat mi oldum yani?

Feryaz'cim, iki olay arasindaki bariz yapisal farklar olduguna katiliyorum. Benim dikkat cekmek istedigim paralel daha basit birsey ama. Iki meselede de (her muzakerede oldugu gibi) bir "masa onu" (AKP-DTP arasi) bir de "masa arkasi" muzakere var (AKP-MHP/CHP arasi ve DTP-PKK arasi diyelim). Secilen muzakere stratejisi, bu iki cesit iliskinin muzakerelerin gidisatina nasil yon verdigi konusunda belirleyici oluyor. Bahsettigin secilmis temsilcilik sorunu bence o kadar da onemli degil. Onemli olsa bile bu faktor "acik politika" izlenmeini ne kadar gerektirir emin degilim. Kurt halkinin rsmi bir temsilcisi olmasa bile yapilabilecek cok sey vardi bence. Mesela PKK'nin dag kadrolari ile gizli gorusmeler yapildigini (aracilar vasitasi ile bile olsa) biliyoruz. Bunlar derinlestirelbilirdi. MHP ve CHP ile "low stakes" gorusmeler yapiblabilirdi. DTP'nin parlamento icindeki durumu normallestirilebilirdi.

Cagatay'in dedikleri de mantikli ama ben ekonomik sebeplerden cok Erdogan'in bir legacy birakma arzusunun ve ordunun etkinligini daha da azalama istediginin daha onemli oldugunu dusunuyorum. Sonucta global bir kriz yasanirken sucu uzerlerinden atmak o kadar da zor degil.

ekim dedi ki...

Alper'e katiliyorum ve eline saglik abi diyorum. Ornegin, Kurtce kurslarin acilmasi ve televizyonda Kurtce yayin gibi meseleler su acilim surecinden daha az tantanali sekilde halledilmisti, cunku daha "low stake" meselelerdi. Ama bir anda DTP'ye taleplerin nedir diye sorulunca bagimsiz Kurt ordusu kurmaya kadar varan (galiba Apo'nun fikriydi - yamuluyorsam duzeltiniz) konular gundeme geliyor ister istemez.