2011 Uludere katliamı: 29 Aralık 2011. http://yalnizdegilsinvan.wordpress.com

26 Şubat 2009 Perşembe

Oscar Yorumları

Shelbyl insanı kendi tahminlerini yazmış, ben de değerlendirmelerimi yapayım o zaman. Öncelikle Milk'i henüz izlemedim, ona göre yorum yapıyorum, siz de bunu akılda tutarak okuyun.

En İyi Film: Benjamin Button her ne kadar salondan çıktığınızda insanda bir etki bırakıyorsa da, bu gerçekten de perdenin büyüsünden kaynaklanıyor. Gereğinden fazla sağa sola bulaşma endişesiyle yapılmış. Elbette bir hayatı anlatırken dönem anlatmak önemli bir şeydir ama bu süreçte belki de asıl önemli olan belirli bir şeye, ya da alana odaklanmaktır kanımca. Benjamin Button'da ise bir yüzyıl boyunca gerçekleşmiş her şeyden bahsetme gereği duyulup, olması gerekenden daha fazla hikaye anlatma telaşına düşülmüş. Bu da gereğinden fazla kopuk yapmış filmi. En son böyle bir şeye -her ne kadar onda söz konusu olan insan hikayeleri de olsa- My Blueberry Nights'da rastlamıştım. Wong Kar Wai'nin hastası olduğum sinematografisine hiç de yakışmayan çok fazla karakterin hikayesini anlatma çabası filmi parçalamıştı. Benjamin Button da tarihsel olaylar üzerinden bana onu hatırlattı. Dolayısıyla hak ettiğini düşünmüyorum.

Diğer favori gösterilen film Slumdog Millionaire'e gelince, modern bir kül kedisi hikayesi olduğu su götürmez. Belki çok sıradan bir konu, belki Burak'ın dediği gibi fazla oryantalist, hatta belki de ajitatif ama bu, filmin baştan sona bir sosyolojik çözümleme olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Aslında temelindeki değerler açısından bana Züğürt Ağa'yı hatırlattı. Yüksek sesle "hastir lan" dediğinizi duyar gibiyim, ama benzer bir derebeylikten vahşi kapitalizme geçiş öyküsünün anlatıldığını düşününce siz de fark edeceksiniz bence. Belki de sırf bu yüzden kanım ısındı filme. Hak ettiğini düşünüyorum ve de almasına çok sevindim. En İyi Yönetmen: Yukarıdaki benzetmeden hareketle şu kadarını söyleyebilirim ki Danny Boyle, Nesli Çölgeçen'den bile daha iyi iş çıkarmış. Özellikle müthiş geçişler, hiç göz yormayan kamera açıları ve de -her ne kadar bunda teknik ekibinin payı daha büyükse de, son kararı Boyle verdiği için- set ve dekorlardaki inanılmaz başarısı, filmin o tam da Burak'ın eleştirdiği ama aslında amaçlanan oryantalist atmosferinin oluşmasında büyük payı var.

Fincher'a gelince, kişisel olarak Richard Linklater'la birlikte belki de en sevdiğim Amerikalı yönetmen olmasına rağmen Benjamin Button'la bu ödülü hak ettiğine inanmıyorum. En İyi Erkek Oyuncu: Tahminlerimde yanıldığım kategorilerden biri. Maalesef Milk'i izlemedim. Ama Mickey Rourke gerçekten çok iyi oynamıştı. Sean Penn içinse filmi izlemeden aldığı her ödülü hak ettiğini söyleyebilirim. En İyi Kadın Oyuncu: Kate Winslet her filminde oynadığı gibi yine muazzam oynamış. Bence hem Reader'la, hem de Revolutionary Road'la aday olmalıydı hatta. En hafif rolleri bile büyük bir ciddiyetle oynuyor. Bu emeğin sonsuza dek yok sayılması düşünülemezdi zaten. En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Heath Ledger, tartışmasız. Kimse de öldüğü için falan demesin. Yaşasa da bu ödülü sonuna kadar hak ediyordu. En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Taraji Henson'ın gerçekten Button'daki en başarılı oyunu sergilediğini düşünüyorum. Ama iki adet şanssızlıkla karşı karşıyaydı bence; 1) Penelope Cruz, 2) Maria Elena. Penelope Cruz'a Ali Eren Beşerler dediğim günler geride kaldı gerçekten; özellikle de Berlinale'de 2 metreden gördüğümden beri (havamı da atarım). Almodovar'ın filmlerinde, kıyı köşe rollerdeki ürkek -ki oralarda da çok başarılıydı- hallerini olgunlaştıkça iyice attı üstünden. Özellikle Maria Elena gibi uç bir karakteri canlandırırken cazibesini oyunculuğunu yönlendiren bir element haline getirmeyi çok iyi başarmış. Ama yukarda da dediğim gibi, bunda Penelope'nin yeteneği kadar, Woody Allen'ın kaleminden çıkma muazzam karakterin de büyük payı var ve unutulmamalı ki, Akademi normlara uymayan karakterleri sever. En İyi Özgün Senaryo: Yanıldığım bir diğer kategori ve muhtemelen yine Milk'i izlemediğimden. Gerçi izlesem de bu konudaki fikrimin değişeceğini sanmıyorum. In Bruges tartışmasız bu senenin en iyi senaryosuydu; akıcı, sürükleyici ve hatta zarif... Filmin başarısının açık ara en büyük sebebi. En İyi Uyarlama Senaryo: Kötünün iyisi kazandı. En İyi Animasyon: Hiçbirini izlemedim. En İyi Yabancı Film: Ben Waltz with Bashir bekliyordum, o olmazsa da Cannes’ın altın palmiyelisi Entre les murs olabilir diyordum –aynen Burak gibi-, ikisi de olmadı. İkisi de olmazsa sürprizi Almanlardan bekliyordum. Şaşkınım.

1 yorum:

semioticus (shelbyl) dedi ki...

Podyuma uc defa super aksanli Japon cikti, biri kisa animasyon, biri yabanci film; ucuncuyu hatirlamiyorum.

Oscar Uzakdogu ve Guney Asya'ya aciliyor, torenleri maliyet dusuklugu sebebiyle oraya offshore edecekler diyebilir miyiz? Diyemeyiz tabii de, ben demek istedim.