2011 Uludere katliamı: 29 Aralık 2011. http://yalnizdegilsinvan.wordpress.com

13 Şubat 2011 Pazar

Muhalefetsizlik

İktidarın önemliden önemsize herhangi bir üyesinin her Allah'ın günü en azından bir adet saçma eylem ve söylemde bulunduğu bir ülkede, anamuhalefet nasıl başarısız olabilir? Eğer anamuhalefetin önemliden önemsize herhangi bir üyesi daha fazla saçmalayabiliyorsa. İşte ülkenin Polaroid resmi budur.

İktidarın en büyük eksilerinden birisi faili meçhuller. Karşımızda defalarca komisyon açılması talebini reddetmiş bir parti var, toplu mezarlar açıldıkça üzerleri kapatılıyor. Peki bu anamuhalefetin etkin söylemlerinden birisi mi? Hayır.

1982 Anayasası ile dünya literatürüne sokmayı başarabildiğimiz bir kavram var bizim: İzinsiz gösteri. Böyle bir saçmalık yok, erk sahibini protesto etmek için erk sahibinden izin almak mantıksızlığı hakim bu topraklarda. Büyük-küçük her gösteride sanki dünyanın en önemli olayı olacakmış gibi oraya getirilen ve agresif rol üstlenen bir emniyet birimi var polis adında. Peki bu anamuhalefetin etkin söylemlerinden birisi mi? Hayır.

Ülkede her türlü azınlık hala daha ezilmekte. Pınar Selek davası daha geçen gün görüldü, bir Yargıtay komedisi daha izledik. Hrant Dink davası, Malatya davası, Alevilerin kimlik sorunu... Bitmiyor komedya. Peki bu anamuhalefetin etkin söylemlerinden birisi mi? Hayır.

İşçilerin ciddi rahatsızlıkları var. Ekonomik göstergeler iyi olsa da, dikkat çekilmesi gereken bir cari açık hususu var. Peki buna anamuhalefetin söylemlerinde rastlayabiliyor muyuz? Hayır.

Anamuhalefetin derdi ne? Hala daha Ergenekon, hala daha Balyoz. Türban, Kürt, Alevi lügatta yok. Ekonomik olarak alternatif yollar ortaya sunulmamış, 70'lerin dili kullanılıyor. Gösteriler konusunda ortaya konan irade "Siz de çıkın dağıtın ortalığı, bakın Mısır'a!"dan ibaret. Yargıtay konusunda bir tek eleştirel söylem geliştirilemiyor, faili meçhul karşıtlığı söyleme samimiyet getirilemiyor.

Neden? Çünkü anamuhalefet, kendisini iktidar gibi görüyor, askeri vesayet adlı yılların gizli iktidarı ile eklemleştiriyor. Kendisini muhalefet pozisyonunda görmektense, gücünü kaybetmemeye çalışan bir organmışçasına bir söylem geliştiriyor. AKP'nin "mağdur" rolünün bitmek üzere olduğu bu dönemde, o role uzatmaları oynatabiliyor. Öyle bir kimlik bunalımına yöneltiyor ki kendini, ne iktidara oynuyor, ne muhalefete; ortada kemik kitlesiyle takılıyor.

Neticede CHP hala daha toplum dinamiklerinden bihaber. Ardıç'ın sürekli CHP'ye ithaf ettiği "memur zihniyeti"nden kurtulunabilinmiş değil. 3. parti olan MHP'ye hiç girmiyorum bile bakın.

Türkiye son 2 ayda, geride bıraktığımız 8 yıl içindeki en ciddi AKP muhalifi ortamı yaşamaya müsait gelişmelere gebe idi. Bu süreci armut toplayarak geçirdi anamuhalefet. O süreçte Kılıçdaroğlu'ndan şaka gibi bir "Liberaller bizi desteklesin" beyanatı geldi bir de, sanki bir şey üretilebilmiş gibi.

Öyle bir ülkedeyiz ki, bir agnostik liberal Türk olarak "Has Parti'ye mi BDP'ye mi oy versem" ikilemi içerisindeyim. Voltaire mezarında ters dönüyor "Yanlış zamanda yanlış ülkede doğmuşum :(" diye.

Hiç yorum yok: