Newroz konusunda derli toplu bir şeyler yazmak o kadar zor ki, insan nereden başlayacağını bilemiyor. Anlatacağım şey basit aslında: Bugün yaşananların hepsi ya planlı, ya da beklendik idi, zira Türkiye Cumhuriyeti devletinin en iyi bildiği şey, kitlelerin muhalefet gücünü kırmak, basitleştirmek (bkz: 1 Mayıs törenleri) ya da kitleleri birbirine düşmanlaştırarak ellerini yıkamaktır (bkz: Sivas katliamı)
Newroz konusunda da -ki Newroz sadece bir bayram değildir, Kürd ulus bilincinin yaratılmasına hizmet etmiş Demirci Kawa efsanesi ile birleşen bir kutlamadır- devletin mantığı aynı: Bayramı resmileştirelim, bizim istediğimiz gibi kutlansın, öyle kutlamayanlar da bölücü törörcü olsun. (Çünkü 90'lardaki "Kürt yoktur, Newroz da yoktur" politikasının artık iflas ettiği bir gerçek)
Olayın böyle olduğunu gösteren iki durum var: Birincisi, bir bayramı tatil günü kutlamayı istemek, dünyanın en normal işidir. ABD'de aynı zamanlarda kutlanan St. Patrick günü (17 Mart) eğer haftaiçine denk geliyorsa geçit törenleri haftasonu yapılır. İkincisi, devletin 18 Mart günü kutlamayla bir sorunu olmadığı, Çırağan Sarayı'nda aynı gün GÜNSİAD'ın verdiği davetten belli. Devlet ile uyum içinde çalışan kapitalin 18 Mart günü kutlaması sorun değil, ama halkın kutlaması sorunlu? Diğer bir deyişle: "Newroz 18 Mart'ta kutlanacaksa onu da biz kutlarız."
Çoğunluğunun devletin gayriresmi Halkla İlişkiler organı pozisyonunda olduğu medyanın tepkilerine de bakarsak, bu politikanın izdüşümünü görmek kolay olur. Newroz'un erken kutlanmak istenmesini doğal bir durum olarak değil de bir "garip istek" olarak gören medya, kutlamalar için "erken Nevruz" tabirini kullanıyor. Kutlamalarda çıkan olayları anlatırken "Polis: 1 BDP: 0" diye skor tutan Güneş'ten, çıkan olaylarda "1 ölünün olduğu iddia edildi" diyerek kıvırmanın 3. derecesine geçen Radikal'e tutum aynı. (Vakit ve Hürriyet'i alıntılamaya dahi gerek duymuyorum) Türklerin okuduğu gazetelerden alabileceği mesaj belli: "BDP gene olay çıkarttı. Nevruz gibi güzel bir günü bile doğru düzgün kutlayamıyorlar."
Halbuki ortada net bir bile bile lades durumu var. Devlet izin vermediği, polisi ileri sürdüğü kutlamalarda olay çıkmayacağını bilmeyecek kadar aptal bir kurum değil. Ortada bir alışılmış refleks var, devletin gösteriye izin vermemesi, kitlelerin buna direnmesi, polisin biber gazı ve tazyikli suya sarılması, kitlelerin kaldırım taşlarını polise atması... İş "şiddet", "maddi hasar" noktasına varınca zaten devletperest toplum "onlar da yürümeseydi, yapmasaydı, taş niye atmışlar" argümanı ile, en baştaki izinsizliğin mantıksızlığını kanıksar hale geliyor.
Bütün bu gerilim, devletin bir taşla üç kuş vurmasına yol açıyor:
- Newroz kutlayan "iyi Kürt-kötü Kürt" ayrımı oluşuyor.
- Newroz'u Nevruz'a dönüştürüp devlet tekeline almanın yolu açılıyor.
- Kürt mücadelesini "kutlayabilme özgürlüğü"ne indirgeyecek bir yol açılıyor.
Bu son maddeyi biraz açayım. AKP hükümetinin Kürt sorununa çözümsel yaklaştığına dair iki büyük argümanı var: 1. TRT Şeş'i açtık 2. Oslo'da görüştük. Sanki Kürtlerin bütün anadil mücadelesi devlet sponsorluğunda televizyondan şarkılar türküler dinleyebilmekmiş gibi, ya da daha önce devlet hiç PKK ile görüşmemişçesine sonuçsuz bırakılan bu açılım büyük bir lütufmuş gibi yansıtma. Bu indirgeme "daha ne yapalım?" boyutuna geliyor zamanla. Bu minvalde bakarsak, 5 yıl sonra Newroz'un Taksim'de kutlanmasına izin veren, ya da resmi bayram ilan eden devlet dünyanın en büyük ihsanını eylemiş gibi davranacak muhtemelen. İnsanlar da "iyi de doğal olan buydu zaten, istenen bunun ötesi" diyemeyecek.
Yani "yahu devlet de izin versin de insanlar bayramlarını kutlasın, ama doğru düzgün kutlasınlar" bakış açısı, nazarımda fazlasıyla naif. Karşımızda bütün kitlesel dinamizmi "hadi şu saatten şu saate Taksim'den Galatasaray'a zararsızca yürüyelim"e indirgetmeyi başarabilmiş bir devlet aklı var. Bu aklın bir köşesinde Newroz'u Nevruz'a dönüştürerek Kürtlerin kitlesel dinamizmini de "Artık istediğimiz zaman istemediğimiz yerde Newroz kutlayabiliyoruz"a bağlamak olduğunu unutmamak, en azından bu makul şüpheyi bir yerde tutmak lazım.
Newroz konusunda da -ki Newroz sadece bir bayram değildir, Kürd ulus bilincinin yaratılmasına hizmet etmiş Demirci Kawa efsanesi ile birleşen bir kutlamadır- devletin mantığı aynı: Bayramı resmileştirelim, bizim istediğimiz gibi kutlansın, öyle kutlamayanlar da bölücü törörcü olsun. (Çünkü 90'lardaki "Kürt yoktur, Newroz da yoktur" politikasının artık iflas ettiği bir gerçek)
Olayın böyle olduğunu gösteren iki durum var: Birincisi, bir bayramı tatil günü kutlamayı istemek, dünyanın en normal işidir. ABD'de aynı zamanlarda kutlanan St. Patrick günü (17 Mart) eğer haftaiçine denk geliyorsa geçit törenleri haftasonu yapılır. İkincisi, devletin 18 Mart günü kutlamayla bir sorunu olmadığı, Çırağan Sarayı'nda aynı gün GÜNSİAD'ın verdiği davetten belli. Devlet ile uyum içinde çalışan kapitalin 18 Mart günü kutlaması sorun değil, ama halkın kutlaması sorunlu? Diğer bir deyişle: "Newroz 18 Mart'ta kutlanacaksa onu da biz kutlarız."
Çoğunluğunun devletin gayriresmi Halkla İlişkiler organı pozisyonunda olduğu medyanın tepkilerine de bakarsak, bu politikanın izdüşümünü görmek kolay olur. Newroz'un erken kutlanmak istenmesini doğal bir durum olarak değil de bir "garip istek" olarak gören medya, kutlamalar için "erken Nevruz" tabirini kullanıyor. Kutlamalarda çıkan olayları anlatırken "Polis: 1 BDP: 0" diye skor tutan Güneş'ten, çıkan olaylarda "1 ölünün olduğu iddia edildi" diyerek kıvırmanın 3. derecesine geçen Radikal'e tutum aynı. (Vakit ve Hürriyet'i alıntılamaya dahi gerek duymuyorum) Türklerin okuduğu gazetelerden alabileceği mesaj belli: "BDP gene olay çıkarttı. Nevruz gibi güzel bir günü bile doğru düzgün kutlayamıyorlar."
Halbuki ortada net bir bile bile lades durumu var. Devlet izin vermediği, polisi ileri sürdüğü kutlamalarda olay çıkmayacağını bilmeyecek kadar aptal bir kurum değil. Ortada bir alışılmış refleks var, devletin gösteriye izin vermemesi, kitlelerin buna direnmesi, polisin biber gazı ve tazyikli suya sarılması, kitlelerin kaldırım taşlarını polise atması... İş "şiddet", "maddi hasar" noktasına varınca zaten devletperest toplum "onlar da yürümeseydi, yapmasaydı, taş niye atmışlar" argümanı ile, en baştaki izinsizliğin mantıksızlığını kanıksar hale geliyor.
Bütün bu gerilim, devletin bir taşla üç kuş vurmasına yol açıyor:
- Newroz kutlayan "iyi Kürt-kötü Kürt" ayrımı oluşuyor.
- Newroz'u Nevruz'a dönüştürüp devlet tekeline almanın yolu açılıyor.
- Kürt mücadelesini "kutlayabilme özgürlüğü"ne indirgeyecek bir yol açılıyor.
Bu son maddeyi biraz açayım. AKP hükümetinin Kürt sorununa çözümsel yaklaştığına dair iki büyük argümanı var: 1. TRT Şeş'i açtık 2. Oslo'da görüştük. Sanki Kürtlerin bütün anadil mücadelesi devlet sponsorluğunda televizyondan şarkılar türküler dinleyebilmekmiş gibi, ya da daha önce devlet hiç PKK ile görüşmemişçesine sonuçsuz bırakılan bu açılım büyük bir lütufmuş gibi yansıtma. Bu indirgeme "daha ne yapalım?" boyutuna geliyor zamanla. Bu minvalde bakarsak, 5 yıl sonra Newroz'un Taksim'de kutlanmasına izin veren, ya da resmi bayram ilan eden devlet dünyanın en büyük ihsanını eylemiş gibi davranacak muhtemelen. İnsanlar da "iyi de doğal olan buydu zaten, istenen bunun ötesi" diyemeyecek.
Yani "yahu devlet de izin versin de insanlar bayramlarını kutlasın, ama doğru düzgün kutlasınlar" bakış açısı, nazarımda fazlasıyla naif. Karşımızda bütün kitlesel dinamizmi "hadi şu saatten şu saate Taksim'den Galatasaray'a zararsızca yürüyelim"e indirgetmeyi başarabilmiş bir devlet aklı var. Bu aklın bir köşesinde Newroz'u Nevruz'a dönüştürerek Kürtlerin kitlesel dinamizmini de "Artık istediğimiz zaman istemediğimiz yerde Newroz kutlayabiliyoruz"a bağlamak olduğunu unutmamak, en azından bu makul şüpheyi bir yerde tutmak lazım.
5 yorum:
Ben kısa bir kaç şey yazayım şimdilik sonra bir ara hasbihal ederiz.Polisin öner sürülmediği gösterilerde olay çıkmadığı,çıkmayacağı gibi bir sanıya varılmış bu yazıda.Söz konusu BDP,ÖDP,ve onları besleyenler ile onlardan beslenenler olunca olay her yerde her şekilde çıkar,çıkartırlar.
Bu yıl özellikle 18 martın pazara denk gelemsi dolayısıyla(çanakkale zaferi) bu işbirlikçi vatan hainleri ile meclisteki eli kaleşnikoflular da özellikle bu günde kutlamak istemişlerdir baharın gelişini.Bundan şüpheniz olmasın.
Shelbyl'cim, oncelikle eline saglik, bence gayet guzel ozetlemissin mevzuyu.
Alper, birkac sorum olacak izninle:
- Polisin mudahale etmedigi 2011 Newroz'u ile bu sene arasindaki fark nedir? Polisin mudahale etmedigi 2011 1 Mayis'i ile (veya 2001, 2002, 2003 vs.) 1 Mayis 2008 arasindaki fark nedir? Bunlari nasil aciklayabiliriz?
- BDP ile ODP neden ayni kefededir? Ayni siyasi cizgide mi yer almaktalar? "Besleyenleri" mi ayni? Kimdir bu besleyenler ben de bilmek isterim gercekten. Ozellikle ODP uzerinden bir cevap almak sik olur, cunku BDP ile ilgili uc asagi bes yukari tepkiyi tahmin edebiliyorum.
- Kurtler Newroz'u 18 Mart'a giciklik olsun diye mi kutluyorlar? Supheniz olmasin demissin ama ben sosyal bilimciyim bazen suphe ederim maalesef, bunu iddia etmek icin elinde ne gibi doneler var? Madem bu is boyle, hukumet neden 21 Mart'i tatil ilan edip, 18 Mart'i "isbirlikci vatan hainlerinin" elinden kurtarmiyor?
Sadece bir cümle; ETTİĞİN FİYAKALI CÜMLELERLE BU ÜLKEDEKİ BAZI KİTLELERİN -ki ne kitlesi lan bir avuç adam- ELLERİNDEKİ KANI RUSYANIN KOMİNİZM ANLAYIŞINI KULLANARAK TEMİZE ÇIKARAMAZSIN!
shelbyl'im twitter'da benzer bir şeyler retweetlediğini görmüştüm, bu cümlelere dökülmüş hali pek net, pek güzel olmuş. layk.
@burcu tan uslu
ablacım rica etsem bu yazının içinde yer alan "rusyanın kominizm anlayışı"nı bana da gösterir misin? döne döne tekrar okudum, bulamadım. belki iyi bir vatandaş olursam ben de şirinleri görebilirim mi (socialist men under red father hesabı)?
@sokaktaki adam
Peki sence ben iyi bir sirin olursam "Rusya"da "kominizm" oldugunu gorebilir miyim? (Kaldi ki SSCB'de komunizm bile gorememistim, ordan pay bic...)
Yorum Gönder