2011 Uludere katliamı: 29 Aralık 2011. http://yalnizdegilsinvan.wordpress.com

24 Şubat 2009 Salı

Kümülonimbus: Bulutlu Gerçek

1864 doğumlu Amerika'lı fotoğrafçı Alfred Stieglitz'in en ilginç çalışmalarından biri sadece bulutları resmettiği fotoğraf serileridir. Rivayete göre günlerden bir gün arkadaşlarından biri dayanamayıp Stieglitz'e portrelerinin aslında gerçeği yansıtmadığını söyler. Yine aynı arkadaşa göre (başımıza ne geldiyse zaten böyle geldi...) Stieglitz resmettiği şahısları oldukları gibi değil, kendi istediği gibi göstermiştir. Yani aslında her portresi pozların verilmek istenilen mesaj doğrultusunda manipüle edildiği, aktörlerin de çok iyi oyuncular olduğu bir kurgudur. Kur-gu: 1. Bir şeyin zembereğini kurmak için kullanılan araç, anahtar. 2. Uygulamaya geçmeyen yalnız bilmek ve açıklamak amacını güden düşünce, kuramsal araştırma, spekülasyon. 3. Gerçek olmayan olay ve kahramanlardan oluşan eser. Daha iki yıl önce "Gerçeği aramak benim takıntım, saplantım" diyen Stieglitz çok bozulur. Üzülür. Kendisini odasına kapatır (ben öyle tahmin ediyorum). Düşünür. Bakar çok sevdiği kamerasından vazgeçemeyecek, bundan sonraki hayatının nerdeyse sekiz senesini sadece ama sadece bulutların resmini çekerek geçirmeye karar verir. Bulutları bulur. Çünkü bulutlar değişkendir, durmadan hareket ederler. Üstüne üstlük elini atsan tutamaz, tutsan bile yontamazsın, yoğuramazsın. Poz vermezler. Hadi şimdi şuçla beni şuçlayabilirsen hilebazlık yapmaktan! Bul-ut: 1. Atmosferdeki su damlacıkları ve buz taneciklerinin görülebilir yoğunluk kazanmasıyla oluşan, biçimleri, yükseklikleri ve yol açtıkları hava olaylarıyla birbirinden ayrılan yığın 2. Mecaz: Keder, endişe.
Stieglitz içinde bulutlar olan bu fotoğraflarının adını "Eşitlikler" koyar. Hemen hemen hepsi karanlıktır. Hiç birinin nerede ne zaman çekildiği de belli değildir. Bu anlamda hepsi eşittir. Bize gerçeklik tatmini veren zaman ve yer kavramlarından da yoksundurlar. Geriye elimize bulutların biçimleri, şekilleri, güneş ışığındaki en ufak değişiklikte gösterdikleri değişimler, görülebilir yoğunlukları, kederleri, müzikleri, ve soyutlukları kalır. Yani araç olarak uyandırdıkları duygular, başka bir deyişle gerçeklikleri mi kalır?

Hiç yorum yok: