Türkiye büyük bir oyunun içinde. Bu oyun öyle büyük ki, hem oynayanlar, hem de oynatılanlar var. Hatta oynayan aynı zamanda oynatılan bile olabiliyor.
Öncelikle Gezi eyleminin nasıl başladığını düşünelim: Önemsiz, üç beş ağacın kesilmesi ile alakalı bir protesto, basında haber bile olmayacakken, oraya bir kişinin gelmesiyle birden haber oldu. Kim bu kişi? Sırrı Süreyya Önder. Meclisin en popüler ve kitlelere ulaşan milletvekili. Neden Gezi Parkı eylemi? Çünkü öncelikle orta sınıfın hassasiyetleri gözetilmeli idi. Zamanlama manidar mı? Elbette! Çünkü bu sınıfın sinirleri ile alkol düzenlemesi vs. gibi sebeplerden daha yeni oynanmıştı.
Bu eylemin medyada yeterince yer alması sağlandıktan, göstericilerin barışçı kimliği vurgulandıktan sonra polis aşırı müdahale göstererek kitlelerin sokağa dökülmesini sağladı. Olayların bu yönde gelişmesi için yukarıdaki adımların yanısıra çok önemli bir adım daha atıldı: Medya birden suskunlaştı, hem de İstanbul'un göbeğinde yaşanan olaylara karşı. Böyle bir şey olabilir mi? Bu hareketin tek bir amacı vardı: Dezenformasyonun hızlıca yayılmasını sağlamak.
Şimdi hükümet yanlısı kalemlerin yazdıklarına bir bakın: Önce direnişçileri küçümseyenler, şimdi onların ne kadar tehlikeli olduklarından bahsediyorlar. Ve hatta dış mihrakların devreye girdiğinden bahsediyorlar, mesela âkıl insan Nihal Bengisu Karaca'ya göre oyunun içinde Norveç bile var! Halbuki bütün bunların tek bir amacı, gerçekten oyunu sergileyenlerin rolünü perdelemek.
Gezi eylemleri ve sonucu, tıpkı Silvan'da yaşananları andırıyor: Orada da PKK'li peşine düşmüş askerlerle avlanılmaya çalışan PKK'liler çatışmaya girmiş, sonrasında bütün kamuoyu algısı "Kürt hareketi masayı devirdi" şeklinde kurgulanmıştı. Sütten ağzı yanan BDP, kendi başlattığı eylemden niye çekilsin ki bugün? Olayların nereye gittiğini anladılar tabii. Bugün de Gezi parkı eylemleri birden şiddet gösterisine dönüşünce, "sözde özgürlük isteyen insanlar masayı devirdi" denecek.
Peki uluslararası medya bu olaya niye bu kadar ilgi gösterdi? İşte esas düğüm noktası burada: Türkiye'nin daha özgürlükçü bir yer olmasını kim istemez? Bu ülkelerin kim olduğunu anlamak zor değil. Biraz ekonomi bilgisi ile her şey açıklığa kavuşur.
Şimdi soru şu: Bu olaylar nereye gidiyor, ve nihaî olarak varılmak istenen yer neresi? Bilmiyorum. Şu ana kadar osurup osurup ipe dizdim. Çünkü suratına osurduğumun medyasında herkes en analından analiz yapıyor. Yok düğmeye basılmış, yok kaynım ona atlamış. Her bilgi, her türlü yorumlanabilir azıcık hüsnükuruntu, azıcık ekleme-çıkarma ile, n'olacak ki?
Bazen iktidarlar mala bağlar, kitleler birden gaza gelir, fırsattan istifade etmeye çalışan aktörler ortaya çıkar, aktörlerin kâr-zarar analizleri bu sebepten karışıklaşır ve de nasıl hamle yapacakları bilemediklerinden oyalama taktiklerine başvururlar. Her zaman böyle midir? Hayır. Bunu bilebilir mi dışarıdan bakan biri? Ona da hayır.
Önemli olan, tarafların taleplerini net bir şekilde dile getirecek inisiyatife kavuşmasıdır ki eğrisiyle doğrusuyla muhakeme yapılsın. Geri kalan "X ihtimali, Y-Z ekseni, A-B gaydırıguppakı" muhabbetlerinin hepsi, eğer bizzat aktörlerin ağzından çıkmıyorsa, boş beleştir, anca kafa bulandırır.
Ulan ne yazacağım diye başladım, ne diye bitirdim he, peh. Belki de bunun altında bir amaç yatıyordur. Uuu beybi.
Öncelikle Gezi eyleminin nasıl başladığını düşünelim: Önemsiz, üç beş ağacın kesilmesi ile alakalı bir protesto, basında haber bile olmayacakken, oraya bir kişinin gelmesiyle birden haber oldu. Kim bu kişi? Sırrı Süreyya Önder. Meclisin en popüler ve kitlelere ulaşan milletvekili. Neden Gezi Parkı eylemi? Çünkü öncelikle orta sınıfın hassasiyetleri gözetilmeli idi. Zamanlama manidar mı? Elbette! Çünkü bu sınıfın sinirleri ile alkol düzenlemesi vs. gibi sebeplerden daha yeni oynanmıştı.
Bu eylemin medyada yeterince yer alması sağlandıktan, göstericilerin barışçı kimliği vurgulandıktan sonra polis aşırı müdahale göstererek kitlelerin sokağa dökülmesini sağladı. Olayların bu yönde gelişmesi için yukarıdaki adımların yanısıra çok önemli bir adım daha atıldı: Medya birden suskunlaştı, hem de İstanbul'un göbeğinde yaşanan olaylara karşı. Böyle bir şey olabilir mi? Bu hareketin tek bir amacı vardı: Dezenformasyonun hızlıca yayılmasını sağlamak.
Şimdi hükümet yanlısı kalemlerin yazdıklarına bir bakın: Önce direnişçileri küçümseyenler, şimdi onların ne kadar tehlikeli olduklarından bahsediyorlar. Ve hatta dış mihrakların devreye girdiğinden bahsediyorlar, mesela âkıl insan Nihal Bengisu Karaca'ya göre oyunun içinde Norveç bile var! Halbuki bütün bunların tek bir amacı, gerçekten oyunu sergileyenlerin rolünü perdelemek.
Gezi eylemleri ve sonucu, tıpkı Silvan'da yaşananları andırıyor: Orada da PKK'li peşine düşmüş askerlerle avlanılmaya çalışan PKK'liler çatışmaya girmiş, sonrasında bütün kamuoyu algısı "Kürt hareketi masayı devirdi" şeklinde kurgulanmıştı. Sütten ağzı yanan BDP, kendi başlattığı eylemden niye çekilsin ki bugün? Olayların nereye gittiğini anladılar tabii. Bugün de Gezi parkı eylemleri birden şiddet gösterisine dönüşünce, "sözde özgürlük isteyen insanlar masayı devirdi" denecek.
Peki uluslararası medya bu olaya niye bu kadar ilgi gösterdi? İşte esas düğüm noktası burada: Türkiye'nin daha özgürlükçü bir yer olmasını kim istemez? Bu ülkelerin kim olduğunu anlamak zor değil. Biraz ekonomi bilgisi ile her şey açıklığa kavuşur.
Şimdi soru şu: Bu olaylar nereye gidiyor, ve nihaî olarak varılmak istenen yer neresi? Bilmiyorum. Şu ana kadar osurup osurup ipe dizdim. Çünkü suratına osurduğumun medyasında herkes en analından analiz yapıyor. Yok düğmeye basılmış, yok kaynım ona atlamış. Her bilgi, her türlü yorumlanabilir azıcık hüsnükuruntu, azıcık ekleme-çıkarma ile, n'olacak ki?
Bazen iktidarlar mala bağlar, kitleler birden gaza gelir, fırsattan istifade etmeye çalışan aktörler ortaya çıkar, aktörlerin kâr-zarar analizleri bu sebepten karışıklaşır ve de nasıl hamle yapacakları bilemediklerinden oyalama taktiklerine başvururlar. Her zaman böyle midir? Hayır. Bunu bilebilir mi dışarıdan bakan biri? Ona da hayır.
Önemli olan, tarafların taleplerini net bir şekilde dile getirecek inisiyatife kavuşmasıdır ki eğrisiyle doğrusuyla muhakeme yapılsın. Geri kalan "X ihtimali, Y-Z ekseni, A-B gaydırıguppakı" muhabbetlerinin hepsi, eğer bizzat aktörlerin ağzından çıkmıyorsa, boş beleştir, anca kafa bulandırır.
Ulan ne yazacağım diye başladım, ne diye bitirdim he, peh. Belki de bunun altında bir amaç yatıyordur. Uuu beybi.
5 yorum:
1-PKK li değil PKK lı yazmanı istirham ederim.Bilinç altına şırınga ile zehir enjekte etmeye bu şekilde çalışılmaz.Müteyakkız olalım.
2-Yazının polis şiddeti ve zorbalığı kısmına katılıyorum ve bu eylemlere destek verdiğim nokta da polisin hasmane sergilediği tutumdur.
3-Projeye tüm Belediye Meclisi üyelerinin onay verdiği CHP’den “ana dilde öğrenim” hakkı için binlerce insanın katline cevaz veren lakin 5 tane ağacın sökülmesine yüreği dayanmayan “all purpose direnişçi” fırsatçı Sırrı Süreyyqa Önder’e, Doğu Perinçek’in terörist yavrularından Esed’in favori şarkıcısına, TÜSİAD’ına kadar “Ak Parti düşmanları International” tekmili birden orada. Cumhuriyet Mitingleri’nin aksine bu defa iyi hazırlanmışlar. Yabancı medyaya da propagandalarını yapmışlar.Aklıma Akif’in Çaanakkale Şehitleri şiirinden bir dize geldi: Kanada’nın yanında bakıyorsun Ostralya.
4-Şüpheniz olmasın bu bir alternatif darbe teşebbüsüdür. CHP Istanbul İl Başkanı Salıcı’nın bir generale ifadesi ile “sizin görevinizi (darbe yapma) biz yapıyoruz”.
Askerin darbe yapacak mecalı kalmadı.Cumhuriyet Mitingleri sandıkta şamar gibi cevabı aldı. Artık her minnacık anlaşmazlık bir çay bardağında fırtına fırsatı. Ormanda yangın çıkarıp tüm ormanı sarması için şer ekseninin bütün elemanlarına üfletiyorlar. Onlar kendilerini 1959 yılında hayal ediyorlar. “1500 genci kıyma makinesine attılar” haberlerinin yapıldığı yıllar. Demokrasi ile bu işin olmayacağına, oyunu kuralları ile kazanama şansının olmadığına iman etmiş, sahip olduğu her şeyi gasp ile elde etmiş şer koalisyonu bu defa da işe atmıştır.
Ağaç derdiyle başlayan eylem artık amacından ciddi ciddi saptı. sandıkta kazanamayanlar şiddetle iktidara diz çöktürmeye çalışıyor.Benim gibi polisin şiddetli ve zalimce tutumuna kızıp eylemcilere hak verenler de evlerine döndü artık.Şiddetle hak hukuk arayana hoşgörüyle yaklaşanlardan olmamak ta onurdur...başbakanın olaylar karşısındaki dik/sert tavrını sadece inat ve kibre bağlamak çocukça bir yorumdur.28 Şubat Döneminde, Erbakan sukunet telkin ederken, sokağa inelim, gerekirse çatışalım diyen biri var karşıda. Arada hatırlatmak lazım.İsyancı kitle lidersiz, kısmen ideolojisiz. Ortaklaştıkları tek yer, “Tayyip İstifa“... Başbakan radikalleşerek kazanacaktır yine bu durum karşısında.
Gezi Parkı düzenlemesine yönelik sivil muhalefet, alakasız konu ve kişilerle iktidara muhalefete dönüşünce, samimiyetini kaybetti.Ben ve benim gibilerin derdi ya da desteğinin amacı o değildi oysa ki.Kritik soru: Taksim protestoları Anadolu'da nasıl algılanır? Yeni bir Cumhuriyet mitingi gibi mi yoksa haklı bir demokratik tepki olarak mi?Sizce?Üzüldüğüm nokta, bugün artık çığırından çıkan eylemleri teşvik eden selebritilerin yarın 'aman barış' diye ağlaşacakları.
Benim için önemli konular.Polis şiddeti,nedenleri,Medyanın sessizliği görmemezliği ve sonra İhsan Varol,CNNTürk gibi kanalların olaya atlaması,ve bu medyanın kürtlere yapılanları da saklamış olduğudur.Buraya kadar varım vardım..
Sarılma işaretini haketim mi?:))
2.yorumum cuk oturmuş.İyi tahmin etmişim veya öngörmüşüm.Haftaya Kazlıçeşme mitingi yapacakmış AKP.Hodri meydan diyecek Tayyip Reis.Son büyük kavgasını vermeye hazır.
Yorum Gönder