2011 Uludere katliamı: 29 Aralık 2011. http://yalnizdegilsinvan.wordpress.com
TMK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
TMK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Şubat 2012 Çarşamba

Biletix'i Boykot Ettim, Le Le Le Hanım

Birkaç gün önce Biletix'in Grup Yorum bileti satmama kararı alması sosyal medyada infial yarattı, ve "bir edinilmiş refleks olarak tt (trending topic) yapma aktivizmi" mefhumuna bir örnekleme daha yaşandı. Aslında tt yapmanın en çok işe yarayacağı durumlardan biri bu, zira şirketler imaj konusunda oldukça hassas olduklarından bu yönde bir açıklama yapmak zorunda hissedebilirler kendilerini. (Öte yandan devletlerin tt denen olguyu çok sallamadıklarını biliyoruz, aylardır tt yapılmaya çalışılan Abdullah Demirbaş'ın hala çözümlenmemiş dramı var mesela en güzel örnek olarak) Bu bağlamda Biletix boykotu ile hiçbir sıkıntım yok, lakin Biletix boykotunun esasen ne olduğu, ve buna karşın neye dayandırılmak istendiği konusunda çok fazla derdim var.

Kısım I - Biletix'in Derdi


Öncelikle olaya Biletix açısından bakalım. Biletix, tek derdi bilet satarak kar etmek olan bir monopol. Sırf şu cümleden bile Biletix'ten "etik kaygılar" beklemenin ne kadar yersiz olduğu anlaşılır zaten. Bu şirketin yöneticileri bir haber okuyorlar, ve bakıyorlar ki "Grup Yorum konserine bilet satmak" örgüt üyeliği delili olarak sunulmuş. Efendim sonra bu yöneticiler gidiyorlar Türkiye'nin esas anayasası Terörle Mücadele Kanunu'nu açıyorlar ve okuyorlar. Orada iki adet madde var:

Madde 2 - Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi terör suçlusudur. Terör örgütüne mensup olmasa dahi örgüt adına suç işleyenler de terör suçlusu sayılır ve örgüt mensupları gibi cezalandırılırlar.
Madde 8 - Her kim tümüyle veya kısmen terör suçlarının işlenmesinde kullanılacağını bilerek ve isteyerek fon sağlar veya toplarsa, örgüt üyesi olarak cezalandırılır. Fon, kullanılmamış olsa dahi, fail aynı şekilde cezalandırılır. Bu maddenin birinci fıkrasında geçen fon; para veya değeri para ile temsil edilebilen her türlü mal, hak, alacak, gelir ve menfaat ile bunların birbirine dönüştürülmesinden hasıl olan menfaat ve değeri ifade eder.

Yani olay açık: Örgüt üyesi olmasan da, örgüt üyeliği ile ilişkilendirilmiş bir suçu işlemek senin de yargılanman anlamına gelir. Buna "kullanılmasa dahi" finansman sağlamak da dahildir. Grup Yorum bileti satmak örgüt üyeliği kanıtı olarak nitelendirildiyse, Biletix'in de başına bir şey gelebilir.

Bu olasılığı afaki bulabilirsiniz. Haklısınız, afaki zira. Fakat Biletix'in karar alma mekanizması işlerken bir ölçütü var: "Hangi eylem bana daha çok kâr getirir?" Düşünmüşler, taşınmışlar, "biz hiç bilet satmayalım daha çok faydası var" demişler. Zaten tamamen de dememişler şimdilik, avukatlarının benim bahsettiğim olasılığa dair görüş bildirmesini bekliyorlarmış.

Biletix'in yaptığı "sansür" değil, zira Grup Yorum biletini satabilecek tek kurum Biletix değil. Yaptıkları insan haklarına da aykırı değil, sadece bir iş anlaşmasını termine ediyorlar. Ben zaten hayatımda Grup Yorum konseri biletini Biletix'ten almış değilim, zira eskiden Biletix de yoktu. Ha, Grup Yorum biletini Biletix'ten satıyorsa zaten bu işlerliği kabul etmiş demektir.

Kısım II - Koltuktivizm Adres Sormaz Ki


Bu durumda Biletix boykotunun ne olduğunun adını koyalım: Bu bir "tüketebilme" mücadelesidir, sınıfsal bir değerdir, ve hatta "Cihangir solculuğu" diye dalga geçilmesi mübahtır. Çünkü:

- Grup Yorum bileti satan çocuklar hapse konurken kimsenin sesi çıkmamıştır.
- Grup Yorum dahi, Biletix vakası ile ilgili olarak "Sorun illaki Biletix'in tavrı değil, Biletix'e bu tavrı koyduran korku" manasında konuşmuştur.
- Biletix'in kararı almasına sebep olan kanun 5. yaşına girmesine karşın, bu kanunla ilgili hala daha ciddi bir tepki mekanizması ortaya konamamıştır.
- Biletix boykotunun gözüken amacı "Boykot edelim de Grup Yorum biletini yeniden satsınlar" düşüncesidir. Biletix bileti satmaya ikna olunursa, bugün onbinlerin mağduriyetine yol açan kanuna hiçbir şey olmayacak, sadece protestoyu yapanlar "biletlerini Biletix'ten satın alabilme fırsatı"nı kazanmış olacaklardır.

Sonuç - Maddenin Kanıksama Hali

Şirketlerin eylemlerini "etik açıdan" sorgulamak yer yer etkili ve mantıklı olabilir, lakin aynı tepkiyi devlete karşı veremeyen bir muhalefetin sloganı akıllara "al gülüm ver gülüm Kezban" şarkısını getiriyor. Daha önce "Muhalefet Sıkıntısı" adlı yazıda da değindiğim denklemdeki gibi temel sorun yerine, sorunun mahalleye yansımasına verilen tepkiler ile elde edilecek olan uzun vadede sıfıra yakınsayacak kazanımlardır.

En alakasız insanlar bile örgüt suçlamasına maruz kalıyorken, TMK ve CMK (Ceza Muhakemeleri Kanunu) kudretinden sual olunmaz bir "polis-yargı cihazı" yaratmışken, "ama o hocayı tanıyorduk iyiydi yapmaz o, ama bileti nereden alacağız şimdi" gibi endişelerin ötesine geçemeyen bir muhalefet ile ancak Grup Yorum bileti kurtarılır, o bileti sattığı için 13 yıl hapis yatan insan değil.  

20 Ocak 2012 Cuma

Muhalefet Sıkıntısı

Hrant Dink davası, şaşırtıcı olmayan bir şekilde devletin "ne, örgüt mü?" demesiyle sonlandı. Haklarını verelim, tam öyle demediler, daha çok "ya örgüte inanmıyorum ama bir güç var" dediler. O gücün adı da devletin kendisi olduğundan döngü böylece tamamlanmış oldu.

Bu karardan sonra dün onbinler sokağa dökülüp adalet isteklerini yeniden dile getirdiler. Güzel bir manzaraydı, bir rahatsızlığın dışavurumuydu neticesinde. Bu kadar kalabalığı ne olursa olsun bir araya toplamak güç '80 sonrası Türkiyesinde.

Lakin benim kronik realist olarak derdim, endişem var bu hususta. Hem daha önce de bir yazıyla anlattığım Dink'in metalaşması hususu, hem vicdan denen günbegün anlamsızlaşan kelimenin ön plana çıkması, hem muhalefetin benzer olaylara karşı tepkisizliği, hem vakaya odaklanıp esasın kaçırılması...

Bardağın dolu tarafına haksızlık etmek istemem, lakin Dink öldürülmeden önce yazdıkları umurunda olmayanlar, 1915'te yaşananların adını koyamayanlar, öldürüldükten sonra bile mazurbaz bir tutuma yakınsayanların birden "adalet" yakarışlarında bulunması ilginç. Tabii kimseyi niyeti sebebiyle yargılayamayız, eğer ki o zamanki hatalarını kabul ederlerse, ya da ders aldıklarını başka olaylara tepkileriyle gösterirlerse herkesin değişmeye hakkı vardır. Kendimden biliyorum, 5 sene önceki düşüncelerimle, hayat tecrübemin bana öğrettikleri konusunda şimdi düşündülerim farklı.

Ama mesele öyle değil. Bu konuyu daha önce de yazdığımdan ayrıntılandırmayacağım, ama Hrant Dink ödülünü Ahmet Altan'ın alması üzerine yaşanan polemiğin bana verdiği sıkıntıyı üç maddede şöyle anlatmıştım:

"1. Bir kişi anısına verilen sembolik bir ödülü, sanki eğlence dünyasına (entertainment business) ait bir olaymış gibi değerlendirme/değersizleştirme.
2. Hrant Dink'i bir vicdani tatmin aracı, bir özgeçmiş sabunu olarak kullanıp geçmiş defterleri dürme.
3. Siyaseti maneviyat/kişiler üzerinden yürütme hastalığının en "entelektüel"ine bile sirayet etmiş olması."

Gözlemlediğim kadarıyla bu sıkıntıların yansımaları devam ediyor bugün. Bunun sebebi de, yazının başlığında değindiğim üzere, muhalefetin esas noktayı kaçırıyor olması.

Bizde güzel bir döngü var. Çok temel bir X sorunu vardır. Bu X sorunu, Y, Z, Q kişilerine, durumlarına yansıtılır. Muhalefet bunlardan Y'yi seçer, Y için toplanılır, protestolar yapılır. Bu sırada Z ve Q ise kaderine terk edilmiş olur. X sorunu ise A, B ve C'ye yansımak üzerine hayatına devam eder.

(Lejand:

X = Her türlü azınlık karşıtlığı, devlet örgütü, TMK, ÖYM, yetki gaspı.
Y = Hrant Dink, Büşra Ersanlı, Ragıp Zarakolu, Ahmet Şık, Nedim Şener.
Z , Q = Siyasi olduğu devletçe itiraf edilmiş KCK tutuklamaları, TMK'nın aşırılığı ile gerçekleşen öğrenci tutuklamaları, artık kimsenin bir fikri olmadığı Ergenekon tutuklamaları, ve de duyamadığımız binlerce mağduriyet vakası.)

Sormaya başlıyorum.

Daha geçen gün Uludere'de 38 insanın başına bomba yağdırdılar. Bu katliam için kitlesel bazda ne kadar tepki verildi? Katliamdan bir hafta sonra olayın akıbeti ile ilgili ne okuduk, ne duyduk? Mesela doğru düzgün soruşturma açılmadığını biliyor muyuz? Ve hatta umurumuzda mı?

Bütün bu rahatsızlıkların kaynağı yasal düzenlemeler için nasıl bir kamuoyu oluşturdu nüfuzlu entelektüeller? TMK için kaç tane yazı yazıldı, panel düzenlendi? 4 ay önce Bülent Arınç "TMK'nın değişmesi isteniyorsa yüksek sesle söylensin" dediğinde kaç kişi bir şeyler söyledi? Neden tartışma yapılmadı?

KCK tutuklamalarının neden yapıldığı konusunda kimsenin bir fikri var mı? İddianameyi kaç kişi okudu? Neden sadece "Ben her türlü şiddete karşıyım, o yüzden KCK haklıdır" ya da "Benim tanıdıklar içeride, o yüzden soruşturma haksızdır" parametrelerinden tartışma yapılıyor? Devlet gözetiminde görüşme yapan Abdullah Öcalan'ın avukatlarının bile tutuklanması neden hiç dikkat çekmiyor? Bu usulsüzlükler kime yar olacak?

KCK'yı bir kenara koyalım, hangi iddianameyi kim okudu? "DGM'ler kalktı" diye argüman yürütenler, neden Özel Yetkili Mahkemelerden bahsetmiyor? Neden bu apaçık hukuki yetki gaspına karşı bir tepki konmuyor?

Daha bu liste gider, zira çok dertli kurum var. Lakin anlatmak istediğimi anlatabildim sanıyorum. Hoş, bir şeyler anlatmaktan ziyade içimdeki siniri atmak misyonu vardı bu yazının ya, olsun.

Muhalefet, kişi/olay seçip ona tepki gösterdikçe, meselenin esasına dair konuşmadıkça, içindeki öfkeyi dışarı yansıtmayıp devleti vicdan ile ikna etmeye çalıştıkça elde edeceği şeyler ufak tefek mutluluklar olur.

Daha yeni bir Occupy Wall Street fiyaskosu izledik, ders alalım. O taddaki eylemlerle ancak ayakkabı eskitiliyor. Üzücü ama gerçek.