Son günlerin tartışma konusu 4+4+4 üzerine bir de geçen "Kuran-ı Kerim ve Hz. Muhammed'in Hayatı seçmeli ders" önerisi gelince, konuyu sadece kısıtlı bir yerinden alarak biraz irdeleyebileceğimi düşündüm.
Kısım I: Devlet Nedir? Neden/Nasıl Eğitim Vermelidir?
Bu çok genel girişi yapmadan argümanımın temelsiz kalacağını düşünüyorum. Devlet, bireylerin/özel kurumların işleyişi sağlayamayacakları (bilgi asimetrisi, beleşçi sorunsalı), haksız rekabet/tekelleşme çıkacağı, bazı masrafların fiyat mekanizmasıyla karşılanamayacağı (dışsallık) vs. hallerde devreye girmesi beklenen, özel kişi ve kurumların vergileriyle yürüyen bir sözleşme sonucudur. Bu yüzden devletlerin çevresel sorunlarda, piyasanın verimsizleştiği zamanlarda, ulusal güvenlik hususunda vs. müdahaleci olması beklenir. Eğitim, sağlık vs. gibi sektörlerde devletin rolü ise tartışmalıdır.
Fakat bütün bu tartışmalara karşın üzerine uzlaşılan bir konu, devletin vereceği eğitimin evrensel niteliği olmalıdır. Niye? Çünkü devlet eğitime sponsor olduğu anda, bütün vatandaşların vergileriyle o harcamayı yapmaktadır, o halde vatandaşları dışlayıcı bir hizmette bulunması düşünülemez. Yani:
1. Devlet tüm vatandaşların vergisini alırken, onlara kimliğinden dolayı eğitim vermeyi reddedemez.
2. Devlet eşit olarak vergi aldığı vatandaşlara eğitim hizmetini eşit olarak geri vermek zorundadır.
İlk madde konusunda koyu Kemalistler/milliyetçiler haricinde bir uzlaşı gözlemlemek mümkünken, ikinci maddede liberaller ve liberterler biraz yalnız kalmakta ki, bu da bir yere kadar bu yazının konusu zaten.
Kısım II: Zorunlu Eğitim ve Özel Eğitim
Önce şu soruyu cevaplayalım: Neden zorunlu eğitim diye bir şey var? Çünkü toplumsal ve ekonomik gelişmenin olması için insan niteliğinin yükselmesi lazım, ve bu da eğitimle olan bir şey. Peki bunun zorunlu olması şart mı? İnsanlar kendi kendilerine karar veremezler mi eğitim görmeleri gerektiğine? Daha iyi bir yaşam umudu, zaten yeterli motivasyon değil mi?
Bu konuda çok farklı görüşler, araştırmalar vs. var, ancak geçici olarak şu minimumda buluşulabilir: "Devlet, erken yaşlardaki eğitimi düşük gelirli ailelere sağlayarak, onlara bir fırsat eşitliği yaratmakla yükümlüdür. Geri kalanı ise özel eğitim halledecek kapasitededir."
Neden özel eğitim vurgusu? Çünkü devlet eğitimi, fazla vergilendirme, müfredat üzerine tekel, birey tektipleştirmesi, yenilikçiliğin (inovasyon) önünün kesilmesi, devletin etnik, dini, cinsi konularda taraf tutması/tutum takınması gibi sorunlara yol açıyor. Devlet eğitiminin ideolojik boyutu, toplumun ilerleyebilmesi için gerekli çeşitliliğin önünü kesiyor, böylece zararı kârından fazla oluyor.
(Bir sonraki kısıma geçmeden şunu not düşeyim: Buradaki gözlemler ağırlıkla tarihi ve biraz da teorik. Burada liberter perspektifin nasıl analiz yaptığını vurguluyor, ve de ilkesel bazda bir çözümleme yapıyorum.)
Kısım III: Din Eğitimi
Yukarıda anlattığım prensipler uyarınca şunu söylemek kolay: Devlet tek bir dinin eğitimini müfredata koymamalı: Bu hem farklı dine mensup insanlara ekonomik olarak haksızlık, hem de devlet eğitiminin evrensel olması ilkesine aykırı. O yüzden zorunlu "Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi" (ki bu dersin anlattığı ezici çoğunlukla İslam kültürü) dersi zaten sakat.
Peki bunun çözümü nedir? Öncelikle, devlet din dersi verecekse, bu ya "dinler tarihi" gibi evrensel nitelikte olmalı, ya da "karşılaştırmalı din" gibi dünya, en azından Türkiye'de gözlemlenen tüm inançları sosyolojik bir boyuttan anlatmalıdır. Örneğin seküler olmayan ABD'de, din eğitimi ya okul sonrası etütlerle verilir, ya da özel kurumlar/cemaatler bu yükümlülüğü üstlenmiştir. Eğer bir ders İncil'i okutacaksa, tamamen nötral, akademik ve edebi bir perspektifle okutmalı, İncil hakkında her sorunun sorulması serbest olmalıdır.
Peki bu son düzenleme ile gerçekleşen ne? Hem İmam Hatip liseleri -ki bunlar "çocuğunun dini eğitim almasını isteyen ebeveyn için" diye savunuldu yıllarca- opsiyonu getiriliyor, hem zaten programının yarısı "Kur'an ve Hz. Muhammed" olan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi zorunlu olmaya devam ediyor, hem de üzerine aynı temalı bir seçmeli ders getiriliyor. Bu yanlıştır. Hem devletin dini eğitimi tekeli altına alması, hem vergilerin eksesif bir şekilde bu kadrolara kullanılması, hem de evrensellik prensibini çiğnemesi açısından yanlıştır.
Kısım IV: Mesleki Eğitim
Sorun sadece burada da bitmiyor. 4+4+4 ve mesleki yönlendirme, devletin kontrolü altında yapıldığı takdirde inovasyon konusunda ciddi bir engel getirebilir. Devlet, bireye temel bir eğitim verdikten sonra, onun ne yapacağının kararını aile ve bireyin kendisine bırakmalıdır. Bu tür bir düzenleme, devletin, çocukların geleceğine ipotek koyması anlamına gelecek halde teşkil olabilir.
Tabii ki herkesin yüksek eğitim alıyor olması, üniversite bolluğu, kadroların kalitesizliği vs. bir sorun, fakat bunun çözümü mesleki yönlendirmeyi erken yaşlara çekmek demek değil. Bu kurumların kalitesini düzeltecek öneriler kulak ardası edilmekle kalınmadı, TÜBİTAK'ın özerkliğinin kaldırılması, başına "füze teknolojisi yapacağız ne evrimi" kafalı birisinin getirilmesi, YÖK'ün yetkilerinin korunması gibi daha da zıt yönde hamleler yapıldı.
Sonuç: Bu eğitim modeli ile yeni Türkiye hedefi beliriyor. Teknolojik atılım, ileri düzey akademi, yüksek kalite eğitim değil hedeflenen. Yeni nesil, az çok bilgiye sahip, sanayi elemanı çıtasıyla yetinen, militer-endüstri kompleksinde yahut ara üretimci olarak istihdam olunan, vatan-millet-Sakarya hususunda hemfikir, yarı-otoriter bir devlet modeli altında edindiği kapital ile geçinen insanlar olacak. İlköğretimden YÖK'e kadar bütün yapılanmaya bakıldığında gözüken bu.
Ha, iyi büyürüz, ona lafım yok da, insan ne kadar mutlu olacak, insani gelişim endeksi nerelere gidecek, onu zaman gösterecek.