2011 Uludere katliamı: 29 Aralık 2011. http://yalnizdegilsinvan.wordpress.com
Açılım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Açılım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Haziran 2010 Çarşamba

İktisatçı

Ege Cansen bir yazı yazmış, alıntılıyorum (bold kısım benim düzenlememdir):
1. Başbakan R.T.Erdoğan, adı sonradan demokratik olan Kürt Açılımının maksadını “analar ağlamasın” diye ortaya koymuştu. Bu ifadeden çıkan ilk mantıksal sonuç, “analarımız ağlamasaydı, bizim bu açılımı yapmaya niyetimiz yoktu” olur. 2. Bu durumda açılımı zorlayanlar da “gördünüz mü, biz bunların analarını iyi ki ağlatmışız, yoksa açılım olmayacaktı” diye düşünür. 3. İleride başvuracakları taktikleri de şöyle saptarlar. Eğer açılım süreci aksarsa, açılımı tekrar rayına oturtmak için bunların analarını yine ağlatmak gerekecektir. Çünkü bunlar başka bir dilden anlamıyor. Ancak anaları ağlayınca akıllarına açılım geliyor. 4. Dolayısıyla “ne olursa olsun, ne yapılacaksa yapılsın, tek şu akan kan dursun, analar babalar artık ağlamasın” demek, PKK’nın taleplerini T.C. kabul etsin demektir. Bu sözlerin başka hiçbir anlamı yoktur. Bir süredir askıya alınan açılım girişimlerinden sonra, son günlerde tekrar tırmanışa geçen terörist (dehşete düşürme yoluyla karşı tarafı razı etme) eylemlerinin iktisatçı bakışıyla açıklaması budur.
Şu yazıdan sonra memlekette kimsenin "İktisatçıları yeterince ciddiye almıyorlar!" diye ağlamaya hakkı yoktur.

18 Haziran 2010 Cuma

Kısa Kısa - 18 Haziran 2010

1. Kürt açılımını kapatmıştık zaten de en son noktayı koymamıştık, o da olmuş. Davet üzerine Kandil Dağı'ndan inen ex-teröristlerin 8'ine "terör örgütü üyesi olmak" suçuyla dava açılmış ve tutuklanmışlar. Diğerlerine de ayıp olmasın diye "terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek" (hani şu istediğiniz herkesi PKK'lı gibi yargılayabildiğiniz madde) suçlaması yöneltilmiş.
Bence bu süper bir taktik. Herkesi böyle dağdan çağırıp sonra "töröristsin sen" diye tutuklarsan, 1 yıla PKK biter abicim. Helal olsun yetkililere.
2. Melih Gökçek gülüşünü bilirsiniz değil mi? Müjdemi isterim, artık Ankaranızın simgesi de o. Ama şirinlik olsun diye "kedi" maskesi altında satıyorlar. Biz de yedik.
<- Nasıl da sinsi sinsi bakıyor... Bir gözü kalk gidelim derken öbür gözü b.k yeme otur diyor. Dostum bu tam Gökçek işte!
3. Bir vatandaşımızın kulak zarında yırtılma/delinme varmış. O ne yapmış peki? Kulağıyla balon şişirmeye başlamış.
Haberden iki ifade var ki, bence her Türkiye gencinin düstur belirlemesi gerek kendine.
a) "hem de kulakla balon şişirme yeteneğini keşfettiğini söyledi." Abi sorması ayıp da, nasıl keşfettin? Bir gün birisi yanlışlıkla kulağına balon dayadı da sen nefes aldın falan mı? Niye kulağyla balon şişirebildiğini keşfeder ki bir insan?
b) "Çok şükür böyle bir yeteneğimi keşfettim, ama ileride sağlık durumumu nasıl etkiler bilmiyorum." Yani kulağımla balon şişirebilmem, sağlığımla ilgili risk almaya değer diyor abimiz. Helal, işte cesaret budur!
4. Berhan Şimşek ile Gürsel Tekin acayip benzemiyorlar mı yahu? "CHP'li röfleli saçlı orta yaşlı kadın" stereotipinden sonra bir de bu mu çıktı başımıza şimdi?
5. Memleketin YÖK konusundaki ikiyüzlülüğü, benim sinirimi bozan şeylerden birisidir. 80'lerde YÖK'ten şikayet eden solcu abiler, 90'larda birden en ateşli YÖK savunucusu olmuşlardı. 90'larda hala daha YÖK'ten şikayet ediyor olan muhafazakâr abiler ise 2000'lerde YÖK'ün en ateşli savunucusu oldular. Kimsenin umurunda değil üniversitelerin özerkliği, üniversiteler yüksek lise olmuş, iktidar mücadelesi ve kadrolaşma merkeziymiş, peeh.
İşte bu konuyu irdelemek üzere Dicle Üniversitesi İzleme Komisyonu oluşturulmuş ve bir de yazı kaleme almışlar, buyrun okuyun.
Biz ise her zamanki gibi tekrar edelim: YÖK, üniversiteler arasında sadece eşgüdüm sağlayan bir kurum olmalı, üstün yetkilerinden bir an evvel arındırılmalıdır. Tabii kimse sallamayacak ama o ayrı.
6. Ahmet İnsel, Tayyip Erdoğan'ın "mutlak doğru"larını eleştiren harika bir yazı kaleme almış. Partizan samimiyetsizliğinde nefes almaktan sıkıldıysanız, onu da buradan buyrun okuyun.

13 Kasım 2009 Cuma

Olması gerekenlere açılım demek, utanmadan da itiraz etmek!

Resmen acınası bir haldeyiz, bugün bunu bir daha görmüş olduk. Türkiye Cumhuriyeti aslında zaten "demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti" idi, ilkokuldan beri böyle görmüştük. Dolayısıyla açılıma falan da gerek yoktu, yeterince açıktık zaten. Resmi tarih başka da hiçbir şey vermedi hiçbirimize. Shelbyl, natura horror vacui ve Cengiz Çandar'ın da değindiği üzere, Onur Öymen de maşallah hâlâ lise tarih kitaplarından ilerleyebilmiş değil. Ya da belki daha doğru bir ifadeyle, lise tarih kitaplarının gösterdiği yönde haddinden fazla ilerlemiş!
Neyse, ne diyorduk? Bu akşam haberlerde şöyle bir ifadeye tanık oldum; "Açılım paketinin içinde kısa ve uzun vadeli planlar var. Kısa vadeli olanlar harekete geçti bile. Örneğin devlet binalarına ve güvenlik güçlerine taş atan 18 yaş altındaki çocuklar, çocuk mahkemelerinde yargılanacak." Ki bu, İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın yaptığı açıklamadan bir alıntı imiş, Bianet'te diğer söylediklerine de ulaşılabilir. Demek o çocuklar da çocuk sayılıp çocuk mahkemesinde yargılanacak he mi? Vay be!
Zaten olması gerekenlerin insanlara lütuf olarak sunulması, üstüne üstlük bir kesim tarafından da bunun engellenmeye çalışılması trajiktir. Altına imza atılan sözleşmelere rağmen uygulanmayan, keyfi olarak kimilerine hak görülüp kimilerine görülmeyen insan, çocuk ve -'82 anayasasına rağmen az da olsa var olabilen- vatandaşlık haklarının yalnızca "daha az" ihlal edilmesine dair bir programı dahi CHP ve MHP istemiyor, bunu da utanmadan haykırıyor. Anadilinizi kullanamayın, adınızı değiştirsinler, kolluk kuvvetleri kafanızı kırsın da takip edeniniz olmasın e mi!
--
"TMK mağduru Çocuklar İçin Adalet Çağırıcıları" tarafından 19 Haziran 2009'da yayınlanan basın bültenine buradan ulaşabilir, konunun ciddiyeti ve önemi hakkında biraz daha detaylı fikir edinebilirsiniz.