Futbloglar camiasında ciddi bir tartışma konusu var. Konunun temelinde şu var deyip özet geçmek isterdim, lakin çok boyutlu bir tartışma konusu ve benim her özetleme çabam bir yanlış anlama ile sonuçlanacaktır. O yüzden alakalı yazıların link'lerini vereyim:
Bu borges'in yazısı, bu da Alp'in cevabı. Altında da tartışmalar var tabii ki.
Şimdi bu yazıları satır satır incelesem sayfalar yetmez, o yüzden ben kendi tarafımı anlatayım. İki tarafı da ilgilendiren kısımlar zaten doğal olarak gelişecektir.
Öncelikle şu soruya cevap vermek lazım. Biz neden yazıyoruz? Benim için cevap şudur: Ben yazmadan yaşayamam, çünkü eğitimim, gelişimim vs. sebebiyle bir olaya baktığımda birçok açı görüyorum ve ama doğru ama yanlış bu açıları paylaşma zorunluluğunda hissediyorum kendimi. Tabii ki kendimce yanlış olan bir genel kanıdan bahsediyorsam, bu fikirleri mümkün olduğunca çok kişiye anlatmaya çalışırım ve fikir toplamak isterim. Bir yazarın, özellikle de edebi değil de toplumsal konularda yazan bir yazarın derdi başka ne olabilir ki? Okunmak, daha çok okunmak, daha çok geribildirim almak ve nihai olarak da birkaç kişiyi etkilemek görüşler ile. Farklı motivasyonları olan varsa saygı duyarım, ama benim amacım budur.
İşte bölünmeler de bu amacı oluşturacak aracı belirlerken başlıyor. Mesela bir inanış var, saygı duyarım: Bloglar "amatör"dür ve amatör kalmalıdır. Blog ruhu anarşist bir ruhtur vs. Fakat bu genelgeçer bir doğru değil. Bugün amatör olarak başlayıp da profesyonelleşmiş lakin ruhunu kaybetmemiş bir çok blog vardır ABD'de, mesela Huffingtonpost hala daha en liberaldir ve de egemenini eleştirir, ya da cracked.com ciddi paralar kazanmasına karşın gayet de çomak sokan mizah yapabilmektedir yeri gelince vs. Çünkü burada farklı bir internet kültürü vardır, çünkü reklam verenin derdi en nihayetinde kapitalizm olsa da bilir ki kısa vadedeki kârı tüm sistemin ileride bir blog sayesinde çökebilme riskinden daha önemlidir ve de uzun vadede hepimiz ölüyüzdür. Bu yüzden, eğer blog eski çizgisinden uzaklaşıyorsa ve hitleri azalıyorsa vs. buna dolaylı ya da doğrudan muhalefet etmez, ve de bu blog birkaç kişinin bakış açısını değiştirme misyonunu da tamamlar ki zaten devrim hiçbir zaman "V For Vendetta"daki gibi gelmeyecektir. Evrilirsin, bilinç oluşur, muhalefet başlar, haklar koparırsın ve de kopardığın haklar vasıtasıyla uyuşursun belki ama kendi dönemini kurtarırsın.
Bu bir tercihtir. Bakın bunun altını çiziyorum, tercih. Bu size doğru gelir, yanlış gelir, tutarsız gelir ama bu çalıştığı görülmüş bir yoldur nihayetinde. Siz bunu samimi de bulmayabilirsiniz, ki haklısınız samimiyeti de yoktur, lakin bu işin kesinliği de yoktur.
Bugün bir gazetede yazmaya başladığınızda elbette etrafınıza bir çerçeve çizilecektir ve de onun dışına çıkamayacaksınızdır. Lakin o gazete, sizin çerçeve dışında kaldığınız blog'unuza bulaşamayacaktır çünkü o gazetenin geliri sizin her türden kitleyi çekemenizle doğrudan orantılıdır. Win-win denen tabir.
Bu noktada şu eleştiri gelebilir: Güç bozar. Evet bozar, ve belki de siz bu sürecin sonunda eski olduğunuz yerde de kalmazsınız. Lakin en nihayetinde bir kültürü başlatmış ve de birkaç özgün girişimciyi daha etkilemiş olursunuz. Bu bir devinimdir, ve de öyle ya da böyle dalgalar halinde gelecektir. Şunu unutmayalım, Türkiye'de hala daha internet "elit" ve de "bakir" bir ortam ve de kitleselleşmesi için daha çok yol var. Bu yolun en başındayken teorik tartışmalara boğulmamak, kitaba bağlı kalmamak lazım.
Peki nedir? Ben blogger'ların anaakım medyaya geçmelerinden hiçbir rahatsızlık duymam ve hatta bir gün ben de bu ortamın ya da benim fikirlerimin anaakıma geçiş yapabilmesini isterim. Çünkü bunun gerçek olduğu bir ülkede ikamet ediyorum şu anda, bu bir hayal değil. Türkiye için şu anda hayal, lakin global ölçekte aslında çok da oluru olan bir iş. Fakat anaakıma geçen blogger'ın, blog'unu mesleki kurallarına bağlı kalarak işletmesini beklerim. Anaakım medyanın sıklıkla yaptığı kaynak kullanmama hastalığı, fikirleri döndürüp döndürüp yayınlama hastalığı, kendini mutlak otorite görme hastalığı, işine yaklaşımındaki ciddiyetini kaybetme hastalığı, bir kraldan çok kralcı olma hastalığından uzak durmasını beklerim. Yoksa bir Hürriyet, bir Hıncal Uluç, bir Rıdvan Dilmen vs. olursunuz hiç anlamadan.
En başa geri dönelim. Bu iki yazıda da katıldığım ve katılmadığım noktalar vardı demiştim, bunları da sanırım bu yazının hüviyetine iyice yedirdim. Temel sorun şu ki, daha nasıl gelişeceğini bilmediğimiz bir blog dünyasına don biçiyoruz ve de aslında bilmeliyiz ki seksen çeşit don var.
Özetin özeti: Aracı amaçlaştırmadan, objektifi subjektifleştirmeden ilerleyelim; bunlar güzel ve faydalı tartışmalar en nihayetinde.
Rickey Henderson’s Baseball Legacy Will Live On
-
The GOAT died at age 65, but he won’t be forgotten.
1 saat önce
2 yorum:
konu başlıklarını belirleyip tartışmak lazım. zira borges'in derdi daha farklı. birbiriyle bağlantılı mevzular olmasına rağmen karman çorman oldu tartışma.
Karman cormanlik tartistigimiz seyin fazlasiyla teorik ve de sonuclarini henuz goremeyecegimiz aksiyonlarla alakali olmasindan kaynaklaniyor.
Benim dedigim bu, yoksa bu tartisma zaten "conclusive" bir tartisma olma huviyetinde degil.
Yorum Gönder