Kürt sorunu konusunda kendimi "otorite" göremem, hatta Türkiye siyasi tarihi içinde en yetkinsiz olduğum konu olarak da bunu görürüm. Fakat 21.yy'da oluşan yeni paradigma ile bazı tarihsel gerçekleri öyle garip okumaya başlıyoruz ki, her şey iç içe giriyor. Bu yazıda, serbest bir şekilde, aklıma gelen gariplikleri yazacağım.
1. Doğudaki "Kürt halkı" yekpare bir oluşum değildir. Nasıl ki sol jargondan esinlenirsek bir Türk burjuvazisi ve Türk halkı ayrımı yapılıyorsa, aynı şekilde Kürt burjuvazisi ile Kürt halkı ayrımı da yapılmalıdır.
2. BDP'nin hepsinin Kürtleri temsil ettiği iddiası bir yanılgıdır. Aynı şekilde BDP'nin sadece PKK'yı temsil ettiği de. (Açıklaması gelecek)
3. Bölgenin siyasi geçmişinden dolayı, halk gözünde talepleri elde etmenin birincil stratejisinin şiddet olduğu inanışının yerleş(tiril)miş olduğu göz ardı edilemez. Bu bağlamda BDP ve PKK tabanının kesişiminin geniş olması da şaşırtıcı olmamalıdır.
4. Yukarıdaki tespiti yaparken, BDP'nin her PKK ile kendini ayrıştırma çabasında bir şekilde askeri, siyasi ya da medyasal otoritenin blokaj uyguladığını da unutmamak lazımdır.
Yakın zamanlarda DTK'da BDP'nin yayınladığı daha makul bildirinin göz ardı edilip, ülkenin gündemine içinde "özerk ordu" gibi lafların geçtiği diğer bildirinin oturması, yukarıdaki söyleme dair bir örnektir.
5. Tarihsel olarak baktığımızda, doğuda sağ partiler sürekli olarak oy almıştır zaten. ANAP-RP-DYP vs. Güneydoğu'da, özellikle 90'larda BDP çizgisindeki partilerden daha fazla oy almıştır.
6. Güneydoğu illeri, üzerindeki asker ve Genelkurmay baskısı - işbirliği sebebiyle Kürt sorununun çözümü konusunda hiçbir şey yap(a)mayan bu partilere nasıl oy verdiyse, bugün de aynı şekilde AKP'ye oy verebilirler. Bu bir "yenilik" değildir.
7. AKP, kendisinin de başına bela olan ordu ile konjonktürel olarak savaşmış ve siyaset üzerindeki baskısını kırmıştır. Bu süreçte de, hem ekonomik hem de siyasal olarak liberal demokrat çizgiden beslenmiştir. Gene en başlarda AB reformları konusundaki girişimcilik de bu konjonktürel konumdan ileri gelmiştir.
Yoksa AKP, kadrosal açıdan baktığımızda "demokrat" bir parti değildir.
8. AKP'nin 8 yıl önce de, bugün de "Kürt sorunu yoktur" açıklaması yapabilmesinin ardındaki sebep, esasen Kürt burjuvazisi ile ilişki halinde olması ve de Kürt kimliğinin ötesinde yöre halkının dinsel kimliğine hitap edebilmesidir, tıpkı diğer sağ partiler gibi.
9. Kürt sorununun tartışmasının silahlı kuvvetler bünyesinde bir silahlı çatışma boyutundan çıkarılamaması, bölgedeki ekonomik ve sosyopolitik farklılıkların hakkaniyetle incelenmemesine yol açmıştır. Kürt sorunu, Türkiye'nin batısına hep indirgemeci bir şekilde sunulmuştur.
10. Bölgedeki "AKP - BDP" çatışmasının sebebi, salt "Kürt sorununu kim çözecek/çözmek istiyor" çatışması değildir. Buradaki ekonomik ve sosyal verileri göz ardı eden analizler de sağlıklı değildir.
11. AKP'nin "muhafazakarlık" kartını daha etkin oynamaya başladığı söylenebilir. Bölgeye ilişkin analizlerde bunun göz önünde bulundurulması makbuldur. Fakat bu çok yeni bir fenomen değildir.
12. Türkiye muhafazakarlarının önemli bir kısmının derinlerde bir milliyetçiliğinin olduğunu unutmamak gerekir. O yüzden AKP'nin sorun çözümünde attığı adımlarda daha çok din kimliğini ön plana çıkarması, ya da etnik politikaya karşı olduğunu vurgulaması "geçici bunlar ya, hep MHP'ni oyunu almak için" diye geçiştirilemez.
13. AKP ile BDP "Kürt sorunu" çözümünde ortak hareket etmeli gibi gözükürken, ayrışmalarının sebebi sadece siyasi hesaplar değildir. Hem AKP, hem de BDP tarihsel çizgileri doğrultusunda ilerlemektelerdir.
14. AKP'nin Kürt sorunu konusundaki samimiyetinin sorgulanmasının sebebi de, katıksız/romantik AKP karşıtlığı değil, bu sosyoekonomik ve tarihi çizginin farkında olunmasıdır.
15. AKP'nin ve BDP'nin çizgisinin idrakı için, bu partilerin Kürt sorunu değil de, diğer konularda nasıl bir söylem oluşturduğuna da bakmak gerekir. Bunlar yapılırken PKK'nın hangi çizgide kurulmuş bir örgüt olduğunu da unutmamak gerekir.
16. Nasıl ki Türkiye'nin batısı "silahlı çözüm"ü tek çare olarak görmekteyse, Türkiye'nin doğusunda da aynı izlenimin teşkil etmiş olması şaşırtıcı değildir. BDP'ye yönelik eleştirilerde bu tabansal sorunların da gündeme alınması gerekir.
17. Kürt sorunu konusunda, konjonktürün getirdikleri haricinde ciddi adımların atılıyor olduğuna inanılabilmesi için, devletin 12 Eylül süreciyle hesaplaşması, Ergenekon soruşturmasının Ankara'nın doğusuna geçebilmesi, Kürt sorununda hem muhafazakar hem milliyetçi kesimin, hem burjuvazinin hem de halkın sesinin gündeme alınması şarttır.
18. Bu vesileyle Kürt sorununun çözümü konusunda akıl yürütürken, her ne kadar resmi siyasi argümanlara dahil olmasa da, yöredeki rant kavgalarını, uyuşturucu ticaretini, yasadışı yapılanmaları, yerleşik bürokrasiyi vs. de unutmamak gerekir.
Çok dağınık oldu, ama gördüğüm cepheleşme halinin iki tarafına da itirazları madde madde yazmak istedim. Sürç-i lisan ettiysek affola.
Bunlar benim, yöreye dair istatistiki bilgiler ve de genel sosyolojik varsayımlara dayalı yaptığım çıkarımlardır. En başta da dediğim gibi, otorite olduğum iddiasınbda kesinlikle değilim. Ama tartışacaksak da 90'ları tamamen unutup tartışmayalım.
1. Doğudaki "Kürt halkı" yekpare bir oluşum değildir. Nasıl ki sol jargondan esinlenirsek bir Türk burjuvazisi ve Türk halkı ayrımı yapılıyorsa, aynı şekilde Kürt burjuvazisi ile Kürt halkı ayrımı da yapılmalıdır.
2. BDP'nin hepsinin Kürtleri temsil ettiği iddiası bir yanılgıdır. Aynı şekilde BDP'nin sadece PKK'yı temsil ettiği de. (Açıklaması gelecek)
3. Bölgenin siyasi geçmişinden dolayı, halk gözünde talepleri elde etmenin birincil stratejisinin şiddet olduğu inanışının yerleş(tiril)miş olduğu göz ardı edilemez. Bu bağlamda BDP ve PKK tabanının kesişiminin geniş olması da şaşırtıcı olmamalıdır.
4. Yukarıdaki tespiti yaparken, BDP'nin her PKK ile kendini ayrıştırma çabasında bir şekilde askeri, siyasi ya da medyasal otoritenin blokaj uyguladığını da unutmamak lazımdır.
Yakın zamanlarda DTK'da BDP'nin yayınladığı daha makul bildirinin göz ardı edilip, ülkenin gündemine içinde "özerk ordu" gibi lafların geçtiği diğer bildirinin oturması, yukarıdaki söyleme dair bir örnektir.
5. Tarihsel olarak baktığımızda, doğuda sağ partiler sürekli olarak oy almıştır zaten. ANAP-RP-DYP vs. Güneydoğu'da, özellikle 90'larda BDP çizgisindeki partilerden daha fazla oy almıştır.
6. Güneydoğu illeri, üzerindeki asker ve Genelkurmay baskısı - işbirliği sebebiyle Kürt sorununun çözümü konusunda hiçbir şey yap(a)mayan bu partilere nasıl oy verdiyse, bugün de aynı şekilde AKP'ye oy verebilirler. Bu bir "yenilik" değildir.
7. AKP, kendisinin de başına bela olan ordu ile konjonktürel olarak savaşmış ve siyaset üzerindeki baskısını kırmıştır. Bu süreçte de, hem ekonomik hem de siyasal olarak liberal demokrat çizgiden beslenmiştir. Gene en başlarda AB reformları konusundaki girişimcilik de bu konjonktürel konumdan ileri gelmiştir.
Yoksa AKP, kadrosal açıdan baktığımızda "demokrat" bir parti değildir.
8. AKP'nin 8 yıl önce de, bugün de "Kürt sorunu yoktur" açıklaması yapabilmesinin ardındaki sebep, esasen Kürt burjuvazisi ile ilişki halinde olması ve de Kürt kimliğinin ötesinde yöre halkının dinsel kimliğine hitap edebilmesidir, tıpkı diğer sağ partiler gibi.
9. Kürt sorununun tartışmasının silahlı kuvvetler bünyesinde bir silahlı çatışma boyutundan çıkarılamaması, bölgedeki ekonomik ve sosyopolitik farklılıkların hakkaniyetle incelenmemesine yol açmıştır. Kürt sorunu, Türkiye'nin batısına hep indirgemeci bir şekilde sunulmuştur.
10. Bölgedeki "AKP - BDP" çatışmasının sebebi, salt "Kürt sorununu kim çözecek/çözmek istiyor" çatışması değildir. Buradaki ekonomik ve sosyal verileri göz ardı eden analizler de sağlıklı değildir.
11. AKP'nin "muhafazakarlık" kartını daha etkin oynamaya başladığı söylenebilir. Bölgeye ilişkin analizlerde bunun göz önünde bulundurulması makbuldur. Fakat bu çok yeni bir fenomen değildir.
12. Türkiye muhafazakarlarının önemli bir kısmının derinlerde bir milliyetçiliğinin olduğunu unutmamak gerekir. O yüzden AKP'nin sorun çözümünde attığı adımlarda daha çok din kimliğini ön plana çıkarması, ya da etnik politikaya karşı olduğunu vurgulaması "geçici bunlar ya, hep MHP'ni oyunu almak için" diye geçiştirilemez.
13. AKP ile BDP "Kürt sorunu" çözümünde ortak hareket etmeli gibi gözükürken, ayrışmalarının sebebi sadece siyasi hesaplar değildir. Hem AKP, hem de BDP tarihsel çizgileri doğrultusunda ilerlemektelerdir.
14. AKP'nin Kürt sorunu konusundaki samimiyetinin sorgulanmasının sebebi de, katıksız/romantik AKP karşıtlığı değil, bu sosyoekonomik ve tarihi çizginin farkında olunmasıdır.
15. AKP'nin ve BDP'nin çizgisinin idrakı için, bu partilerin Kürt sorunu değil de, diğer konularda nasıl bir söylem oluşturduğuna da bakmak gerekir. Bunlar yapılırken PKK'nın hangi çizgide kurulmuş bir örgüt olduğunu da unutmamak gerekir.
16. Nasıl ki Türkiye'nin batısı "silahlı çözüm"ü tek çare olarak görmekteyse, Türkiye'nin doğusunda da aynı izlenimin teşkil etmiş olması şaşırtıcı değildir. BDP'ye yönelik eleştirilerde bu tabansal sorunların da gündeme alınması gerekir.
17. Kürt sorunu konusunda, konjonktürün getirdikleri haricinde ciddi adımların atılıyor olduğuna inanılabilmesi için, devletin 12 Eylül süreciyle hesaplaşması, Ergenekon soruşturmasının Ankara'nın doğusuna geçebilmesi, Kürt sorununda hem muhafazakar hem milliyetçi kesimin, hem burjuvazinin hem de halkın sesinin gündeme alınması şarttır.
18. Bu vesileyle Kürt sorununun çözümü konusunda akıl yürütürken, her ne kadar resmi siyasi argümanlara dahil olmasa da, yöredeki rant kavgalarını, uyuşturucu ticaretini, yasadışı yapılanmaları, yerleşik bürokrasiyi vs. de unutmamak gerekir.
Çok dağınık oldu, ama gördüğüm cepheleşme halinin iki tarafına da itirazları madde madde yazmak istedim. Sürç-i lisan ettiysek affola.
Bunlar benim, yöreye dair istatistiki bilgiler ve de genel sosyolojik varsayımlara dayalı yaptığım çıkarımlardır. En başta da dediğim gibi, otorite olduğum iddiasınbda kesinlikle değilim. Ama tartışacaksak da 90'ları tamamen unutup tartışmayalım.