1. bölüm için tıklayın.
Otobüs demişken, İ. Melih'in en son Ankara'nın başına saldığı ABBÖTTAlarla (Ankara Büyükşehir Belediyesi Özel Toplu Taşıma Aracı) sağlanıyor bütün ulaşım. Dünyanın en çirkin midibüsleri ve onların trafik anlamında bir o kadar çirkin şoförlerince. Şehrin toplu taşımasının tek güzel yanı, ücret ödeme sisteminde Ankara'nın çoktan önüne geçmiş olması; tekrar doldurulabilir kartlar kullanılıyor.
Üniversitenin açık olduğu zaman yaklaşık 3-5 dakikada bir 2 farklı hatta kalkan bu midibüsler, yetersiz kalıyor. Yaklaşık olarak kampüs içindeki 3 ya da 4. duraktan sonra içeride nefes alacak yer bile kalmıyor. Ama yine de buna rağmen kimsenin çıtı çıkmıyor arkadaş! Bu nasıl iştir ben anlamıyorum.
O dönemlerde araçların günlük hasılatı 400-500 TL'yi geçiyor. Bu para kimlerin cebine giriyor, bunu da çok merak ediyorum. Masraftı ıvırdı zıvırdı diyorlar, neyin masrafı, hangi masraf allasen? Trafiğin t'sinden haberdar olmayan, yeşil ışıkta bir kere ezilme tehlikesi atlattıktan sonra Ankara'dan daha vahşi bir yerde olduğumu algılamamı sağlayan şoförler. Fena.
Şeker hastalarıyla çalıştığım için, yemek sık sık konu oluyor. Şekere aldırmayıp "günde 1.5 kilo et yerim diyen!" adam beni en çok şaşırtanlardan. Bir kangal yavrusu kadar et yiyor olsa da, 1.5 m boyu ve 108 kilo ağırlığıyla boydan 3, kilodan 8-10 tane yavru kangal eder kendisi. Ayrıca bana bakıp "sende de göbek var ama sen hantalsın" demiş olması da bambaşka. Lan yanında yavrun gibi kalıyorum be vicdansız! Kangal sucuk!
Erkekler ete ne kadar düşkünse, kadınlar da hamura bir o kadar düşkün. Çok enteresan. Yani erkekler ete düşkünlüğünü söylüyor, kadınlar hamura. Teyzelerim zaten maşallah hamur gibi. Görüştüğüm yaklaşık 100 kadının en az 85'inin beden kitle indeksi 30'un, o 85'in epey bir kısmının da 40'ın üstünde olduğunu söyleyebilirim. Bu vesileyle bir lokma demografi daha: Memlekette okumak yok, spor/yürüyüş yok, en az 5-6 çocuk var, yoksulluk var. Görüştüğüm kadın hastaların yine en az yarısının okur yazarlığı yok.
Konuya dönelim; et ve hamurun bu kadar popüler olması haliyle pide fırınlarıyla et lokantalarını beraberinde getiriyor. Adım başı pideci görebilirsiniz. Pideci olmayan dükkanlar da zaten ya etçi, ya telefoncu. Ramazan gelse de yesek diye yolu gözlenen pideler burada her gün üretiliyor/tüketiliyor. Etten yana da Sivas'ın kendine has bir "Sivas Köfte"si (çok yaratıcı, evet) varmış. Özellikle baharatsız, et tadını sevenler için çok başarılı. Böyle nasıl anlatsam, safi et! Güzel, ben seviyorum, öneririm. Bir de çok sevip önerebileceğim Gülen Pizza var. Google Maps'ten bakmayın yerine, yanıltıyor. Ama meydanda, Kongre binasının biraz arka tarafında bir yerlerde kalıyor. İncecik, büyük, ucuz ve gayet başarılı pizzalar yapıyor. Demişken, gitmeden yiyeyim bari son kez. Küçük boy 6, orta 9, büyük 13 TL. Küçüğü bile büyük.
Buradaki maceramın başlarının özellikle Mart sonuna denk gelmesi daha fazla Muhsin Yazıcıoğlu'na maruz kalmama neden oldu. Her taraf Yazıcıoğlu'nun görüntüsü, sözleri, şiirleriyle bezeliydi, tam bir kâbustu (Haziran ayında da onun adına bir bisiklet turu düzenlendi)! Yazıcıoğlu'nun Mart-Nisan yoğunluğundan sonra da anlayamadığım bir şekilde otobüs duraklarını Said-i Nursi dizeleri ve görüntüleri kapladı ve son 1-2 aya kadar onlar hep orada kaldı. Kimin neden nasıl hangi parayla bu imkânı bulduğuna dairse en ufak bir ipucu yok.
Belediyenin Gençlik ve Kültür Merkezi Yazıcıoğlu'nu en çok özleyenlerden
Bir de, hemen her gün türlü türlü irticai nitelikli derneğin/örgütün kermesi oluyor. Bu da çok enteresan geldi bana. Arada mutlaka başkaları da vardır ama ne zaman geçsem kermes mekanının önü ve duvarları gül motiflerinden ve Allah'tan geçilmiyor. İyi niyetli naif dini dernekler diye yumuşatamadığım için üzgünüm. Küpe takmam ve şort giymem günahken bunu yapamıyorum.
Bugünkü kermesimiz Sivas Kemal İbni Hümam Vakfı'nın
Madem irtica dedik, Madımak'tan da bahsedelim. Ben geldiğimde yıkılıyordu, 2 Temmuz öncesinde bir kültür merkezi olarak açıldı. Yakanlar ve yananları koyun koyuna andıkları bir yer olarak. Henüz gidip göremedim, ama istiyorum. Bilmiyorum içim kaldırır mı ama deneyeceğim. O gün yarın olabilir hatta.
Dışarıdan hiçbir şey görülemeyen "Bilim ve Kültür Merkezi"; eski Madımak. Birazcık olsun utanıyor olmalılar.
Ekönömi
Şehirde (birkaç Bim ve bir Migros dışında) 2 büyük market var: Marka ve Öncü. İkisinde de alkol yok tabii. Benim tercihim Öncü oluyor, zira meyveni sebzeni seçerek alabildiğin tek yer. Bunların dışında meyve-sebze satan "mini hal"ler var. Bildiğin manav, ama kurumsallaşmış manav zinciri gibi. Ve bunlardan da çok var.
Burger King ve McDonalds ben buradayken açıldı. Özellikle McDonalds, Türkiye’nin en büyük McDonalds’ı olduğunu iddia ediyor, 6 katlı bir bina. Terası falan da varmış. Benim gelip dünyaları yediğimi haber almış olmalılar! Her ne kadar tüketmekten ısrarla kaçınsam da kütle çekim işte herhal... Ama gerçekten nefis köfte dururken ne gerek vardı, hiç bilmiyorum.
Türkiye'nin en büyüğü. Aferim. Bir leylek kalmıştı gerçekten.
Şehirlerarası ulaşım için treni hiç düşünmeyin. Şehirlerarası otobüs firmalarından da Metro Turizm şehir içi serviste sıkıntı yaşattı, Sivas Huzur Ankara yolunda kaza yaptı, Sivas Tur ise 2 yolculuğumdan birinde bisiklete para istedi. Para istemek şirketin politikası olmaktan ziyade sürücünün çakallığı olduğu için, bu üçünden Sivas Tur'u önermek istiyorum. Umuyorum ki o herife denk gelmeyin. Sivas-Ankara 7, Sivas-Bursa 12, Sivas-İstanbul 15, Sivas-İzmir 15 saat.
Şehrin bence bir artısı, henüz AVM müessesesinin teşrif etmemiş olması. İki ana cadde (birisi tabii ki “Mecburiyet Caddesi”), bir meydan, tamam. Alışveriş için buralar. Onun dışında da yemek bölümü ve oturmalık yer niyetine de gani gani güzel yemekçiler, parklar bahçeler var. Oh mis.
Yemek için Çimen, Mis Kebap veya Özen Kebap genelde önerilenler oluyor. Çimen’de daha çeşitli yemekler var, ben hastasıyım şahsen. Diğerlerinden bir parça daha pahalı gibi, ama 15 TL’ye Çorba, ana yemek, salata, ayran, tatlı ve su menüsü var, ki gayet makul.
Yazının amacı “Sivas’ın tarihi turistik doğal güzellikleri neyin” olmadığı için, bir gezelim görelim bölümüne gerek duymuyorum. Zira dediğim gibi daha çok buradaki 5-6 aylık deneyimimden yola çıkarak bir şeyler yazdım. Zaten herrrhangi bir kent için “of şurası çok süper, mutlaka görün” yazısı zilyon tane bulabilirsiniz.
Bu vesileyle bir de açıklama yapayım; yazıyı tekrar okuyunca ve üstüne düşününce bir garip geldi, zira çok alışılmış bir şey değil “x nasıl bir yerdir yaşamak için?” yazısı ve bu kadar olumsuz görünen şeyin sayılması. Ki, kötüleme amacıyla yazmıyorum ama burada yaşadığım çok fazla olumlu şey yok, yaşamak için keyifli bir yer değil özetle. Hele ki öğrencilik için... Üçüncü bölüm “Cumhuriyet Üniversitesi nasıl bir yer?” olacak.
1 yorum:
Çok güldürdü yazınız. Cumhuriyet Üniversitesi mezunu bir talihsiz İstanbulluyum ben.
Hayatımda muhtemelen bir daha hiç denk gelmeyeceğim tuhaflıklara Sivas'ta denk geldim zamanında.
Siz sanırım şu an Sivas'tasınız. Ben bir Mühendislik Matematiği sınavı çıkışında hastanenin karşısındaki otobüs durağında donmamak için karın üzerinde ateş yakıp zamanın tıka basa doluluktan hep sağa yatan 304'ünü beklediğim günü hatırlıyorum. Madımak Oteli'nin karşısında bir lokantada cacık istediğimi ve adamın üzerine nane ve kırmızı biber serpiştirilmiş yoğurt getirdiğini, Pazaristan mıdır ne zımbırtıdır onun arkalarında bir yerde hayatımın en ucuz ve güzel nargilesini içtiğimi, lokma tatlısı bulmak için tüm merkezi dolaşmam gerektiğini, bir kafenin "Sivas'ta ilk defa" diye radyoya reklam vererek boza getirdiğini ilan ettiğini, kokoreç yemek için çifte minareye gelecek işportacı amcanın yolunu gözlediğimi.. Ramazanda ayrı fena olur hem. Umarım çoktan kurtulmuşsunuzdur oralardan. Diplomayı almaya bile dönmedim ben Sivas'a:) Henüz oradaysanız tiyatrosunu es geçmeyin, çok hoş oyunlar izleme şansım vardı benim. Tek eğlencesi ucuz sinemaları ve güzel tiyatrosudur neredeyse. Kolay gelsin.
Yorum Gönder