Yerli malı yurdun malı
Nedense hiç Türkiye’de üretilmiş bir şey göremeyeceğimi düşünmüştüm (acaba neden?). Ama kahve aralarında sıcak su için kullanılan su ısıtıcılar “Tuğra” marka idi örneğin. Veya pazara da gittik, pazarda birçok ürün “Metin Tekstil” gibi, “Çıldırın” gibi Türkçe isimli ve Türkiye kökenliydi (Bkz. Foto).
Önde “Kemal Bebe”, arkada “Çıldırın”
Az önceki bahsettiğim Pazar, bizim sosyete pazarı gibi bir yer. Kılık kıyafet var bolca, işte arada oyuncaklar falan. Meyve-sebze pazarı gibi değil. Bir de bit pazarına gittik bunun dışında. O da özellikle Artvin’de yaşadığım 1 senede sık sık gittiğimiz “Rus pazarı” denen pazarlara benziyordu. Oldukça yoksul bir ülke Ermenistan ve bu “Rus pazarı” görünümlü pazarda, bir evde bulabileceğiniz hemen her şey satılıyordu. Evdeki dekoratif eşyalardan tutun da, avizeye, eski oyuncaklara, Sovyet Rusya pasaportlarına, elektrik sayacına, contalara kadar.
Tanıdık bir şeyler gören?
500 dram = 1 € = 2 TL yaklaşık olarak. Sigaralar 1 €’dan ucuz, alkollü içkiler oldukça ucuz (doğrudan kötü alışkanlık odaklı düşünmüşüm, evet), benzinin litresi yine 1 €’nun altında.
Post-Sovyet / Post-Komünist haller
Ülkede Sovyet Rusya’nın etkisi oldukça fazla hissediliyor. Yani özellikle eski filmlerden aşina olduğumuz o “komünist yapılar” şehrin her tarafında. Şehrin merkezi olan Republic Square’de (Cumhuriyet Meydanı) devasa taş binalar var. Biri ünlü bir oteller zincirine ait şimdi, biri müze, bir başkası Dışişleri Bakanlığı... Çok geniş meydanlar ve bol miktarda heykel var bütün şehirde. İlk planlandığı zaman oldukça güzel planlanmış şehir. Sovyet Rusya’da bir “şehir planı”na göre tasarlanan ilk şehir Erivan. 150 bin kişi için tasarlanmış o zaman ama şimdi 1.5 milyon insan yaşıyor. Ülkenin tamamının nüfusu 3 milyon civarında bu esnada, yüz ölçümü de 30 bin m2, yani Ankara’dan biraz küçük.
Mevzubahis taş yapılara bir örnek. Dışişleri Bakanlığı'nın da bulunduğu bina
Güzel büyük taş yapılara eşlik eden çirkin apartman dizileri de var insan deposu olarak. Yoksulluk had safhada ve şehrin göbeğindeki o taş yapıların hemen ardından şehir hızla varoşlaşıyor. Bu özensiz apartmanların önünde de arabalar dizili; çoğu eski model Lada ve envai çeşit 4x4’ler. Neden ve nasıl çözemedim ama bu ikisinin arası çok yok sanki. Arabaların çoğunun camları (onların da çoğunun bütün camları) filmli, içerisi görünmüyor. Daha önce Ermenistan’a giden bir arkadaşımın söylediğine göre, özellikle Amerika’da yaşayan Ermeni diasporasının araçları imiş onlar. Ki bu biraz benim soruma yanıt oluyor; zira Ermenistan’da ve yurtdışında yaşayan Ermeniler olarak ikiye bölündüğünde, bu fark bir ölçüde açıklanıyor.
Çok anlaşılmıyor ama butik ülkenin butik benzin istasyonlarından biri. Yoldan geçerken alıyorsun benzinini.
Yaşamın oldukça ucuz, ülkenin fakir olmasına rağmen özellikle kadınlar için biraz abartılı bir bakımlılık/süslülük sözkonusu. Hemen hemen bütün kadınlar kuaförden az önce çıkmış gibi. Çeşitlilikten çok, bir tek tiplik söz konusu hem erkekler hem kadınlar için. Gerçi moda dediğimiz de insanların kendi kendine tektipleşmeye çalışması değil mi zaten? Ama yine de farklı moda akımları yok, 80 sonu 90 başı modası devam ediyor sanki. Kadınlar için dar pantalonlar, yüksek topuklu ayakkabılar, büyük gözlükler; erkekler için deri ceket, pantalon ve mokasen, yer yer spor ayakkabı.
Bu esnada modayı bir kenara bırakıp insanları Türkiye-Ermenistan vatandaşı olarak karışık dizerseniz, kimin nereden olduğunu kestirmek oldukça zor. Özellikle Türkiye’nin doğusundan birilerini ayırt etmek hepten zor. Zaten tahmin edilebilecek bir şey bu tabii ve tanıdığım sayılı Ermeni arkadaşımdan da biliyordum ama bu kadar olacağını tahmin etmemiştim. Eninde sonunda bu söylediğim “Erzurumlularla Erzincanlıları karışık diz, valla ayıramazsın” demek gibi bir şey. Sıradaki şarkı Manga’dan gelsin o zaman: We Could be the Same.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder