Nasıl oldu bilmiyorum, ama gayet küçük çaplı, amacı belli ve optimize bir eyleme muhalefet etmeyi/olduğundan daha büyük göstermeyi başardık ve Gezi eylemi kaynaklı ve çok maddeli bir gündem oluşturduk. Aslında bu konu hakkında yazılacak bir şey olmaması lazım zira her şey ortada, fakat hem okuduğum bazı apoloji çabaları mizahî bir yaklaşımı hak ediyor, hem de "eylem"lere bazen haddinden fazla yüklenen anlamları da bu vesileyle yazma ihtiyacı duydum.
1. Öncelikle bütün bir eylemi tenkit etmek için doğa, ağaç, çevre sevgisi argümanı ile absürtleştirme yoluna gidenleri gördüm, gerçekten çok başarılı. Buradan iki yola sapılıyor:
a. 5 tane ağaç için bu tantanaya ne gerek var!: Sanki herhangi bir beş ağaç, herhangi bir sebepten kesiliyormuşçasına başvurulan bu argüman; hem Gezi Parkı'na dair imar planlarını yok sayıyor ve nitel olarak kusurlu, hem de zaten sınırlı sayıda ağacın olduğu bir alana yapılan müdahale olduğunu yok sayıyor ve nicel olarak kusurlu.
b. Gerçekten doğayı sevseniz... : Bu çok daha ilginç bir tutum. Şehirlerde yaşam alanı yaratmak, yeşillendirme/ağaçlandırma çabaları için "doğayı sevmek" gerekli değil. Ben şahsen doğa aşığı değilim ama evimin yakınında küçük/orta ölçekte parklar olması gayet hoşuma gidiyor.
2. Bu videoda Sırrı Süreyya Önder'in iddia ettiği üzere, orada yapılan yıkımın ruhsatı yok, ve de polisler özel şirketlerin koruması gibi davranıyor, özel şirket zabıta kiralamış vs. Olayın sırf bu boyutu dahi eylemi hak ediyor: Burada kanunun/hukukun hiçe sayılması gibi bir durum varsa, ve devlet bunu bizzat emniyet görevlisi yoluyla teşvik ediyorsa konuşulması gereken bir sorun vardır.
3a. Gezi Parkı eylemi, büyük çaplı bir kentsel dönüşüm protestosu değil, olmak zorunda da değil. Tabii ki iki mesele alakalı, fakat kapsam konusunda bu tür bir standarda gerek yok. Yani orayı kullanan, çevresinde yaşayan insanların mikro bir kurtarma çabası olmasının dahi hiçbir zararı yok. Öyle olmasa bile, zaten niteliği/politizasyonu sebebiyle o mesajı da içkin bir şekilde taşıyor. Ne bileyim, bir yardım kurumu usulsüzce kapatılacak olsa ve onun önünde eylem yapılsa "ama gelir eşitsizliğini protesto için şunları da yapsanıza?!" itirazı gelmez herhalde. Ya da vazgeçtim, kesin gelir he.
3b. Daha önce eylem mekanı/ilgi alanı/hedef kitle üzerine çok tartışmalar döndü, i.e. "Meydan-Galatasaray-Tünel hattında yürüyüşler", fakat burada gayet lokal bir hedef olduğu için "bu eyleme giden o eyleme gitti mi?" gibi tartışmalar da garip. Yukarıda da anlattığım gibi, bu eylemi destekleyenlerin büyük ölçekte bütün çevre eylemlerini destekleme gibi bir mesuliyeti yok, ayrıca iki ilgi alanı da mutlaka kesişiyor olmak zorunda değil. Şu röportaj ve bu haber bu mücadelenin ayrıntısını, farklı ilgi alanlarını merak edenleri gayet aydınlatacaktır.
4. Sırf şu yukarıdaki kare dahi bu eyleme dair hötöröt edecekleri iki defa düşündürmeli. Buradaki muamele, bu eylemin sembolik anlamının kuvvetini göstermek için yeterli.
Biraz stating the obvious yazısı oldu galiba, yeter bu kadar o yüzden.
1. Öncelikle bütün bir eylemi tenkit etmek için doğa, ağaç, çevre sevgisi argümanı ile absürtleştirme yoluna gidenleri gördüm, gerçekten çok başarılı. Buradan iki yola sapılıyor:
a. 5 tane ağaç için bu tantanaya ne gerek var!: Sanki herhangi bir beş ağaç, herhangi bir sebepten kesiliyormuşçasına başvurulan bu argüman; hem Gezi Parkı'na dair imar planlarını yok sayıyor ve nitel olarak kusurlu, hem de zaten sınırlı sayıda ağacın olduğu bir alana yapılan müdahale olduğunu yok sayıyor ve nicel olarak kusurlu.
b. Gerçekten doğayı sevseniz... : Bu çok daha ilginç bir tutum. Şehirlerde yaşam alanı yaratmak, yeşillendirme/ağaçlandırma çabaları için "doğayı sevmek" gerekli değil. Ben şahsen doğa aşığı değilim ama evimin yakınında küçük/orta ölçekte parklar olması gayet hoşuma gidiyor.
2. Bu videoda Sırrı Süreyya Önder'in iddia ettiği üzere, orada yapılan yıkımın ruhsatı yok, ve de polisler özel şirketlerin koruması gibi davranıyor, özel şirket zabıta kiralamış vs. Olayın sırf bu boyutu dahi eylemi hak ediyor: Burada kanunun/hukukun hiçe sayılması gibi bir durum varsa, ve devlet bunu bizzat emniyet görevlisi yoluyla teşvik ediyorsa konuşulması gereken bir sorun vardır.
3a. Gezi Parkı eylemi, büyük çaplı bir kentsel dönüşüm protestosu değil, olmak zorunda da değil. Tabii ki iki mesele alakalı, fakat kapsam konusunda bu tür bir standarda gerek yok. Yani orayı kullanan, çevresinde yaşayan insanların mikro bir kurtarma çabası olmasının dahi hiçbir zararı yok. Öyle olmasa bile, zaten niteliği/politizasyonu sebebiyle o mesajı da içkin bir şekilde taşıyor. Ne bileyim, bir yardım kurumu usulsüzce kapatılacak olsa ve onun önünde eylem yapılsa "ama gelir eşitsizliğini protesto için şunları da yapsanıza?!" itirazı gelmez herhalde. Ya da vazgeçtim, kesin gelir he.
3b. Daha önce eylem mekanı/ilgi alanı/hedef kitle üzerine çok tartışmalar döndü, i.e. "Meydan-Galatasaray-Tünel hattında yürüyüşler", fakat burada gayet lokal bir hedef olduğu için "bu eyleme giden o eyleme gitti mi?" gibi tartışmalar da garip. Yukarıda da anlattığım gibi, bu eylemi destekleyenlerin büyük ölçekte bütün çevre eylemlerini destekleme gibi bir mesuliyeti yok, ayrıca iki ilgi alanı da mutlaka kesişiyor olmak zorunda değil. Şu röportaj ve bu haber bu mücadelenin ayrıntısını, farklı ilgi alanlarını merak edenleri gayet aydınlatacaktır.
4. Sırf şu yukarıdaki kare dahi bu eyleme dair hötöröt edecekleri iki defa düşündürmeli. Buradaki muamele, bu eylemin sembolik anlamının kuvvetini göstermek için yeterli.
Biraz stating the obvious yazısı oldu galiba, yeter bu kadar o yüzden.