2011 Uludere katliamı: 29 Aralık 2011. http://yalnizdegilsinvan.wordpress.com

5 Şubat 2010 Cuma

5 soru 5 cevapta TEKEL direnişi

Tekel işçilerinin direnişi güçlenerek sürüyor, dünkü 1 günlük iş bırakma eyleminden sonra başlatılan süresiz açlık greviyle işçiler pes etmeyeceklerini gösteriyorlar. Bu esnada bizim gibi memleket sınırları dışındakilere de ancak uzaktan destek vermek ve direniş hakkında yazılanları takip etmek kalıyor. Kaç gündür hem basının, hem sivil toplumun tepkisini anlamak için o site senin bu blog benim sekerken, Ekşi Sözlük üzerinden şöyle bir harekete denk geldim. Oluşum hakkındaki yorumları bilahare yaparız, lakin daha çok takıldığım düzenlemeyi düşündükleri eylem ve şu yazı oldu. Yazıda ifade edilen fikirlerin pek bir orjinalliği yok aslında, fakat son günlerde grev karşıtlarının en çok dillendirdiği argümanları güzelce biraraya getiriyor, hepsine beraberce cevap verme olanağı sağlıyor. O zaman gelsin bakalım, 5 soru 5 cevapta Tekel direnişi: Soru(n) 1: Tekel işçileri dediğin güruh "devlete kapağı atmış", buradan nemalanan asalaklardır. Biz bunlara niçin bakalım? Devlet denilen şey mutlak iyiyi yahut kötüyü temsil etmediği gibi, devlete çalışan insanların hepsi için de (işçi-memur-kadrolu-sözleşmeli vs.) genellemelere gitmek mantıklı değil. Şu veya bu şekilde maaşını devletten alan insanların hepsine asalak demek, devlet memurlarını "örgü ören teyzelerle rüşvet alan amcalar" diye tektipleştirmek emeğin örgütlenmesinin önünü tıkamaktan, yapay ayrımlar yaratmaktan başka bir işe yaramıyor. (Bu demek değil ki devletin bünyesinde hiç asalak yok, fakat o başka bir yazının konusu). (Özel not: Söylemeyeyim dedim ama dayanamadım. Az önce linkini verdiğim yazının başında devletten baba diye bahsedilmiş, sonlarına doğru ise "devletin memesine yapışmak"tan dem vuruluyor. Ya yazarın kafası biraz karışık, ya da babasından emdiği süt burnundan gelmiş. 3h'ciler cinsel eğitimin yaygınlaşmasını savunmalı, böylece zamanlarını daha verimli kullanmalı diye düşünüyorum ister istemez.) Soru(n) 2: Tekel işçileri aylardır yan gelip yatıyor, boşa maaş alıyorlar. Daha neyin eylemini yapıyorlar? Tekel işçileri aylardır gerçekten çalışabilecekleri, verimli olabilecekleri bir kamu kurum yahut kuruluşuna aktarılmak için uğraşıyorlar. Tekel özelleştirilince yapacak işi kalmayan işletmelerde yılardır çalışmaktaydı bu insanlar. Özelleştirmeden sonra boş kalmış olmalarının kabahatini işçilerde aramak, niyetin üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olduğunu belli ediyor. Soru(n) 3: Hükümet Tekel işçileriyle uzlaşmaya çalıştı, fakat işçiler kendilerine sunulan imkanları reddediyorlar. 3 bin YTL maaş, 41 bin YTL kıdem tazminatı, 4-c üzerinden yüzde bilmemkaç zam, onyüzbin baloncuk verildiği halde gözleri doymuyor. Daha ne yapalım? Dezenformasyon gerçekten şahane bir silah sayın işkembeseverler... Öncelikle, işçilerin kazanılmış HAKKI olan kıdem ve ihbar tazminatları devletin bir lütfuymuş gibi sunuluyor. Sonra 4-c denen garabet bir fırsat gibi önlerine atılıyor, bir de şaka yapar gibi 4-c üzerinden zam teklif ediliyor, hem de bunun hesabı bile saptırılarak. Ondan sonra gelsin suçlamalar. Tekel işçisi, sana sesleniyorum: Cebinde 41 bin liran varmış, gözün doysun! Ayrıca, bulaştığın rezaletleri de bilmiyor değiliz! Olur böyle vakalar, liberaller yakalar... Soru(n) 4: Türkiye'de milyonlarca işsiz varken, işi olanın sorunlarıyla mı uğraşacağız? Hem başbakanımız da ööle diyo? Türkiye'deki (ve her yerdeki) işsizlerle çalışanların arasında yansıtılmaya çalışıldığı gibi bir çıkar çatışması değil, çıkar birliği var. Bugün bütün çalışanlar için hak mücadelesi verilmezse, yarın işsizler için durum (iş bulsalar dahi) kölelikten öteye gidemeyecek. 4-c kapsamında getirilmeye çalışılan sistem budur. 4-c'ye karşı verilen mücadele; işçi statüsünde sayılmayan "sözleşmeliler" haline gelmek, sendikalaşma, kıdem ve ihbar tazminatı, iş güvencesi, gelir güvencesi gibi hakların elden çıkması ve maaşların 630 ytl'ye kadar düşmesine karşı verilen mücadeledir. Bunu saptırabilmek için liberal-muhafazakar-hükümet yanlısı filan değil, alenen kötü niyetli olmak lazım. Gelelim başbakanın demecine. Başlı başına ilahi komedya. Bir başbakanın kalkıp "bu paraya çalışacak milyonlarca işsiz var" demesiyle, bir otobüs şoförünün dolu aracı yol kenarına park edip "eve gitmeyi bekleyen onlarca yolcu var" demesi arasındaki 10 farkı bulmak ister mısınız? Birini ben söyleyeyim: Başbakanın (karşılığında maaş aldığı) görevini ifa etmemesi çok daha fazla insanı etkileyecektir. Madem milyonlarca işsiz var, senin orada ne işin var sayın başbakan? Sayın çalışma bakanı? Sesim geliyor mu? Yoksa siz de mi "işsiz"siniz? Soru(n) 5: Biz beyaz yakalılar ve beyaz yakalı adayları, aldığımız maaşa ve çalışma koşullarımıza "razıyız". O kadar razıyız ki eylemini bile yapıyoruz bunun. Çoğunluğu bizden daha eğitimsiz ve daha az kalifiye durumdaki Tekel işçileri neden koşullarına razı olamıyor? Açık ara en sinir bozucu argüman bu olsa gerek. Soruyu tersine çevirip sahibine iade etmeli aslında: Siz niye razısınız? Neye göre razısınız? Tekel işçisinin hak ettiği paranın 800 ytl olduğuna nereden kanaat getirdiniz? Başkalarını aşağı çekmek yerine kendi haklarınızın da düzelmesi için hep beraber mücadele vermek daha mantıklı değil mi? Daha eğitimli insanların daha katı şartlarda plaza köleliğine razı olmasında bir gariplik yok mu hakikaten? Yüzlerce kere söylendi, yeni bir fikir değil ama tekrardan zarar gelmez: İşçinin beyaz yakalısı, mavi yakalısı, fabrikada çalışani, masa başında çalışanı vs. farketmiyor. Burada verilen mücadele herkes için. Eğer başarılı olur da birtakım haklar elde edilirse bunlar sadece Tekel işçisinin kazanımı olmayacak. Gün gelir bakarsınız 3h hareketinin heyecanlı gençlerine bile faydası dokunur...

Hiç yorum yok: