Şu an buraya serinin ikinci yazısı diye başlayınca, aklıma daha
önce yarım bıraktığım -sanırım 2 farklı- seri geldi. Zeus tamamına erdirsin
diyerek başlayalım o vakit.
Bu sefer biraz işin "neden"inden bahsedesim var. En çok
yanıtladığım soru ("balık da mı?"dan sonra elbet) bu olduğu
için, buradan devam edeyim istiyorum.
Farklı insanların çok farklı deneyimleri ve nedenleri var, ama
benim için en önemli nedenlerden biri, etoburlardan farklı olarak, yaşamımızı
sürdürmek için (diğer) hayvanları öldürmeye ihtiyaç duymamamız. Yani bunun bir zorunluluk veya bir mutlak ihtiyaç olmaması. Evet, et yiyerek daha kısa sürede daha
fazla enerji alabiliyor, uzun süreli tokluk hissi yaşayabiliyor, iskenderi löp
löp yutarken kendimizden geçip biranın yanında kokorece ölüp bitiyoruz,
bunların hepsi doğru. Yalan değil. Ama yine bunların hepsi, bugün için birer
tercih/keyif meselesi. Ne et yiyerek az zamanda çok ve büyük kaloriler almamız
gerekiyor (buzdolabı icat oldu, etoburluk bozuldu), ne de bira kokoreçsiz
olmuyor. Pek ala et harici besinler tüketerek tüm besin ihtiyacımızı envai
çeşit şeyden karşılayabiliyor ve biranın tadına da patatesle varabiliyoruz.
"Yapma be, kokoreçsiz olur mu?" diyenleri duyar gibiyim; denedim,
%100 oluyor. Size hatta bu yüzyılın başından bir diyalogla yanıt vereyim:
Shelbyl (s.) ve sokaktaki adam (s.a.) bir akşam Burhaniye
dolaylarında lise arkadaşlarıyla bir kamptadırlar. Akşam yemeği için bilmem
nereye gidilir. Yemeğin geciktiği dakikalarda ortalığı buram buram bir kokoreç
kokusu kaplar ve olaylar gelişir...
sokaktaki
adam (s.a.): [kokusundan bularak yumuldukları
yarım kokorecin içinden] Abi hayat negzel yea!
shelbyl
(s.): [kokusundan bularak yumuldukları tüm ekmek kokorecin diğer
yarısının içinden] Valla öyle be abi. Üstüne de midye yedik mi, offf...
s.a: Aman
sabahlar olmasın!
s.: Abi
aslında evleneceksem bir tek kriterim olacak, o kadın midye kokoreç sevecek!
s.a: Kesinlikle
olm, huzur öyle bi' kadında. Şu hayatta evlilik teklifini "benimle bir ömür
midye-kokoreç yer misin?" diye yapabildiğim bir insandan başka ne isterim
ki?
s.: Evet
evet, kesinlikle.. Gnam gnam gnam..
İşte böyle bir diyaloğun evlatlarıyız ve bir yerde kökenlerimizi
inkâr ediyoruz kimilerine göre. Kökenlerini inkâr etmekte bence hiçbir sakınca
yok, bunu bir kenara bir not edeyim hele, ama zaten en başta toplayıcılıktan
avcılığa geçtiğimizi düşünürsek şu an etçil beslenmeye doğru kayarak da
kökenleri inkâr ediyoruz. Dolayısıyla kökeni neresi olarak aldığına bağlı bu,
ki isteyen istediği yeri alsın, tepe tepe kullansın. Tekrar belirteyim, et
yemek ihtiyaç/zorunluluk değil, sizi yiyorlar (gerçek anlamda yeseler
"yamyam!" dersiniz, "imdat!" dersiniz bi' de, bunu da bir
başka kenara not edelim).
Biraz daha genişleteyim aslında soruların ardından gelen
diyalogları, sırf sorulara yanıtlar şeklinde olmasın. "İhtiyaç değil"
dediğin zaman gelen yanıt elbette "Sadece ihtiyacın olan şeyleri mi
alıyor/tüketiyorsun sanki?". Buna da öncelikli olarak karşı yanıtım
"Sana ne y.rraam?" olsa da, bazen bu basamağı atlayıp "genel
olarak evet" diyorum. "İhtiyaç" dediğin şey insanlar tarafından
ölümüne esnetilebiliyor tabii ki, dolayısıyla bu kısım kimi insanın aklına hiç
yatmazken, kimi hemen kabullenebiliyor, ikna olabiliyor. Ama genelde (ben de
dahil) insanların kafasında "Bir numaralı yaşam kaynağı et!" gibi bir
düşünce olduğu için, ihtiyaç olmadığını söylediğin zaman ikna etmek çok kolay
olmuyor. Sorduğu her mineral/vitamin/besin kaynağı sorusuna karşılık bir
"et olmayan besin"i 0.07 saniye içinde (takriben Google hızında
oluyor) önerebilirsen, pes edebiliyor. Kimisi sadece protein-yağ-karbonhidrat
sorup bırakıyor, kimisi B harfinin 99 güzel vitaminini tek tek öğrenmeden
caymıyor. İnsanoğlu kısım kısım işte... İyi niyetli olanlara can kurban
("kurban diyör, ne biçim vejetaryen?"), sorsunlar yanıtlayalım,
istesinler anlatalım. Ama diğer a taazlı olarak adlandırabileceğimiz kesimden
bir şekilde ikna olan da bu sefer senin ihtiyaç fazlası şeylere hiç yanaşıp
yanaşmadığını sorgulamaya başlıyor, ve akabinde küfürler gelişiyor...
Üçüncü bölümde “neden?” sorusuna devam
ederim. Yazı epey yavaş ilerleyecek böyle parça parça, ama hem çağrışımsal
çalışan bir kafam olduğu için bir açılan parantez kapanmak bilmiyor,
dolayısıyla insanoğlu kuş misali bir an buradayken başka bir an piii… Hem de
yazılar çarşaf çarşaf uzamayınca okuması daha kolay oluyor malum.
1 yorum:
(Dayanamadim yorum yazmadan)Yemek masasinda yeni birileriyle tanismak ve konunun acilmasi kabus gibi geliyor bana artik. Konusmalarin 'allah onlari bizim icin yaratti' ve "...ikna olan da bu sefer senin ihtiyaç fazlası şeylere hiç yanaşıp yanaşmadığını sorgulamaya başlıyor..." bolumlerinde baya sikiliyorum, sinirleniyorum hata; hele hele iletisim kuramayacagini hissedip cumle kurmaya calismaktan nefret eder oldum. Keza karsindaki sana allah vs dediginde, sen isin etiginden bahsetsen ne yazar...
Yorum Gönder