2011 Uludere katliamı: 29 Aralık 2011. http://yalnizdegilsinvan.wordpress.com

4 Haziran 2011 Cumartesi

Özkök ile Muhabbet II

Son iki yazı ağır oldu, kafa dağıtalım. Başka bir blog'dan esinlerek yazdığım Özkök ile Muhabbet yazısının ikincisini de yazayım dedim, çünkü Özkök gene mükkemmel bir pas vermiş. Buyrun:

Halkın nabzını niye tutmuyorum
İstesen de tutamıyorsun be abim.
KENDİ kendime soruyorum.
Kendine sorduğunu bize de soruyorsun hep zaten.
“Ben tembel bir gazeteci miyim?”
Haşa, ülkeyi karıştırmak için az uğraşmadın.
Bakıyorum, bütün arkadaşlarım seçim meydanlarında, kasaba kasaba, şehir şehir dolaşıyorlar.
Geçen gün Şanlıurfa anlatan sen değil miydin yahu?
Bense oturduğum yerden ahkâm kesiyorum.
Sorun oturduğun yerden kesmen değil, sorun kestiğin ahkâm hocam.
Öyle yapıyorum ama bir yandan da yazdıklarını merakla okuyorum.
Bi'zahmet oku.
Yine de içimden seçim gezilerine katılmak gelmiyor.
Ödenek mi çıkmadı?
Böyle olunca da, insan kendi kendine gerekçeler buluyor, bulamazsa da yaratıyor.
Ne dedin şimdi yahu?
Bulduğum veya uydurduğum gerekçeler şunlar:
Hah, başladı durmaz.
¡ ¡ ¡
BİR: 
Bağırma.
21’nci yüzyılda, seçim mitingi denen propaganda biçimini köhne buluyorum.
Abi sorma, ABD'de de yapıyorlar.
Mekaniği çocukluğumdan beri hiç değişmiyor.
Halısaha maç mı yapacaklar, nasıl değişsin dinamik?
Her şehirde tekrarlanan basmakalıp yargılar; yerel birkaç motifle desteklenmiş aynı sloganlar; şehrin futbolkulübüne ve birkaç mahalli figürüne yapılan göndermeler...
Halk bidon kafalı ya, ondandır.
Yıllardır gördüğümüz şey bu.
Değişen sadece seçim otobüslerinin kalitesi, teknik donanım.
Abi katılmıyordun hani, nereden biliyorsun?
Bir de 70’li yıllarda Ecevit’in ceketi ve kravatı atıp, gömlekli kampanya dönemini açması.
Türk siyasi miting tarihini otobüs ve gömleğe sığdırdın ya, büyük adamsın.
İKİ: 
Bak gene bağırıyor.
Hafızamda seçim meydanları ile ilgili iki çok kötü hatıra var.
Kıyamam canım, anlat hadi.
1979 araseçimlerinde, Ecevit’in danışman kadrosundaydım.
Belli adamın niye kazanamadığı.
Beş şehirde yapılan seçim gezilerine katıldım.
Lütfetmişsin.
Hepsinde de meydanlar alabildiğine dolu, insanlar olabildiğine canlıydı.
Mitinge gelen adam put gibi durmaz herhalde dayı.
Sokak aralarında büyük ilgi vardı. Yani her şey, CHP’nin 1977 seçimlerinde aldığı yüzde 42 oyu yinealabileceğini gösteriyordu..
Beş şehirden yüzde 42 çıkarımını nasıl yaptın?
Ama CHP hezimete uğradı, Demirel 5 ildeki seçimlerin hepsini ezici şekilde kazandı. 
Danışmanı karga olanın...
¡ ¡ ¡
O gün anladım ki; sosyolog olarak, seçim meydanından zerre kadar bir şey anlamıyordum.
Abi şunu anlatamadık yıllardır: Sen sosyolog değilsin.
“Halkın nabzını tutmak” denen şeyi bir türlü öğrenemiyorum.
Her Pazar şarap yazarak tutulmuyor sanki nabız?
Ben öğrenemiyorum da, başka gazeteciler öğrenebiliyor mu?
Sen eziksin diye başkasına yansıtma hemen.
¡ ¡ ¡
2007 seçimlerinden önce “halkın nabzını tuttuğunu” sanan gazetecilerin yazdıklarına bir bakın.
Bak bak, ilkokul kompleksleri çıktı gene.
Bütün hayatım boyunca en anlamlı seçim yazısını o yıl yazmıştım.
Abi şunu da anlatamadık yıllardır: Sen anlamlı yazı yazmıyorsun.
“Arkadaşlarıma kefil değilim” demiştim.
Halbuki bizim bildiğimiz Özkök herkese kefil olurdu? Ehehe.
Seçim meydanına inmemiş, “halkın nabzını tutmamış olan ben” haklı çıktım.
Bravo.
AK Parti oyunu yüzde 47’ye çıkardı.
Peki sen kaç demiştin ki? Onu da yazaydın?
İşte o yüzden ben, “halkın nabzını tutmam”.
Tutamadığın için mi tutmuyorsun, yoksa prensip ayağına mı yattın kaşla göz arasında?
Çünkü tutamam.
Tutmaya kalksam elimden kaçar.
That's what she said?
Yıllar boyunca seçim kampanyaları değişmedi, gazetecilerin çalışma biçimleri de değişmedi.
Dur bir düşünelim: Evet, yıllar boyu Genel Yayın Ymnetmeni sendin.
Üç şey yapıldı:
Ne yapıldı?
Seçim otobüsünün üzerinden kalabalığa bakıldı.
Nereye bakacaklardı?
Otobüsten inilip, mitinge katılanların arasına karışıldı.
Ya ne olacaktı?
Bir de balkonlardan bakan insanların tepkisi ölçülmeye çalışıldı.
Abi seçim meydanını başka nasıl gözleyeceksin zaten?
Peki netice?
Evet?
Netice şu: Hepimize her gün okuyacağımız renkli gözlemler geldi.
E bunun nesi kötü?
Ama seçim sonucunu tahmin derseniz; benim gördüğüm masa başında oturanlarınkinden daha isabetli olmadı.
Tek partinin mitingine bakıp seçim sonucu tahmin edilir mi zaten yahu?
O zaman geliyorum asıl soruya: Seçim mitingleri halkın oy verme eğilimini etkiliyor mu?
Asıl soru demişsin de, şimdiye kadar bundan bir kelime bahsetmedin he.
Etkiliyorsa ne ölçüde etkiliyor.
Soru işareti koy sonuna.
Bu konuda ciddi araştırma var mı bilmiyorum, ama cüretkâr bir peşin hükümle şunu söyleyebilirim:
Hayatın cüretkâr peşin hüküm zaten, de hadi.
O araştırmaların sonuçlarının, seçim anketlerinden çok daha itibarlı olacağını sanmıyorum.
Çünkü onlar araştırma değil paşam, gözlem.
Yine de renk renktir, gazeteciler halkın nabzını tutmaya devam etmelidir.
Bi'dakika ya, niye yazdın o zaman bunca yazıyı?
Bense halkın nabzını uzaktan tutmayı tercih ediyorum.
Hani tutamıyordun alo?
Çünkü travmalarımı henüz atmadım, hayatımın sonuna kadar atabileceğimi de sanmıyorum.
Cezmi Ersöz'e bağladı bu hişt, travma falan, abov.

1 yorum:

Murat dedi ki...

Tutmaya kalksam elimden kaçar.
That's what she said?

:D