Türkiye'deki eğitim sistemi üzerine ne zaman bir şeyler yazmaya niyetlensem, konunun dallı budaklılığı cesaret kırıcı oluyor. Örneğin sadece üniversiteleri anlatmak için YÖK'ü, Cumhurbaşkanı'nın yetkilerini, akademisyen kadrosunun seçiliş ve işleyişini, giriş sistemini vs... sayfalarca yazmak lazım.
Son günlerin tartışma konusu 4+4+4 üzerine bir de geçen "Kuran-ı Kerim ve Hz. Muhammed'in Hayatı seçmeli ders" önerisi gelince, konuyu sadece kısıtlı bir yerinden alarak biraz irdeleyebileceğimi düşündüm.
Kısım I: Devlet Nedir? Neden/Nasıl Eğitim Vermelidir?
Bu çok genel girişi yapmadan argümanımın temelsiz kalacağını düşünüyorum. Devlet, bireylerin/özel kurumların işleyişi sağlayamayacakları (bilgi asimetrisi, beleşçi sorunsalı), haksız rekabet/tekelleşme çıkacağı, bazı masrafların fiyat mekanizmasıyla karşılanamayacağı (dışsallık) vs. hallerde devreye girmesi beklenen, özel kişi ve kurumların vergileriyle yürüyen bir sözleşme sonucudur. Bu yüzden devletlerin çevresel sorunlarda, piyasanın verimsizleştiği zamanlarda, ulusal güvenlik hususunda vs. müdahaleci olması beklenir. Eğitim, sağlık vs. gibi sektörlerde devletin rolü ise tartışmalıdır.
Fakat bütün bu tartışmalara karşın üzerine uzlaşılan bir konu, devletin vereceği eğitimin evrensel niteliği olmalıdır. Niye? Çünkü devlet eğitime sponsor olduğu anda, bütün vatandaşların vergileriyle o harcamayı yapmaktadır, o halde vatandaşları dışlayıcı bir hizmette bulunması düşünülemez. Yani:
1. Devlet tüm vatandaşların vergisini alırken, onlara kimliğinden dolayı eğitim vermeyi reddedemez.
2. Devlet eşit olarak vergi aldığı vatandaşlara eğitim hizmetini eşit olarak geri vermek zorundadır.
İlk madde konusunda koyu Kemalistler/milliyetçiler haricinde bir uzlaşı gözlemlemek mümkünken, ikinci maddede liberaller ve liberterler biraz yalnız kalmakta ki, bu da bir yere kadar bu yazının konusu zaten.
Kısım II: Zorunlu Eğitim ve Özel Eğitim
Önce şu soruyu cevaplayalım: Neden zorunlu eğitim diye bir şey var? Çünkü toplumsal ve ekonomik gelişmenin olması için insan niteliğinin yükselmesi lazım, ve bu da eğitimle olan bir şey. Peki bunun zorunlu olması şart mı? İnsanlar kendi kendilerine karar veremezler mi eğitim görmeleri gerektiğine? Daha iyi bir yaşam umudu, zaten yeterli motivasyon değil mi?
Bu konuda çok farklı görüşler, araştırmalar vs. var, ancak geçici olarak şu minimumda buluşulabilir: "Devlet, erken yaşlardaki eğitimi düşük gelirli ailelere sağlayarak, onlara bir fırsat eşitliği yaratmakla yükümlüdür. Geri kalanı ise özel eğitim halledecek kapasitededir."
Neden özel eğitim vurgusu? Çünkü devlet eğitimi, fazla vergilendirme, müfredat üzerine tekel, birey tektipleştirmesi, yenilikçiliğin (inovasyon) önünün kesilmesi, devletin etnik, dini, cinsi konularda taraf tutması/tutum takınması gibi sorunlara yol açıyor. Devlet eğitiminin ideolojik boyutu, toplumun ilerleyebilmesi için gerekli çeşitliliğin önünü kesiyor, böylece zararı kârından fazla oluyor.
(Bir sonraki kısıma geçmeden şunu not düşeyim: Buradaki gözlemler ağırlıkla tarihi ve biraz da teorik. Burada liberter perspektifin nasıl analiz yaptığını vurguluyor, ve de ilkesel bazda bir çözümleme yapıyorum.)
Kısım III: Din Eğitimi
Yukarıda anlattığım prensipler uyarınca şunu söylemek kolay: Devlet tek bir dinin eğitimini müfredata koymamalı: Bu hem farklı dine mensup insanlara ekonomik olarak haksızlık, hem de devlet eğitiminin evrensel olması ilkesine aykırı. O yüzden zorunlu "Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi" (ki bu dersin anlattığı ezici çoğunlukla İslam kültürü) dersi zaten sakat.
Peki bunun çözümü nedir? Öncelikle, devlet din dersi verecekse, bu ya "dinler tarihi" gibi evrensel nitelikte olmalı, ya da "karşılaştırmalı din" gibi dünya, en azından Türkiye'de gözlemlenen tüm inançları sosyolojik bir boyuttan anlatmalıdır. Örneğin seküler olmayan ABD'de, din eğitimi ya okul sonrası etütlerle verilir, ya da özel kurumlar/cemaatler bu yükümlülüğü üstlenmiştir. Eğer bir ders İncil'i okutacaksa, tamamen nötral, akademik ve edebi bir perspektifle okutmalı, İncil hakkında her sorunun sorulması serbest olmalıdır.
Peki bu son düzenleme ile gerçekleşen ne? Hem İmam Hatip liseleri -ki bunlar "çocuğunun dini eğitim almasını isteyen ebeveyn için" diye savunuldu yıllarca- opsiyonu getiriliyor, hem zaten programının yarısı "Kur'an ve Hz. Muhammed" olan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi zorunlu olmaya devam ediyor, hem de üzerine aynı temalı bir seçmeli ders getiriliyor. Bu yanlıştır. Hem devletin dini eğitimi tekeli altına alması, hem vergilerin eksesif bir şekilde bu kadrolara kullanılması, hem de evrensellik prensibini çiğnemesi açısından yanlıştır.
Kısım IV: Mesleki Eğitim
Sorun sadece burada da bitmiyor. 4+4+4 ve mesleki yönlendirme, devletin kontrolü altında yapıldığı takdirde inovasyon konusunda ciddi bir engel getirebilir. Devlet, bireye temel bir eğitim verdikten sonra, onun ne yapacağının kararını aile ve bireyin kendisine bırakmalıdır. Bu tür bir düzenleme, devletin, çocukların geleceğine ipotek koyması anlamına gelecek halde teşkil olabilir.
Tabii ki herkesin yüksek eğitim alıyor olması, üniversite bolluğu, kadroların kalitesizliği vs. bir sorun, fakat bunun çözümü mesleki yönlendirmeyi erken yaşlara çekmek demek değil. Bu kurumların kalitesini düzeltecek öneriler kulak ardası edilmekle kalınmadı, TÜBİTAK'ın özerkliğinin kaldırılması, başına "füze teknolojisi yapacağız ne evrimi" kafalı birisinin getirilmesi, YÖK'ün yetkilerinin korunması gibi daha da zıt yönde hamleler yapıldı.
Sonuç: Bu eğitim modeli ile yeni Türkiye hedefi beliriyor. Teknolojik atılım, ileri düzey akademi, yüksek kalite eğitim değil hedeflenen. Yeni nesil, az çok bilgiye sahip, sanayi elemanı çıtasıyla yetinen, militer-endüstri kompleksinde yahut ara üretimci olarak istihdam olunan, vatan-millet-Sakarya hususunda hemfikir, yarı-otoriter bir devlet modeli altında edindiği kapital ile geçinen insanlar olacak. İlköğretimden YÖK'e kadar bütün yapılanmaya bakıldığında gözüken bu.
Ha, iyi büyürüz, ona lafım yok da, insan ne kadar mutlu olacak, insani gelişim endeksi nerelere gidecek, onu zaman gösterecek.
Son günlerin tartışma konusu 4+4+4 üzerine bir de geçen "Kuran-ı Kerim ve Hz. Muhammed'in Hayatı seçmeli ders" önerisi gelince, konuyu sadece kısıtlı bir yerinden alarak biraz irdeleyebileceğimi düşündüm.
Kısım I: Devlet Nedir? Neden/Nasıl Eğitim Vermelidir?
Bu çok genel girişi yapmadan argümanımın temelsiz kalacağını düşünüyorum. Devlet, bireylerin/özel kurumların işleyişi sağlayamayacakları (bilgi asimetrisi, beleşçi sorunsalı), haksız rekabet/tekelleşme çıkacağı, bazı masrafların fiyat mekanizmasıyla karşılanamayacağı (dışsallık) vs. hallerde devreye girmesi beklenen, özel kişi ve kurumların vergileriyle yürüyen bir sözleşme sonucudur. Bu yüzden devletlerin çevresel sorunlarda, piyasanın verimsizleştiği zamanlarda, ulusal güvenlik hususunda vs. müdahaleci olması beklenir. Eğitim, sağlık vs. gibi sektörlerde devletin rolü ise tartışmalıdır.
Fakat bütün bu tartışmalara karşın üzerine uzlaşılan bir konu, devletin vereceği eğitimin evrensel niteliği olmalıdır. Niye? Çünkü devlet eğitime sponsor olduğu anda, bütün vatandaşların vergileriyle o harcamayı yapmaktadır, o halde vatandaşları dışlayıcı bir hizmette bulunması düşünülemez. Yani:
1. Devlet tüm vatandaşların vergisini alırken, onlara kimliğinden dolayı eğitim vermeyi reddedemez.
2. Devlet eşit olarak vergi aldığı vatandaşlara eğitim hizmetini eşit olarak geri vermek zorundadır.
İlk madde konusunda koyu Kemalistler/milliyetçiler haricinde bir uzlaşı gözlemlemek mümkünken, ikinci maddede liberaller ve liberterler biraz yalnız kalmakta ki, bu da bir yere kadar bu yazının konusu zaten.
Kısım II: Zorunlu Eğitim ve Özel Eğitim
Önce şu soruyu cevaplayalım: Neden zorunlu eğitim diye bir şey var? Çünkü toplumsal ve ekonomik gelişmenin olması için insan niteliğinin yükselmesi lazım, ve bu da eğitimle olan bir şey. Peki bunun zorunlu olması şart mı? İnsanlar kendi kendilerine karar veremezler mi eğitim görmeleri gerektiğine? Daha iyi bir yaşam umudu, zaten yeterli motivasyon değil mi?
Bu konuda çok farklı görüşler, araştırmalar vs. var, ancak geçici olarak şu minimumda buluşulabilir: "Devlet, erken yaşlardaki eğitimi düşük gelirli ailelere sağlayarak, onlara bir fırsat eşitliği yaratmakla yükümlüdür. Geri kalanı ise özel eğitim halledecek kapasitededir."
Neden özel eğitim vurgusu? Çünkü devlet eğitimi, fazla vergilendirme, müfredat üzerine tekel, birey tektipleştirmesi, yenilikçiliğin (inovasyon) önünün kesilmesi, devletin etnik, dini, cinsi konularda taraf tutması/tutum takınması gibi sorunlara yol açıyor. Devlet eğitiminin ideolojik boyutu, toplumun ilerleyebilmesi için gerekli çeşitliliğin önünü kesiyor, böylece zararı kârından fazla oluyor.
(Bir sonraki kısıma geçmeden şunu not düşeyim: Buradaki gözlemler ağırlıkla tarihi ve biraz da teorik. Burada liberter perspektifin nasıl analiz yaptığını vurguluyor, ve de ilkesel bazda bir çözümleme yapıyorum.)
Kısım III: Din Eğitimi
Yukarıda anlattığım prensipler uyarınca şunu söylemek kolay: Devlet tek bir dinin eğitimini müfredata koymamalı: Bu hem farklı dine mensup insanlara ekonomik olarak haksızlık, hem de devlet eğitiminin evrensel olması ilkesine aykırı. O yüzden zorunlu "Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi" (ki bu dersin anlattığı ezici çoğunlukla İslam kültürü) dersi zaten sakat.
Peki bunun çözümü nedir? Öncelikle, devlet din dersi verecekse, bu ya "dinler tarihi" gibi evrensel nitelikte olmalı, ya da "karşılaştırmalı din" gibi dünya, en azından Türkiye'de gözlemlenen tüm inançları sosyolojik bir boyuttan anlatmalıdır. Örneğin seküler olmayan ABD'de, din eğitimi ya okul sonrası etütlerle verilir, ya da özel kurumlar/cemaatler bu yükümlülüğü üstlenmiştir. Eğer bir ders İncil'i okutacaksa, tamamen nötral, akademik ve edebi bir perspektifle okutmalı, İncil hakkında her sorunun sorulması serbest olmalıdır.
Peki bu son düzenleme ile gerçekleşen ne? Hem İmam Hatip liseleri -ki bunlar "çocuğunun dini eğitim almasını isteyen ebeveyn için" diye savunuldu yıllarca- opsiyonu getiriliyor, hem zaten programının yarısı "Kur'an ve Hz. Muhammed" olan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi zorunlu olmaya devam ediyor, hem de üzerine aynı temalı bir seçmeli ders getiriliyor. Bu yanlıştır. Hem devletin dini eğitimi tekeli altına alması, hem vergilerin eksesif bir şekilde bu kadrolara kullanılması, hem de evrensellik prensibini çiğnemesi açısından yanlıştır.
Kısım IV: Mesleki Eğitim
Sorun sadece burada da bitmiyor. 4+4+4 ve mesleki yönlendirme, devletin kontrolü altında yapıldığı takdirde inovasyon konusunda ciddi bir engel getirebilir. Devlet, bireye temel bir eğitim verdikten sonra, onun ne yapacağının kararını aile ve bireyin kendisine bırakmalıdır. Bu tür bir düzenleme, devletin, çocukların geleceğine ipotek koyması anlamına gelecek halde teşkil olabilir.
Tabii ki herkesin yüksek eğitim alıyor olması, üniversite bolluğu, kadroların kalitesizliği vs. bir sorun, fakat bunun çözümü mesleki yönlendirmeyi erken yaşlara çekmek demek değil. Bu kurumların kalitesini düzeltecek öneriler kulak ardası edilmekle kalınmadı, TÜBİTAK'ın özerkliğinin kaldırılması, başına "füze teknolojisi yapacağız ne evrimi" kafalı birisinin getirilmesi, YÖK'ün yetkilerinin korunması gibi daha da zıt yönde hamleler yapıldı.
Sonuç: Bu eğitim modeli ile yeni Türkiye hedefi beliriyor. Teknolojik atılım, ileri düzey akademi, yüksek kalite eğitim değil hedeflenen. Yeni nesil, az çok bilgiye sahip, sanayi elemanı çıtasıyla yetinen, militer-endüstri kompleksinde yahut ara üretimci olarak istihdam olunan, vatan-millet-Sakarya hususunda hemfikir, yarı-otoriter bir devlet modeli altında edindiği kapital ile geçinen insanlar olacak. İlköğretimden YÖK'e kadar bütün yapılanmaya bakıldığında gözüken bu.
Ha, iyi büyürüz, ona lafım yok da, insan ne kadar mutlu olacak, insani gelişim endeksi nerelere gidecek, onu zaman gösterecek.
10 yorum:
Ya Shelbyl kuzum, tez yazmam lazim beni kiskirtiyorsun :)
“Neden zorunlu eğitim diye bir şey var? Çünkü toplumsal ve ekonomik gelişmenin olması için insan niteliğinin yükselmesi lazım, ve bu da eğitimle olan bir şey. “
Zorunlu egitimi nitelikli isgucu yaratimi (insan niteligi – social capital) uzerinden tanimlamak sence de biraz indirgemeci degil mi? Bu noktadan bakarsak, universite egitimi bir meslek edindirme cabasindan oteye gidemez, boylece de dusuk gelir seviyesindeki insanlar icin cogunlukla bir luks olmaktan cikamaz.
“Peki bunun zorunlu olması şart mı? İnsanlar kendi kendilerine karar veremezler mi eğitim görmeleri gerektiğine? Daha iyi bir yaşam umudu, zaten yeterli motivasyon değil mi?”
Upward mobility gayet ideolojik bir kavramdir, ayni asagida deginecegim firsat esitligi kavrami gibi. Kitlelere esit firsat degil esit umut dagitir bu soylem genelde. Kisinin egitim seviyesinin ailesinin egitim seviyesiyle paralellik gostermesi tesaduf degildir. Egitimsiz bir insanin egitimin iyi olduguna karar vermekte zorlanacaktir, esyanin dogasi geregi…
"Devlet, erken yaşlardaki eğitimi düşük gelirli ailelere sağlayarak, onlara bir fırsat eşitliği yaratmakla yükümlüdür. Geri kalanı ise özel eğitim halledecek kapasitededir."
- Aslinda pek de oyle degil. Bu dedigin oncelikle bir noktada kendiyle celisir: Ilk basta dedigin gibi vergi veren her vatandas egitimden yararlanabilirse, devletin egitimi “dusuk gelirli” ailelere saglamasi tanimladigin esitlik algisiyla ortusmeyecek bir tavir olur.
- Bu daha teknik bir detaydi, gelelim isin ideolojik kismina: Firsat esitligini verili almissin, ama zaten konunun ozu de burada. Firsat esitligi diye bir kavramin varligini bastan reddedersek (ki reddeden bircok dusunce okulu da var biliyorsun), ozel egitim tartismasini bastan kurgulamak gerekir. Yani misal devletin ilkogretimi parasiz yapmasi, yuksekogrenimin ozel universitelerin tekeline birakilmasini mesrulastiracak bir adim degildir. Cunku parasiz ilkogretim uygulamasi mutlak bir firsat esitligi yaratmaya yeterli degildir. Sosyoekonomik esitligin olmadigi yerde firsat esitliginden bahsetmek, liberal/neoliberal/liberter dusunusun en cok elestiri alan kalemi degil mi zaten? Bu tartismayi yapmadan ozel egitimin yeterliligine veya yetersizligine atlamak olmaz diye dusunuyorum.
“Neden özel eğitim vurgusu? Çünkü devlet eğitimi, fazla vergilendirme, müfredat üzerine tekel, birey tektipleştirmesi, yenilikçiliğin (inovasyon) önünün kesilmesi, devletin etnik, dini, cinsi konularda taraf tutması/tutum takınması gibi sorunlara yol açıyor. Devlet eğitiminin ideolojik boyutu, toplumun ilerleyebilmesi için gerekli çeşitliliğin önünü kesiyor, böylece zararı kârından fazla oluyor.”
- Az once erken yastaki egitime devlet mudahalesi ve esit hak yaratimi mesrudur dedin, neden yuksekogrenim bundan muaf anlayamadim. Veya tersten soralim, bu sunulan argumanlar neden ilkokul seviyesinde de gecerli degil? Devlet ilkokulda endoktrinasyon yapmiyor mu? Veya sadece fakirler endoktrine olsun, bari zenginler kendini kurtarsin diye mi dusunecegiz?
- Bir de buradaki argumanlara bakalim:
Fazla vergilendirme: Kime gore neye gore fazla? Progressive tax sistemi uygularsan asilamayacak bir sorun mudur bu? “Devlet mudahalesine (zorunlu egitim) karsiyim cunku devlet mudahalesi (vergi) yaratiyor” demis olmuyor musun? Bir de, bu argumanin gecerli olmasi icin ozel egitim kurumlarinin devletten hicbir tesvik almamasi gerekir, ki missal Turkiye’de durum bu degil su an. Devlet ozel egitim kurumlarina vergi indirimi, tesvik, arazi verme vs. gibi konularda gayet aktif. O zaman, yine benden cikan vergiyle ozel universiteye parasi olanlarin cocuklarini yollamis oluyoruz. Pek esitlikci gelmiyor bana acikcasi.
Birey tektiplestirilmesi: Ozel egitim kurumlarinin ideolojiden arinmis oldugunu kim soyluyor? Egitimin her turlusu zaten bir miktar tektiplestirme icermiyor mu? Bizleri devlet yerine ozel kurumlar endoktrine etsin demis olmuyor musun?
Yenilikciligin onunun kesilmesi: Neden ozel kurumlar devletten daha yenilikci? Bu argumani uretim icin bir yere kadar anlarim da, egitim icin nasil bir gecerliligi vardir?
Devletin etnik/ dini vs. taraf tutmasi: Neden ozel egitim kurumlarinin bu konuda tarafsiz olacagini varsayiyoruz? Hem de bu konuda cevleti kontrol etme hakkimiz varken (anayasal olarak), ozel kurumlada bu is daha tehlikeli olabilir. Bunu engellemenin tek yolu da (ironic olarak) devletin ozel kurumlara mudahale edip ayrimcilik karsiti yasalar koymasi olur.
Velhasil, bence bunu konusmaya, tartismaya devam edelim., ama argumanlarin her tarafina bakalim efenim. Buyrunuz top sizdedir :)
E ben bunu yeni gordum. :)
Oncelikle sunu diyeyim: Ozel egitim/devlet egitimi konusunda yaptigim ayrimlarin hepsi, tevhid-i tedrisat kafasinin olmadigi bir ulkede gecerli. Yani ozel kurumlarin vs. ideolojisiz, tarafsiz olmasindan ziyade "tarafinin belli" olmasini tercih ediyorum. Teorik olarak beklentim, uzun vadede "ideolojik" egitimi on plana cikaran kurumlar yerine daha "kaliteli", daha "bireyin onunu acan" egitim veren kurumlarin tercih edilecegi.
Tabii ki bu kurumlarin acik acik "nefret sucu" islemelerine vs. izin verilmeyecek, cunku bu gene anayasa tarafindan korunma altina alinmis olacak. Ozel egitim kurumlari kimsenin giremedigi kale olmayacak yani.
Tabii teori ile Turkiye pratigi cok celisiyor, farkindayim, ama normallesme en azindan teoriden baslasin :P
Simdi daha ayrintili anlatmaya calisayim:
Temel soru su: Piyasalar, "dogru" miktarda egitimi saglayabilir mi tek basina? Saglayamazsa, devlet en iyi nasil mudahale edebilir?
Egitim, "insan kapitali" (human capital?) denen olgunun hem nitel, hem de nicel olarak artmasi icin yaptigin bir yatirim neticede. Daha bilgili olmak, daha cok para kazanmak, ne dersen de. Boyle bakinca sunu dusunmek lazim: "Benim aldigim bir senelik ekstra egitim, bana nasil bir kar saglayacak?" Eger egitim maliyetsiz olsaydi, herkes sonsuz egitim alirdi, ama egitimin "firsat maliyeti", "reel maliyet" gibi maliyetleri var.
Iste liberterler konuya boyle bakiyor, ve de bu yuzden en iyi karari kisinin kendinin verecegine inaniyor. "En mukemmel" karar degil tabii bu, ama devletin daha iyi bir karar verme ihtimali de cok dusuk.
Peki devlet neden egitimi subvanse etmeli?
- Egitimin dissalik etkisi var, topluma katkida bulunuyor (social externality iste)
- Bazi insanlar egitime olmasi gerekenden az yatirim yapiyor.
- Bazi insanlarin kredi sorunu var, egitime yatirim yapacak kadar imkanlari yok.
Dissallik etkisine bakarsak, evet, toplumun okuryazarlik orani, basit matematik bilmesi, kulturel farkindalik vs. kesinlikle bir sosyal dissallik. Ama mesela insanlarin Edebi Metinler dersini bilmesinin dissalligi cok cok dusuk.
Senin dedigin gibi, egitimsiz ailelerin egitime karar vermeleri zor, bu yuzden de cocuklar da bu karardan etkilenecektir. (bu da bireysel dissallik etkisi) Devlet bunu da gidermeli. Ama iste burada "Devlet nereye kadar mudahil olmali?" sorusu basliyor.
Ozetle: Kotu anne babalar sadece egitim konusunda degil, her konuda kotu. Devlet cocuklarin televizyon/bilgisayar karsisinda oturdugu sureyi duzenlemeli mi, ebeveynin odevlere baktigindan emin mi olmali, kac yasina kadar bunu yapmali... "Kaygan zemin" muhabbeti.
Ucuncu sebep olan kredi sikintisina gelince: Nasil ki finans yetersiz kaldigi icin mikrofinans varsa, dusuk gelirli aileler kredi akisinda sikinti yasiyorsa, bu sorun egitimde de gecerli olacak.
Iste yazida bahsettigim "gecici olarak bulusulacak minimum" bu sebepten "gecici", ve bu sebepten "minimum". Cunku yukarida bahsettigim kosullar degistikce, toplum ilerledikce, "zorunlu" egitim kapsami da degismeli.
Simdi o bahsettigim maddeleri acayim:
- Fazla vergilendirme: Burada tam olarak anlatmaya calistigim sey "deadweight loss" aslinda da, bulamadim :) Vergi ne kadar progresif olursa olsun, DWL etkisi giderilemez.
- Mufredat tekeli/dusunce polisligi: Bu acik zaten.
- Birey tektiplestirmesi: Rekabet ile farkli ozel kurumlarin oldugu bir yerde, tektiplestirme olamaz. (Tabii tevhid-i tedrisat yok burada varsayilana gore)
- Devletin taraf tutmasi: Alevilik secmeli dersi, okulda turban, pozitif ayrimcilik vs. gibi konularda devletin taraf tutma zorunlulugu olusmasi gibi endiseler bunlar.
Son olarak da zurnanin zirt dedigi yere gelelim: Evet, egitim konusunda optimum bir cozum yok.
Mesela bu prensipler ile yola ciktiginda, bir cozum yolu "voucher" denen hediye ceki sistemi. Lakin bu konuda da tartisma var, soyle ki voucher'lar devletin tevhid-i tedrisata yakinsamasina ve mevcut sistemdeki "ozel-devlet okulu" rekabetinin tumden yok olmasina ve ayri bir tekellesme yaratmasina sebep olabilir argumani var, ki gayet de mantikli.
Ama bu noktada liberterlerin etiksizligi ortaya cikiyor ve diyorlar ki "tamam, simdiki sistemden ne kadar kotu olabilir ki? en azindan masraflar azalacak ve daha optimuma gidecegiz" :)
Yani diyecegim o ki, senin en basta getirdigin kimi elestiriler oldukca mantikli, ozellikle "nesiller arasi mobilite" ve "firsat esitligi" konusunda. Ama hicbir sistemde hem mukemmel firsat esitligi, hem mukemmel endoktrinasyonsuzluk ve hem kalite/masraf orani optimuma varmis egitim saglanamiyor. Bunlarin hangisinden fedakarlik edecegin de seni ekonomik-sosyal ozgurlukculuk ekseninde asagi yukari oynatiyor iste.
Vay be ne yazdim ha :)
---
Neden zorunlu eğitim diye bir şey var? Çünkü toplumsal ve ekonomik gelişmenin olması için insan niteliğinin yükselmesi lazım, ve bu da eğitimle olan bir şey. Peki bunun zorunlu olması şart mı? İnsanlar kendi kendilerine karar veremezler mi eğitim görmeleri gerektiğine?---
Hem bunu yazacaksın hemde sonra dönüp ya 6 yaşındaki çocuk okuldan meslekten din dersinden ne anlar diyeceksin.De get allah aşkına yav Hikmet çetinkaya bile bu kadar afakileşip uçamazdı.Nerde yaşıyorsun kuzum sen allah aşkına.Bende yaşayım orda.
ben düşüncemi yazayım.ateizm,zerdüşlük,dinsizlik ve din düşmanlığı zorunlu der olmalı herkese okutulmalı.herkes rahatlar o zaman.Yetişecek dinsiz sayısı artacağı için insani gelişim endeksi yüksek olur o zaman.Büyümeyelim yeterki dinsiz insani gelişimimiz fazla olsun yeter bize.
Bıra kallasen...
alper yazilarimi istedigin gibi okudukca iletisim kuramayacagiz ne yazik ki. Dedigin seyi nerede demisim, nasil demisim, ne zaman demisim, bakiyorum bakiyorum bulamiyorum. O kadar anlasilmaz yazdigimi dusunmuyorum yahu.
Yorum Gönder