Serinin önceki yazıları:
Neden sorusuna sağlıktan devam edelim. Yalnız benim
burada sağlık başlığı altında ele aldığım kısım, genelde kendi deneyimimden
yola çıktığım için son 3 ayda 9-10 kilo vermem ve görece sağlıklı hissetmem
üzerine odaklanacak (Zaten genelde insanlar enteresan –belki de çok normal- bir
şekilde hayvanlara edilen işkencelerden, öldürmekten vesaire etkilenmiyor, ama “t sürede x kilo verdim!” deyince, “Ouvv! Ben de mi vejetaryen olsam?” diye düşüncelere
dalıyor.) Uzun vadeli etkiler için birkaç on yıl bekleyeceksiniz artık,
n'apalım:
Daha önceki yazı(lar)da fark ettiyseniz "dengeli
bir vejetaryen beslenme" deyip durdum. Zira "Ooh, eti bıraktım, e
madem Anadolu'nun da göbeğinden geliyorum, yumulayım hamura baklavaya da aman
enerjiden proteinden geri kalmayayım." dememeniz gerekir. Kabartlama
gibi olursunuz allaama. Hâl böyle olunca sağlık meselesinde hepçil
bir temel argüman olarak "E dengeli bir hepçil beslenme de
sağlıksız değil ki?" ile karşılaşıyoruz. Evet? Ama halihazırda görece
yüksek kalorili olan hepçil beslenmede hem daha fazla dikkat etmek gerekiyor,
hem de kontrol kaçtığı anda çok sağlam kaçıyor maşalla (Kendimden biliyorum,
evet). Et yemek, ister istemez daha fazla enerji almayı beraberinde getiriyor.
Geçen mesela çalıştığım yerde öğle yemeğinde sağ olsun yemekçi ablamız ayıptır
söylemesi patlıcan musakka yapmış. Elbet tezgahın üstünde kendisiyle göz göze
gelince (Ablayla değil, musakkayla. Ablanın ne işi var tezgahın üstünde?)
hasretle gözlerim doldu. Zira musakkanın hastasıyım. Yani patlıcan aşığı bir
insan olduğum için, musakka benim için kokoreçle yarışabilirdi desem yalan
olmaz. Patlıcanla ilgili bir acayip şey, közlenmişinden de bir o kadar nefret
etmem. Bu çok garip, biliyorum, yani "ouv bebeyim sana aşığım ama sol
kulağından nefret ediyorum." (benzetme pek olmadı galiba ama idare
edin) demek gibi bir şey, ama öyle. Neyse, abla da sağ olsun ofisin tüm
elemanlarına musakka yaparken, bana da sadece bir kompil patlıcan közlemiş,
beni de unutmamış. Çok iyi bakıyor, Zeus razı olsun kendisinden bu vesileyle.
İşte o hiç hoşlaşmadığım közlemeyi yedim böylece (mecburen biraz, ve ofiste
közlenmiş patlıcanla ilk karşılaşmam olduğu için abla da beni artık onu seven
bir insan olarak kodladı sanırsam (Kendini değil, patlıcanı. Onu zaten
seviyorum, aslan ablam.)... Hâlâ da sevmiyorum yahu patlıcanın közünü? Ne
çirkin bi' şey o?
Ne diyorduk? Ha, işte o esnada algıladım ki, ben kendi
halinde bir patlıcanı yerken, musakka yiyenler patlıcanın yanında kıymayı,
yağını ve o yağa banılmazsa ölür hastalığına yakalanmış olan zavallı ekmekleri
löp löp yuttular. Afiyet bal şeker olsun, hiçbirinde gözüm yok. Ama hepimiz de
doyduk mu? Doyduk.
Bu az önce verdiğim örneğin vejetaryen beslenmeden
farklı olarak "dengeli beslenme" başlığı altına daha çok
yakışacağının farkındayım, ama ikisi birbirini tetikliyor demek çok yalan
olmaz. Bir başka örnek vereyim; yaz vakti Türkiye için mangal vakti malum.
Yazın yanan milyonlarca mangaldan birinde arkadaşla eşle dostla birlikteyken,
ortamda bulunan iki vejetaryen olarak közlenmiş patates, kızarmış
domates-biber-patlıcan (Yoksa Barış Manço da mı vejetaryendi? Ya bu esnada
düşünüp duruyorum, bir aşk şarkısının adı nasıl domates-biber-patlıcan
olabilir? Olmaz demeyin, oluyor.) ile beslendik. Diğer arkadaşlar da sucuktu,
tavuktu, köfteydi, her nevi et ürünü tüketti. Yine doyduk, ama doymamız ikimize
x kaloriye ve minimal kolesterole mal olurken, kalanlarımıza nereden baksan y
(y de ner'den baksan x+200 eder) kaloriye ve gani gani kolesterole patladı bu
keyif.
Bu iki örnek, görece masum olanlar. İki bira içerken
yanında kızarmış patates veya kızarmış sosis yemek de bir fark yaratacak, o iki
biradan sonra bir adana dürüm veya çiğköfte dürüm yemek de. Veya ben
souvlakilere (Yunan dürümü) doyamazken, bir sonraki yazıda bahsedeceğim Axel'in o söz konusu
souvlakileri etsiz yemesi (Ne kadar saçma buluyordum geçen sene halbüse? Gerçi
hala saçma buluyorum lan, etsiz souvlaki saçma bi' şey. Alkolsüz bira gibi, ne
bileyim içinde döner olmayan döner dürüm gibi). Bunlar ve önceki iki örnekten
çıkarak, vejetaryenliğe geçiş yapmamdan gayrı çok da ekstra bi' çaba sarf
etmemiş olmama rağmen (haftada takriben 100-150 km arası bisikletim süregeliyor
zaten 2012 Mart civarından beri, onu da gözardı etmemek gerek) son 3 küsur
aydır 9-10 kilo vermiş olmam bununla paralel olabilir. Karnımın
doymasına rağmen gözümün doymamasından kelli, ihtiyacımdan oldukça fazla
tüketiyordum, şimdi biraz daha zor o iş. Yani yine fazla tüketiyorum, ama
yemeğin tatlı öncesi kısmında her halükarda görece düşük oluyor aldığım enerji
(Tatlıyı her türlü yiyorum zira. Hatta Natura Horror Vacui'nin deyimiyle
"Yærim!"). Aslında şimdi aklıma geldi, ilk yazıda bahsettiğim
"ihtiyaç" meselesini şöyle de örneklendirebiliriz; ev gibi biraz.
Yani eve böyle farkında olmadan saçma sapan zilyon tane şey alınca hani ev içi
hacim ihtiyacınız günden güne artar, artar ve bir yerden sonra artık daha küçük
bir eve sığamazsınız ya, öyle oluyor. Lan bunu atsan atılmaz, onu satsan
satılmaz derken bütün o saçma şeyler yer işgal etmeye devam ediyor. Sonra da o
evden bir şeyler eksiltince çok rahatlayabiliyorsunuz ya, alan açılıyor size. O
kalabalığa alıştıktan sonra boşluğuna da alışmak zaman alıyor, ama mis gibi de
oluyor, evdeki alana ihtiyacınız azalıyor, daha küçük bir evle
yetinebiliyorsunuz, hayat sizin için ucuzluyor, ısınması daha kolay oluyor,
oluyor da oluyor. İşte öyle bir şey...
Kısa vadede en görülebilir etki kilo olduğu ve herkes
onu en çok fark ettiği için oraya biraz fazla odaklandım sanırım başında da
söylediğim üzere, ama tabii ki beslenme alışkanlıklarının daha uzun vadeli bir
etkisi var. Et (kırmızı, beyaz, yeşil, mavi fark etmez) tüketmeyenlerin, et
tüketenlere göre daha düşük kalp-damar hastalıklarına yakalandığı, kolesterol
seviyelerinin görece düşük olduğu yönünde bulgular var. Yumurtanın bir
doktor tarafından yasaklanırken beriki tarafından kiloyla önerildiği, konulara
dünya ve insanlık olarak çok yönlü yaklaşmaya en çok ihtiyacımız olan şu
günlerde bu bulguyu/bulguları mutlak bir kural/kanıt olarak sunmayacağım
elbette. Ama et yemeyerek alınan görece az kolesterol ve eti başka şeylerle
ikame ederek alınan sebze/meyve/baklagil gibi söz konusu açılardan görece
sağlıklı besinlerle iki yönlü bir etki nedeniyle bunun çok olası/mantıklı
olduğunu düşünüyorum. Ayrıca vejetaryenlerin görece zayıf (aşırı zayıf veya
anoreksik değil, sadece görece zayıf) olduğunu da uzun vadeli sağlık
etkilerinden yana düşünebiliriz.
(Parantez paragrafı: Ya bu arada bir de şu an düşündüm
ve de algıladım ki, doğuştan gelen alışkanlık olan ete karşı direnebileceğimin
farkına varmam, yemeğe ilişkin her nevi dürtümü çok daha rahat kontrol altına
almam anlamına geldi sanırsam. Evet, galiba böyle.)
Sağlıkla ilgili şimdilik son bağlantılı nokta da, fast
fooda ilişkin tutumunuzun ve alışkanlıklarınızın değişmek zorunda kalması.
Türkiye koşullarında dış dünyada çok fazla vejetaryen beslenmeniz mümkün
olmadığı için, daha az dışarıda yer oluyorsunuz bir kere. Dışarıda kumpir,
salata (the reason why our children are obese fotoğrafı), kaşarlı tost,
kaşarlı-mantarlı pide, çorba, pilav/makarnagil, Ege/Akdeniz mutfağı, mezeler
gibi alternatifleriniz var, evet, yok değil. Gerçi itiraf ediyorum, eski
alışkanlıktan (ilk başladığım zamanlardan kalma) cümleye "sayacağım menü
çok kısa olacak" diye başlamıştım ve gördüğünüz üzere aslında
uzayabiliyor, ki epey de uzayabilir daha. Ama sebze yemeklerine, ne bileyim
canım kuru fasulyeye dahi et koyma alışkanlığı olan bir kültürün göbeğinde
bulunduğumuz için ne demek istediğimi anlarsınız. Bir de benim için günlük
alışkanlıklar olan et/tavuk dürüm, ve çok insan için benzer bir alışkanlık olan
hamburger-derin derin kızarmış tavuk-pizza familyası da et endüstrisinin ve
hepçil beslenme alışkanlığının önemli bir kısmını oluşturduğu için, bunların
hayatınızdan çıkması epey güzel oluyor. Sağlıksal olarak olduğu gibi, maddi
olarak da. İşin maddi boyutuna bir sonraki yazıda değinirim (Tam bu noktaya
konulacak "Çocuklarımızın obez olmasının nedeni." diye bir görsel
görmüştüm sanırsam feysbukta ama şimdi bulamıyorum. Özetle hamburgerin 1 $ olmasının yanında
salatanın 5-6 $ civarında bi' fiyatı olmasından bahsediyordu. Buna daha sonra işin mikro ve makroekonomik boyutunda da değiniriz ayrıntılı olarak).
Bir de son olarak şunu diyeyim; aslında et yerken her
şey çok normalmiş, et her derde devaymış da, vejetaryen beslenmeye başlayınca
çok pis acayip ölümüne dikkat etmeniz gerekiyormuş gibi de bir algı var, hemen
başlıyor "E peki ne yiyorsun onun yerine? x'i nereden alıyorsun, y'yi
nereden alıyorsun? Senden iyi olmasın benim de bi' vejetaryen arkadaşım vardı,
rahmetlinin saçları döküldü." falan. Bende de vardı vejetaryen/vegan
insanlara karşı böyle bir panik hali, bir annevari "ah yavrıeeem,
doyamazsın sen öyle, büyüyemezsin"cilik, artık yok (Gerçi yalan olmasın, veganizme karşı çok fazla bilgi sahibi olmadığım için yerli midir yersiz midir bilmem ama hâlâ var). Darısı başınıza. İşin iki tarafını da görmüş bir insan olarak
söylüyorum, abuk bir yaklaşım bu bakın, gerçekten.
Yine çağrışımlara doyamadım, planladığımın 2 katı
uzunlukta bir yazı oldu, bakalım bir de ikiye bölmeden deneyeyim, tivitır nesli
kusuruma bakmasın, ihtiyarlığıma versinler. Saati de zaten 22:15 etmişim,
gitmem gerek çoktan, yatsı tatlısını kaçırıyorum. Bir sonraki yazıda nasıl böyle
bir değişikliğe karar verdiğimi anlatmaya niyetliydim ama daha epey süre
nedenlerden devam edeceğim gibi görünüyor sanırsam.
öpt
tşk kib bye
Ek: Sağlık konusunda taze denk geldiğim ve kaynağını/doğruluğunu bilmediğim şu bilgiyi de not olarak düşeyim: "İşlenmiş et ürünlerinin (salam, sosis, sucuk gibi) düzenli tüketimi erkeklerde prostat kanseri riskini artırmaktadır."