Seçimler sonrasında matematik ve de istatistik bilgisi zayıf olan köşe yazarlarının sonuç yorumlamasına bayılıyorum, çünkü -af edersin- zırvalıyorlar. Dün buna Ahmet İnsel güzel bir cevap vermişti: "AKP’nin 331’den az milletvekili çıkarmasından seçmenin Erdoğan’a koşullu destek mesajı verdiği türünden bir anlam çıkarmak, gönlünden geçeni nesnel gerçekmiş gibi ifade etmeyi ele veriyor." Sanki seçmenler bir tür algoritma ile çalışıyor da, AKP'ye özellikle 330 MV'nin altında bırakacak kadar oy veriyorlar gibi... Seçmen net bir şekilde AKP'nin oyunu arttırmışken, ve de AKP'nin MV sayısı D'Hondt sisteminin azizliği yüzünden azalmışken (bkz: Alternatif Seçim Sonuçları başlıklı yazım) bir mesaj sonucu çıkarmak cidden garip. Bunun için daha fazla açıklamaya bile gerek yok.
Seçimler sonrası ikinci duyduğumuz zırva da, AKP'nin "milliyetçi" söylemi benimsemese %58'e daha yakın oy alacağı. Bunu dün Mehmet Altan savlamıştı, rakam vermeden de olsa "AKP milliyetçi söylem benimsemese daha çok oy alırdı" diyenler var. Bu da büyük bir zırva ve bunu önce matematiksel, sonra sosyolojik yönden eleştireceğim.
Seçim sonuçlarına bakkal hesabı ile bakanların atladığı bir nokta var: Katılım oranları. Mesela referandum oylamasını BDP seçmeni boykot etmişti, bu oyların yansımasını düşünmeden "58 - 50 = 8" hesabı yapmak matematiğe büyük ayıp.
Hesaba geçelim: 2010 referandumunun ve 2011 genel seçimlerinin tarihsel yakınlığından dolayı, iki seçimde oy verecek durumda olan seçmen sayısının eşit ve demografik olarak birbirine yakın olduğunu varsayalım. Bu durumda, iki seçime de katılım oranını, partilerin aldıkları oy oranı ile çarparsak, seçmen nüfusunun ne kadarının kime oy verdiğinin daha isabetli bir sonucunu ortaya koymuş oluruz.
Referanduma katılım %77, genel seçime ise katılım %87. Referandumda çıkan evet oyları %58'di, yani çarparsak seçmenin %44.66'sı "Evet" demiş oluyor. Genel seçimde AKP'ye oy veren kesimin efektif temsil ettiği yüzdeyi aynı şekilde hesaplarsak, çıkan sayı %43.5. Bu hesabın tabii ki hata payı olacak, lakin görüldüğü üzere hiç de ciddi bir fark yok.
"Ben yüzdeden anlamam" diyenler için farklı bir matematik hesabı yapalım: Referanduma "Evet" oyu veren seçmen sayısı 22 milyon 300 bin civarındaydı. 2011 Genel Seçimleri'nde anayasa paketini destekleyen AKP+BBP+Saadet+HAS oyları 22 milyon 600 bin civarı idi. Referanduma 16 milyon 100 bin civarı "Hayır" oyu gelmişti. Genel seçimlerde CHP ve MHP'nin oylarını topladığımızda 16 milyon 600 bin civarı bir oya ulaşıyoruz. Ufak partiler de işin küsüratı olsunlar.
İşin Türkçesi şu: Bir takım liberallerin kendilerini kandırdıkları gibi "AKP daha da oy alırdı ama işte çok milliyetçi oldu, hatalarından ders alacaktır" durumu yok. Bilakis, referandum sonuçları, genel seçim sonuçlarına neredeyse birebir yansımış durumda.
Seçimler sonrası ikinci duyduğumuz zırva da, AKP'nin "milliyetçi" söylemi benimsemese %58'e daha yakın oy alacağı. Bunu dün Mehmet Altan savlamıştı, rakam vermeden de olsa "AKP milliyetçi söylem benimsemese daha çok oy alırdı" diyenler var. Bu da büyük bir zırva ve bunu önce matematiksel, sonra sosyolojik yönden eleştireceğim.
Seçim sonuçlarına bakkal hesabı ile bakanların atladığı bir nokta var: Katılım oranları. Mesela referandum oylamasını BDP seçmeni boykot etmişti, bu oyların yansımasını düşünmeden "58 - 50 = 8" hesabı yapmak matematiğe büyük ayıp.
Hesaba geçelim: 2010 referandumunun ve 2011 genel seçimlerinin tarihsel yakınlığından dolayı, iki seçimde oy verecek durumda olan seçmen sayısının eşit ve demografik olarak birbirine yakın olduğunu varsayalım. Bu durumda, iki seçime de katılım oranını, partilerin aldıkları oy oranı ile çarparsak, seçmen nüfusunun ne kadarının kime oy verdiğinin daha isabetli bir sonucunu ortaya koymuş oluruz.
Referanduma katılım %77, genel seçime ise katılım %87. Referandumda çıkan evet oyları %58'di, yani çarparsak seçmenin %44.66'sı "Evet" demiş oluyor. Genel seçimde AKP'ye oy veren kesimin efektif temsil ettiği yüzdeyi aynı şekilde hesaplarsak, çıkan sayı %43.5. Bu hesabın tabii ki hata payı olacak, lakin görüldüğü üzere hiç de ciddi bir fark yok.
"Ben yüzdeden anlamam" diyenler için farklı bir matematik hesabı yapalım: Referanduma "Evet" oyu veren seçmen sayısı 22 milyon 300 bin civarındaydı. 2011 Genel Seçimleri'nde anayasa paketini destekleyen AKP+BBP+Saadet+HAS oyları 22 milyon 600 bin civarı idi. Referanduma 16 milyon 100 bin civarı "Hayır" oyu gelmişti. Genel seçimlerde CHP ve MHP'nin oylarını topladığımızda 16 milyon 600 bin civarı bir oya ulaşıyoruz. Ufak partiler de işin küsüratı olsunlar.
İşin Türkçesi şu: Bir takım liberallerin kendilerini kandırdıkları gibi "AKP daha da oy alırdı ama işte çok milliyetçi oldu, hatalarından ders alacaktır" durumu yok. Bilakis, referandum sonuçları, genel seçim sonuçlarına neredeyse birebir yansımış durumda.
* * *
Son zamanlarda biraz fazla takmış olabilirim, fakat liberallerin/demokratların "AKP geçici milliyetçi, AKP'nin milliyetçi söyleminden halk razı gelmez" diye hariçten gazel okumaları komiğime gidiyor, hatta trajikomiğime gidiyor. Bu hüsnükuruntu (wishful thinking) halinin sosyolojik hiçbir temeli de yok.
"Türkiye toplumunu iki kavram ile açıkla" denilse diyeceğim şudur: Devlet-i aliyeci ve cemaatçi. Türkiye toplumu devleti bireyin üstüne koyar, devletin korumacı rolünü benimsemiş, devlet baba figürüne hizmet ile doğmuştur. Bireysellik yoktur, modernlerin ağızlarına sakız ettikleri "mahalle baskısı" aslında çok ciddi bir sosyolojik tespittir. Türkiye toplumu geleneksel olarak milliyetçi-mukaddesatçı çizgiye oy vermiş, sürüden ayrılan cezalandıran otoriter devleti sevmiş ve saymıştır.
O yüzden, Türkiye halkını dünyanın önde gelen özgürlükçü ve de bireyci halkıymış gibi tanımlayıp da "Halk sivil Anayasa bekliyor, Erdoğan'ın çıkışı BDP ile yapılacak Anayasa" söylemlerinde bulunmak ciddi bir düş görme hali. Yetmez ama Evet gibi, oy haritasında etkisi en fazla %1 ile ölçülecek bir hareketin, siyaseti elinde tutuyormuşçasına bu analizlerde bulunmasına Erdoğan'ın güldüğünü düşünüyorum ben. (Bunu da daha önce bu yazıda işlemiştim.)
AKP Kürt açılımı yaptı, muhalefet ona BDP işbirliği üzerinden vurdu, 2009 seçimlerinde oylar düştü. Hükümet açılımları askıya aldı, BDP-CHP-MHP sanal bloku oluşturup milliyetçi-mukaddesatçı stratejiye oynadı, oyları %50'ye çıktı.
Gerisi laf-ı güzaf bu işin.
Hadi bir de tüyo vereyim: %50'ye karşın hala daha "devlet-vesayet-geçici hal" argümanı yapmayı bırakarak Türkiye resmine bakmakla işe başlanabilir.
Gerisi laf-ı güzaf bu işin.
Hadi bir de tüyo vereyim: %50'ye karşın hala daha "devlet-vesayet-geçici hal" argümanı yapmayı bırakarak Türkiye resmine bakmakla işe başlanabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder